YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8712
KARAR NO : 2022/6487
KARAR TARİHİ : 02.11.2022
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar raleyhine 13.05.2015 tarihinde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve sözleşmenin iptali istenmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.03.2021 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü :
KARAR
Dava, el atmanın önlenmesi ve sözleşmenin iptali istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili; Hazine adına kayıtlı ve 2/B uygulaması ile kullanım … müvekkilinde bulunan dava konusu 123 ada, 113 parsel sayılı taşınmaz hakkında, davalının davacıya karşı fena muamelede bulunması nedeniyle, davalı lehine noterde düzenlenen muvafakatnamelerin iptalini ve müdahalesinin önlenmesini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili; yasal hasım olmaları nedeniyle kendilerine yargılama giderlerinin yüklenmemesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuş, davalı … ise zamanaşımı, görev ve yetki itirazlarında bulunarak dava konusu yerlere ilişkin daha önce satış sözleşmesi yaptıklarını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ilk kararda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraflarca karar temyiz edilmiş, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince davalı Hazine ve davalı …’in temyiz itrazlarının tümünün, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek hüküm “muvafakatnamelerin iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, iptal hükmüyle birlikte davalının kullanımının dayanağı kalmadığından, haksız kullanım karşısında elatmanın önlenmesi talebinin reddine karar verilmesi doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabul-kısmen reddiyle, … 6. Noterliği’nin 18/02/2013 tarih, 2212 yevmiye no’lu ve 24/12/2012 tarih, 19607 yevmiye no’lu muvafakatnamelerinin iptaline, … 6. Noterliği’nin 24/12/2012 tarih, 196078 yevmiye no’lu muvafakatnamesinin iptali talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki; T.C. Anayasası’nın 141/3 maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
Buna göre hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, …/ …, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’ye Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasa’nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında olduğu gibi birçok kararında da, benimsenmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nin 297. (Mülga HUMK.nin 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Yine HMK’nin 27. maddesinin (HUMK.nin 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Temyize konu kararda mahkemece oluşturulmuş herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır. Mahkemece; her ne kadar ilk kararın bozulmasına dair olan, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin ilamına gerekçeli kararda yer verilmiş ise de; dava konusu ile irtabatlandırılarak, gerekli açıklamalar yapılmamış, gerekçesiz olarak hüküm tesis edilmiş, hangi taşınmaza yönelik olarak elatmanın önlenmesi kararı verildiği belirtilmeyerek infaza elverişli şekilde hüküm kurulmamıştır.
Bu bakımdan ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığına göre, mahkemece yapılacak iş; özellikle Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nin 297. (Mülga HUMK.nin 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte ve infaza elverişli şekilde bir hüküm kurmak olmalıdır. Açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; kararın, davalılardan hangisi aleyhine verildiğinin açık ve anlaşılır şekilde olmaması, yargılama gideri ve vekalet ücretinin ( yasal hasımlık durumu ve kısmen kabul-kısmen red durumu da dikkate alınarak ) de buna göre belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.