Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/8275 E. 2023/2449 K. 09.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8275
KARAR NO : 2023/2449
KARAR TARİHİ : 09.05.2023

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/506 E., 2021/1090 K.
KARAR : Dahili davalılar tarafından istinaf başvurusunun yapılmamış sayılması, davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/689 E., 2018/908 K.

Taraflar arasındaki inançlı işleme ve muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İlk Derece Mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı … vekili ile dahili davalılar … ve … tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, dahili davalılar tarafından istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına; davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 09.05.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belirlenen günde duruşmalı temyiz eden davacı vekili Av. … geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Gelenin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosya ve içeriğindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşi…’ın Balıkesir’de havacı astsubay olarak görev yaparken, aynı yerde uzman çavuş olarak görev yapan davalı … ile samimi arkadaş olduklarını, o dönemde müvekkili ile eşinin Balıkesir’den bir taşınmaz edinmek istediklerini ve 5177 ada 11 parsel No.lu taşınmaz üzerindeki dava konusu 18 No.lu dubleks bağımsız bölümü bulduklarını, ancak davalı … ile müvekkilinin eşinin samimi olmaları ve ekonomik sıkıntı içinde bulunan davalıyı bu sıkıntılardan kurtarmak için…’ın ve diğer iş arkadaşlarının da telkiniyle taşınmazın Muharrem’in üzerine alınarak OYAK’tan kredi kullanmasının sağlandığını, OYAK’tan konut kredisi kullanabilmek için önce tapunun devralınması gerektiğini,

2. Tapunun devralındığı 25.01.2012 tarihinde müvekkili ve davalı arasında ayrıca adi yazılı bir inanç sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme ile “dava konusu dubleks dairenin OYAK’tan konut kredisi kullanmak amacıyla 25.01.2012 tarihinde müvekkiline vekaleten eşi … aracılığıyla …’e devredildiği, devir amacının sadece kurum kredisini kullanmak olup başkaca bir hak ve menfaat sağlamayacağı, iki yıl sonunda tapunun koşulsuz ve şartsız olarak müvekkiline devredileceği, bu süre içerisinde Aker Konut Yapı Kooperatifine yapılacak ödemelerin müvekkilince yapılacağı, ödemelerin Muharrem ile ilgisinin bulunmayıp borçtan sorumlu tutulmayacağı, evin bedeline karşılık davalıdan teminat olarak 110.00,00 TL bedelli bir senet alındığı ve tapu devriyle birlikte senedin davalıya devredileceğinin” kararlaştırılmış olup taraflarca imza altına alındığını, taşınmazın bedelinin müvekkilince tamamen ödenmiş olduğunu,

3. Bu arada davalı …’in başka şahıslara borçlandığının öğrenildiğini ve taşınmazın devrinin istenildiğini, ancak sözleşmede belirtilen 2 yıllık süre de dolmasına rağmen davalının tapuyu devretmeye yanaşmadığını, bunun üzerine davalı hakkında Balıkesir 2. İcra Müdürlüğünün 2016/2001 Esas sayılı icra dosyası üzerinden 08.04.2016 tarihinde icra takibi başlatıldığını, bu takipten haberdar olur olmaz davalı …’in taşınmazı alelacele Mersin’de bulunan arkadaşı diğer davalı …’ya 21.04.2016 tarihinde muvazaalı olarak devrettiğini, taşınmaz üzerinde birçok haciz olmasına rağmen davalı …’nın taşınmazı satın almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taşınmazın kira sözleşmelerinin dahi müvekkilinin eşi tarafından yapıldığını, kira ödemelerinin de eşi…’ın hesabına gönderildiğini, sitede taşınmazın sahibinin de müvekkili olarak bilindiğini ileri sürerek, dava konusu 18 no’lu bağımsız bölümün davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini; olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmazın dava tarihi itibariyle keşfen belirlenecek değerinden şimdilik 110.00,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’den tahsilini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde, zamanaşımı ve husumet itirazında bulunmuş; anlaşmanın davacının eşi… ile müvekkili arasında yapıldığını, davacı ile herhangi bir sözleşme imzalanmadığını, davaya konu taşınmazın müvekkili adına kredi kullanmak suretiyle alındığı iddiasının doğru olduğunu, ancak aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak…’ın kredinin bir taksitini dahi müvekkiline ödemediğini; öte yandan, taşınmazın devrinin teminatı olarak müvekkilinden 110.000,00 TL bedelli bir senet aldıklarını, daha sonra söz konusu senedi teminat senedi olduğu halde davacıyı alacaklı olarak doldurmak suretiyle icra takibine koyduklarını, davacı ve eşinin hem senet bedelinin tahsilini hem de tapu iptali ve tescil talep etmek suretiyle sebepsiz zenginleşmek istediklerini belirterek davanın reddini savunmuş; 22.12.2016 tarihli dilekçesiyle de davacı tarafından sunulan 25.01.2012 tarihli sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını belirterek imza inkarında bulunmuştur.

2. Davalı … cevap dilekçesinde; yatırım amaçlı olarak Balıkesir’de bir taşınmaz satın almak istediğini, emlakçı aracılığıyla dava konusu taşınmazı bulduğunu, diğer davalı … ile aralarında herhangi bir akrabalık ya da arkadaşlık ilişkisi bulunmadığını, önceki malik Muharrem ile yaptığı görüşmede taşınmazın üzerinde hacizlerin mevcut olduğunu söylediğini, ancak hacizlerin konulduğu dosyalardan kaynaklanan borçların ödendiğine ilişkin “borcu yoktur” yazısı ve ibraname örneklerini verip ekonomik sıkıntılarından dolayı haciz şerhlerini kaldıramadığını belirttiğini, bunun üzerine aralarında taahhütname imzalayarak evi satın almayı kabul ettiğini, Muharrem’in bankalara borçlu olduğunu ve hesaplarına bloke konulduğunu söylemesi üzerine de parasını elden ödediğini, davacıyı tanımadığını, tapu kaydına güvenerek ve bedelini ödeyerek satın aldığı ev ile ilgili ileri sürülen haksız talepleri kabul etmediğini, diğer davalı ve davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

3. Davalı …’in yargılama sırasında vefat etmesi üzerine davacı vekilince, temin edilen mirasçılık belgesine göre yasal mirasçıları olan eşi Ayşe ile müşterek çocukları Nadiye Nalan ve …’in davaya dahil edilmesi talep edilmiş; adı geçen mirasçıların dahili davalı olarak davaya katılımı sağlanmıştır.

4. Dahili davalılar ayrı ayrı sundukları 10.12.2018 tarihli cevap dilekçeleriyle özetle; davalı müteveffa …’in beyanlarını aynen tekrar ederek, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı ile davalı … arasında teminat amaçlı olarak inanç sözleşmesi yapıldığı, davalı … vekilince dava konusu inanç sözleşmesinde yer alan imzaya itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre söz konusu imzanın davalı …’in eli ürünü olduğunun bildirildiği; davalı …’in inançlı sözleşmeye aykırı olarak davalı …’ya satış yoluyla devir gerçekleştirdiği, her ne kadar (ölü) davalı … tarafından resmi senette gösterilen miktarı elden davalı Muharreme ödediği belirtilmiş ise de bu miktarın elden ödenmesinin hayatın olağan akışına açıkça aykırı olduğu gibi bilirkişi heyetince tasarruf tarihi itibariyle saptanan değerin, resmi satış senedinde gösterilen miktarın yaklaşık 3.5 katı olduğu;

2. Açıklanan sebeplerle, davalı …’nın taraflar arasındaki ilişkiyi bilmediği ve iyiniyetli olduğu savunmasının dinlenemeyeceği, farklı bir söyleyişle 4721 sayılı TMK’nın 1024 üncü maddesi uyarınca kötü niyetli olan davalı …’nın ayni hak kazanımına değer verilemeyeceği, dinlenen tanık beyanlarının da dosya içeriğini desteklediği gerekçe gösterilerek, davacı tarafın terditli taleplerinden ilkini teşkil eden tapu iptali ve tescil talebi yönünden davanın kabulüne ve dava konusu 5177 ada 11 parselde kain 18 no’lu bağımsız bölümün (ölü) davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili ile dahili davalılar Ayşe ve … istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
1. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini; davacı tarafça, dava açılmadan önce teminat senedinin icra takibine konulduğunu ve alacağın tahsili aşamasına geçildiğini, kısmi tahsilatların yapıldığını, mahkemenin kararı ile aynı alacağın iki kez tahsil edilmesi durumunun ortaya çıkacağını, davacının seçimlik hakkını teminat senedini icra takibine koymak suretiyle sözleşmede belirtilen bedelin müvekkilinden tahsil edilmesi yönünde kullandığını ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

2. Dahili davalılar Ayşe ve … istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçelerinde bildirdikleri savunmalarını aynen tekrar ederek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemişlerdir.

C. Ek Karar
İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2019 tarihli ve 2016/689 Esas, 2018/908 Karar sayılı ek kararı ile; dahili davalılar Ayşe ve Nadiye’nin nispi istinaf harcını yatırmadıkları anlaşıldığından, yasal yedi günlük kesin süre içerisinde eksik harcın tamamlanması için düzenlenen 21.01.2019 tarihli muhtıranın, dahili davalılara 29.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği, ancak eksikliğin giderilmediği gerekçe gösterilerek, dahili davalılar tarafından istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

D. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, davalının zamanaşımı itirazı hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamış ise de davacı tarafından dayanılan 25.01.2012 tarihli “Sözleşmedir” başlıklı belge ile iki yılın sonunda tapu devrinin yapılacağı öngörülmüş olduğundan, 07.06.2016 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmış olup, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı gibi davacı ile davalı … arasındaki inanç sözleşmesinin yazılı belge ile ispat edildiğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin de yerinde olmadığı,

2. Ancak, dosyada bulunan Balıkesir 2. İcra Müdürlüğünün 2016/2001 Esas sayılı takip dosyası ile davacı tarafından 25.01.2012 tarihli “Sözleşmedir” başlıklı belge uyarınca düzenlenen 110.000,00 TL bedelli teminat senedine dayalı olarak davalı … aleyhine toplam 110.026,00 TL alacağın tahsili talebi ile eldeki davanın açılmasından önce 08.04.2016 tarihinde başlatılan icra takibinde, ödeme emrinin davalı borçlu Muharrem’e 03.05.2016 tarihinde tebliğ edildiği ve takibin itiraz edilmediğinden kesinleştiği, icra müdürlüğüne yazılan yazı cevabından ise takip dosyasının halen derdest olup, güncel borç miktarının 195.825,22 TL olduğu ve 12.247,64 TL tahsilat yapıldığının anlaşıldığı,

3. Bu itibarla, davacı tarafından, eldeki dava açılmadan önce dava konusu taşınmazın, davalı …’e inançlı işlemle devrine ilişkin olarak düzenlenen teminat senedine istinaden icra takibi başlatılmak suretiyle tercihin teminat senedinin tahsili yönünde alacak olarak kullanıldığı (Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 27.04.2021 tarih 2018/5138 E. 2021/3090 K. sayılı ilamı), eldeki dava tarihi itibariyle ve halen alacağın tahsiline yönelik icra takibinin derdest olduğu, icra takibinden vazgeçilmek suretiyle icranın eski haline iadesinin de söz konusu olmadığı, davacının icra takip hukuku uyarınca derdest takip alacağının tahsili cihetine gitmesi gerekirken, “bir koyundan iki post çıkmaz” özdeyişine de aykırı olacak şekilde, aynı hukuki ilişkiye dayalı olarak eldeki tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tahsili talebinde bulunmasının hukuken mümkün olmadığı, bu nedenle davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçe gösterilerek, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi kararının, müteveffa davalı … mirasçıları dahili davalılar yönünden istinaf başvurusunda bulunulmaması nedeniyle kesinleştiğini; Bölge Adliye Mahkemesince, tapu iptali ve tescil hükmü yönünden kesinleşen mahkeme kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup müvekkilinin usulü kazanılmış hakkının ihlal edildiğini,

2. Davalı aleyhine başlatılan icra takibinin derdest olup halen infaz edilmediğini, asıl amaçlarının senedi icraya koymak suretiyle taşınmazın müvekkiline devrini sağlamak olduğunu, zira senedin karşılığının bulunmadığını, müvekkilinin senedi tahsil edemediği gibi taşınmazına da kavuşamadığını,

3. Davalının mükerrer ifa olduğu takdirde ancak menfi tespit davası açarak bunu önleyebileceğini ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, İlk Derece Mahkemesinin tapu iptali ve tescile yönelik kararının dahili davalılar tarafından istinaf yoluna başvurulmaması nedeniyle kesinleşip kesinleşmediği; davacı tarafından, davalı aleyhinde teminat senedine dayalı olarak başlatılan icra takibinin derdest olmasının, tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat istemine engel teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk
1. Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ileride kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamaları, dolayısıyla toplum düzeninin sağlanması düşüncesiyle, satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir.

2. Belirtilen ilke, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023 üncü maddesinde aynen “tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde hükme bağlanmış; aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024 üncü maddede “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Ne var ki, tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.

3. Öte yandan, bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi ticari senet (kambiyo senedi) alacağı da prensip olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi alan herkes, bütün bu hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Senedi alan şahsın, bu senede sahip olup olmayacağı, yani senette mündemiç hakkı iktisap edip etmeyeceği bu gayeye bakılarak tespit olunur. Dolayısıyla söz konusu gaye, bir kambiyo senedinde (kıymetli evrakta) mündemiç hakkın husulü (doğumu) veya devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Senet bu gaye yönünden “ifa amacıyla”, daha açık bir ifadesiyle “mevcut bir borcu ifa için” veya “mevcut borcun yerine kaim olmak üzere” verilmiş olabilir. Senedin teminat amacıyla veya başka bir maksatla verilmesi (mesela kredi sağlamak, hibe vs.) de mümkündür (Öztan, s.376).

4. Bir “teminat bonosu”ndan söz edilebilmesi için ya bonoyu düzenleyen kişinin temel ilişkiden kaynaklanan ediminin (cezai şart öngörülen durumlar dışında) doğrudan doğruya belirli bir para borcunun ödenmesi olmaması yani paradan başka bir edim olması, ya da alacaklının uğrayacağı muhtemel zararları güvenceye bağlamak amacı ile bonoyu vermiş olması gerekir. Öğretide verilen örneklerde, örneğin bir müteahhidin inşaatı zamanında bitirememesi durumunda ödemek zorunda kalacağı cezai şart karşılığında verdiği bono bir teminat bonosu olduğu gibi satın alınıp, bedeli ödenmekle birlikte tapuda henüz devri yapılmadığı için satın alan kişinin adına tescil edilemeyen bir taşınmazın bedeline ilişkin olarak düzenlenip alıcıya verilen ve devir gerçekleştikten sonra karşılıksız kalacağı öngörülen bir bono da bu niteliktedir. Aynı şekilde, kiracının, kiralanana vereceği muhtemel zararların teminatı olarak kiralayana verdiği bono da bu anlamda bir teminat bonosudur (Ahmet Türk, Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafından Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 7, s.329, 330). (HGK kararı 14.06.2023 tarih ve 2021/12-607 Esas, 2023/626 Karar, vd.)

3. Değerlendirme
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davalı kayıt maliki … yargılama sırasında vefat etmiş olup davaya katılımı sağlanan mirasçılarınca, İlk Derece Mahkemesi kararı istinaf edilmediği ve davacı ile davalı … arasındaki inançlı işlemin yazılı delille ispatlandığı, davacı tarafça, davalı aleyhinde yürütülen icra takibinde alacağın tamamının tahsil edilemediği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; davacının dayandığı inanç sözleşmesinde taşınmazın iadesinin sağlanmasına yönelik olarak teminat senedinin düzenlendiği tarafların ve mahkemenin kabulündedir. Başka bir ifade ile icra takibine konu senedin davacıya taşınmazın aynının iadesinin mümkün olmaması durumuna hasren teminat olarak düzenlendiği açıktır. O halde, teminat senedinin icra takibine konulmuş olması ve fakat ifanın tamamen sağlanmaması karşısında, davacının inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunarak taşınmazın aynının mülkiyetini talep edebileceği kuşkusuzdur. Farklı bir anlatımla, böylesi bir durum davacının ayın isteğinde bulunmasına engel teşkil etmez. Bölge Adliye Mahkemesi kararında emsal alınan Daire kararımız da somut olaya uygun düşmemektedir.
Bu durumda, yanılgılı değerlendirme ve gerekçe ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine dair verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararı doğru görülmediğinden, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,

Yargıtay duruşma vekalet ücreti 8.400,00 TL’nin davalı ve dahili davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

09.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.