Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/8074 E. 2023/1104 K. 23.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8074
KARAR NO : 2023/1104
KARAR TARİHİ : 23.02.2023

Taraflar arasındaki inançlı işlem hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1976 yılından bu yana memur olarak çalışıp 2017 yılında emekli olduğunu; dava dışı merhum eşi … ile 1975 yılında yaptıkları evliliklerinden olan çocukları Şükrü Onur Öztürk’ün bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiğini, evlendiği günden itibaren eşinin bir işte çalışmadığını, düzensiz hayatı ve aşırı sigara içmesine bağlı olarak yakalandığı astım hastalığının sonradan ilerleyerek koah hastalığına çevirmesi sebebiyle müvekkilinin yardım ve bakımıyla yaşamını sürdürdüğünü, müvekkilinin ziynet eşyaları ve babasından aldığı paralar ile Antalya ili, Kepez ilçesi, Ulus Mahallesi, 1364 ada 9 nolu parseldeki 9 numaralı bağımsız bölüm satın alındığı ve taşınmazın alınmasında eşinin hiçbir katkısının olmadığı halde gelenekleri gereğince ve merhum eşinin psikolojisi daha fazla bozulmasın düşüncesiyle 1988 yılında taşınmazın merhum eşi Serdal adına tapuda tescil ettirildikten sonra eşinin 14.05.2016 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak müvekkilinin ve murisin yeğeni olan davalının kaldığını beyan ederek; dava konusu taşınmazın davalı adına olan 1/2 hissesinin iptal edilerek payın davacı adına tapuya kayıt ve tescilini; bu olmadığı takdirde taşınmazın 1/2 hissesinin değerinin müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davanın değerinin belli olduğunu, zira davacı tarafından aynı taşınmaza yönelik açılan ortaklığın giderilmesi istemli davada sulh hukuk mahkemesince taşınmaza biçilen kıymetin bu dava için de geçerli olması sebebiyle harç ikmalinin derhal bu bedel üzerinden tamamlanması gerektiğini; öte yandan muris Serdal’ın evvelce üç yıl Libya’da çalışmış olması ve annesinin de bir dairesini satarak murise verdiği hususları dikkate alındığında taşınmazın alınmasında murisin hiç katkısının olmadığı ve hiç çalışmadığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, taşınmaz resmi satış senedi incelendiğinde satış işleminin her türlü muvazaadan ari olup bedelin muris tarafından ödendiğini, aksi iddiaların yazılı delille kanıtlanması gerektiğini beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı tarafın müteveffa eşinin imzasını taşıyan yazılı delil veya delil başlangıcı ile iddialarını kanıtlayamadığı, taşınmazın davalının murisinden geldiği, muris tarafından satın alınma tarihinin 22.11.1988 olup resmi satış senedi incelendiğinde, satışın her türlü muvazaadan ari ve gerçek bir satış olduğu, bedelinin muris tarafından ödendiği, kişinin kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle; tapu iptali ve tescil ile terditli olarak ileri sürülen bedelin iadesi taleplerinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; hiçbir iş yapmayan, bu nedenle psikolojisi de bozuk olan muris Serdal’ın baskısıyla, kendisini daha kötü hissetmemesi için hiçbir katkısı olmadığı halde dava konusu taşınmazın merhum … adına tescil edildiğini, davalının ise bir kez bile amcası Serdal’ı sağlığında sormadığını, hastalığında ilgilenmediğini, öldüğünde başsağlığı dahi dilemediğini, muris Serdal’ın 2015 yılında davacıyla notere gittikleri bir gün dava konusu taşınmazı müvekkile vasiyet etmek istediğini ancak, o gün iki tanık hazır olmadığından vasiyetnameyi yapamadıklarını, taşınmazın alınmasında katkısı olmadığını bilen murisin, ileride mağdur olmaması için davacı lehine ölüme bağlı tasarruf yapma iradesi taşıdığını, zira inançlı işlemde inanılanın, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana veya onun gösterdiği üçüncü kişiye devretmeyi yüklendiğini, yazılı delil bulunmasa da delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202 nci maddesi uyarınca inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğini, merhum …’ün ölmeden kısa süre önce ekte sunulu vekaletnameyi düzenleyerek Antalya ili sınırları içindeki tüm taşınmazlarla ilgili olarak davacıya çok geniş yetkiler verdiğini, bu vekaletnamenin muris Serdal’ın gerçek iradesini yansıttığını, dinlenen tanık beyanlarıyla da taşınmazın edinilmesinde murisin hiçbir katkısının olmadığının sabit olduğunu beyan ederek; kararı temyiz etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerektiği, şayet ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği; eğer yazılı delil başlangıcı sayılabilecek böyle bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu; öte yandan davacı vekilince dosyaya sunulmuş 28/05/2019 tarihli delil listesinde yemin deliline de dayanıldığı belirtilmiş ise de; 6100 sayılı HMK’nın 139/1-ç maddesinde yer alan; “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği” yönündeki yasal düzenleme karşısında davacı tarafın; dava dilekçesinde ve dilekçelerin teatisi aşamasındaki cevaba cevap dilekçesinde yemin deliline açıkça dayanmadığı için yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasına gerek olmadığı, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olup istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesindeki başvuru nedenleriyle hükmü temyiz etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı HMK’nın “İspat yükü” kenar başlıklı 190 ıncı maddesine göre; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” kenar başlıklı 6 ncı maddesine göre; “Kural olarak herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.”

İnançlı işlemler; inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.

İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202 nci maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.

Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.

İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.

3. Değerlendirme
1. Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Yukarıda değinilen ilkelere göre, davacının yazılı bir delile dayanmadığı, yazılı delil başlangıcının da bulunmadığı, öte yandan dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı anlaşıldığından davasını kanıtladığından söz edilemez. Bu sebeple yukarıda “Gerekçe ve Sonuç” paragrafındaki gerekçeyle Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.

3. Temyizen incelenen karar; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile ilk derece mahkemesinin ve bölge adliye mahkemesi kararında belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.