Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/5404 E. 2022/5775 K. 04.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5404
KARAR NO : 2022/5775
KARAR TARİHİ : 04.10.2022

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12/12/2013 gününde verilen dilekçe ile vasiyetnamenin iptali ve tazminat istenmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 03/12/2020 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 04/10/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. … ile karşı taraftan davalı vekili Av. … … … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Mahkemece, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak verilmiş olan karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 8.400,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/10/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili dilekçesinde, miras bırakan … tarafından “ düzenleme şeklinde vasiyetname” başlığı altında yapılan 07/09/2012 tarihli vasiyetin, usulsüz olduğunu, iradesinin zorlanarak davalı tarafından yaptırıldığını, vasiyet sırasında ağır hasta olan murisin hukuki işlem yapma ehliyetine sahip olmadığını açıklayarak vasiyetnamenin iptalini ve bu süreçte satılan bir adet taşınmaz sebebiyle davalıya verilen bedelin yarısı olan 30.000 TL’nin miras payı olarak iadesini talep etmiştir.
Davalının davanın reddini talep ettiği görülmüştür.
Toplanan deliller sonrası ilk derece mahkemesi incelemeye konu 03/12/2020 tarihli son kararında ispatlanamayan davanın reddine karar vermiştir.
Davacının temyizi üzerine dairemizce yapılan inceleme sonucu, sayın çoğunluk kararın onanması yönünde görüş bildirmiş bulunmakla, bozma yönünde karşı oyumuz aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Tarafların miras bırakanın … 01/07/1924 doğumlu olup, 23/09/2012 tarihinde tedavi gördüğü Bandırma Devlet Hastanesinde vefat etmiştir. Davaya konu vasiyetname başlıklı belgenin 07/09/2012 tarihinde hastanede tedavi gördüğü sırasında, noter başkatibinin hastaneye gelmesi sonucu şahitler huzurunda düzenlendiği ilgili belgeden görülmektedir.
Davacıların itirazı vasiyetnamenin usule aykırı ve baskı altında düzenlendiği ve ayrıca murisin ehliyetinin bulunmadığına yönelik iki ana başlık altında toplanılmakla aşağıda bu hususlar değerlendirilmiştir.
1- Öncelikle vasiyetname başlıklı belge yönünden yapılan incelemede belgenin “okur-yazar olmayanlara ilişkin vasiyetname” şeklinde düzenlendiği görülmekle, TMK 535. maddesi şartları araştırılmıştır.
2- Murisin “ okur-yazar olmadığı” hususu başkatibin “anladım” beyanına istinaden olmuştur. Bu konuda ne gibi araştırma yaptığı belirsiz olup, tamamen şahsi bir tespite dayandığı görülmüştür. Oysa, davacı delillerinin bu konuda sunulmasına rağmen, mahkemece bu hususun tartışılmadığı, sunulan yazı belgelerde çok sayıda “imza” atıldığı halde, bu hususun dikkate alınmadığı açıktır.
3- Özellikle davacı tanıklarının tarafsız beyanları da, murisin esnaflık yaptığı, defter tuttuğu, süt toplayıcılığı gibi halkla sık teması gereken işler yürüttüğü açık olduğu halde, bu hususun da yeterince tartışılmadığı görülmektedir.
4- Dosyada bulunan bu belge ve beyanlar itibariyle esasen murisin “okur yazar” olduğu açık olduğu gibi çok sayıda resmi belgede “imza” bulunduğu halde başkatibin tespitinin hatalı olduğu “parmak basma” şeklindeki onaylamanın usulsüz ve geçersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Vasiyetnamenin TMK. 535. madde şartlarını taşımadığı açık olmakla, öncelikle bu yönden belgenin geçersizliği dikkate alınarak davanın kabulü gerekirken, davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirir.
5- Yine usul yönünden belgenin sağlığı incelendiğinde, tutanak tanıkları … ile …’ın beyanları itibariylede usulsüz olduğu açıktır.
6- Tanık … yeminli beyanında, “tanık Hayri’nin orada olup olmadığını hatırlamıyorum”, “Dede elindeki kağıttan ada, parsel vb bilgileri ELİNDEKİ KAĞITTAN OKUYARAK notere vasiyetname yazdırdı”, “daha sonra noter …” beyanlarını çelişkili olarak bildirmiştir.
7- Tanık Hayri ise “dede halsiz ve enerjisi yoktu” “Evet Hayır şeklinde konuşuyordu” “Tahminimce noterin elinde bir kağıt vardı, oradan … amcaya sorular soruyordu. Oda, evet veya hayır diyordu. Çok uzun cümleler kurmuyordu”, “ Noter geldiğinde yanında bir yazıcı ve bilgisayar yoktu” “muris elini kaldıramadığı için parmak bastı” diyerek beyanda bulunmuştu.
8- Bu beyanlardan anlaşılacağı üzere “ BELGENİN, hastane odasında bizzat murisin yanında düzenlenmediği, önceden hazırlandığı ve bu haliyle usulsüz olduğu açıktır.
Bu tespit, esasen tanıkların çelişkili beyanlarından açıkça anlaşıldığı, murisin, konuşacak mecalinin olmadığı, ayrıntılı tapu bilgilerini bilme ve bildirme imkanının olmadığı, belgenin hastane dışında hazırlanıp getirildiğinin kuvvetle muhtemel olduğu belirgindir.
Tanıklar esasen, bu mizanseni yukarıda ki beyanları ile ortaya çıkarmış olmakla, neticeten bu belgenin içerik itibariylede sağlıksız, geçersiz olduğu açıktır.
9- Belgenin, murisin huzurunda düzenlendiği, kendisine okunduğu, anlatıldığı, tanıklarında buna onay verdikleri şeklinde TMK. 535. maddesindeki şekle uyulduğu şeklinde karşı bir argüman getirilebilir ise de, esasen yukarıda bahsetmediğimiz ve ikinci ana itiraz konusu olan “ ehliyetsizlik” ve “baskı” hususları dikkate alındığından esasen, ilgili maddenin aradığı şartlarında gerçekleşmediği ortaya çıkacaktır.
10- TMK. 335. maddesinin aradığı şartlardan birisi de “…ve bunun üzerine miras bırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiği beyan eder.” davranışıdır. Adı geçen tanıklar bu şartın gerçekleştiğini vasiyetnamede ifade etmişler ise de, bu husus, bizzat duruşmadaki beyanları ile çelişmektedir.
Çünkü, murisin yeterince konuşamadığı, elindeki belgeyi “OKUDUĞU” veya noterin okuduğu gibi beyanların yanında, “rahatsızdı, halsizdi ve enerjisi yoktu” şeklindeki tutanak tanık beyanlarına göre murisin sağlığının iyi olmadığı, bilinçli-şuurlu olarak bir belgenin hazırlanmasına katılmadığı ve böylece murisin tutanaktaki bu beyanlarının da şüpheli, tartışmalı hale geldiği ve böylece TMK. 535. maddesindeki ilkelerin de gerçekleşmediği açıktır.
11- Son açıklamalarımız gereğince murisin sağlığı yönünden alınan tıbbi raporlar itibariyle yapılan değerlendirmeler sonucunda ise, son alınan 07/07/2020 tarihli raporun yeterli incelemeye dayanmadığı anlaşılmaktadır.
12- Vasiyetnameye dayanak alınan 07/09/2012 tarihli tek kişilik raporun, dayanak konsültasyon ve poliklinik kaydı olmadığı halde, sanki usulünce bir inceleme sonucu düzenlenmiş gibi, hükme esas alınması başlı başına büyük usulsüzlüktür.
13- Mahkemenin başvurusu sonucu alınan Dördüncü Adli Tıp ihtisas kurulunun tespitleri yönünden bakıldığında, bir kısım gerçeklerin ifade edildiği, özellikle murisin 06/09/2012-23/09/2012 tarihleri arasında hastanede yatışı sırasında Genel Cerrahi kliniği tarafından düzenlenen kayıtlarda, “…oral beslenme şikayetiyle …, DEMANS, şikayetleri on gündür devam ediyor”, şeklinde ki tespitler açıklanmış ve haklı olarak murisin, 07/09/2012 tarihinde fiil ehliyetine haiz olup olmadığının bilinmeyeceği şeklinde rapor tanzim edilmiştir.
14- Üst kurul, vasiyete esas alınan yeterince okunamayan DR. … …’a ait evrak yönünden, mahallinde araştırma talep etmiş ve alınan cevapla “ Hastaneye ait Nöroloji Konsültasyon ve Poliklinik Kaydına RASTLANILMADIĞININ” bildirildiği görülmesine rağmen, yine de bu açıklamaların nihai kanaate esas alınması ilginçtir.
Çünkü Psikiyatri Doktorunun herhangi bir belge ve kayıt tutmadan rapor tanzim etmesi başlı başına bir usulsüzlüktür. Bandırma Devlet Hastanesinin yıllar sonra verdiği cevap ve açıklamaların sağlıklı olmadığı, Hastayı bizzat gözlemleyen ve tedavi uygulayan Genel Cerrahi Kliniğinde ki kayıtlar itibariyle “ DEMANS” tanısı konulan bir kişi için sağlıklı şeklinde heyet raporu gerçeklerle uyuşmamaktadır.
15- Üst kurulun esasen dosyadaki delilleri tam olarak incelemediği, tanık beyanlarını tahlil etmediği, esasen üst kurulun yapısı ve üye niteliklerine göre olayı değerlendirme yetkinliğine sahip olmadığı da açıktır.
İlk heyet raporunda Ruh Sağlığı uzmanları çoğunlukta olduğu halde, son raporda azınlığa düştükleri, konuyla ilgili olmayan “ÇOCUK” uzmanlarının heyette yer aldığı, özellikle Genel Cerrahi yönünden büyük eksiklik bulunduğu dikkate alındığında heyetin, mahkemece sorulan sorulara cevap verme yeterliliğinin bulunmadığı da belirgindir.
Bandırma Devlet Hastanesinin 02/10/2012 tarihli raporunda işlem günü, murise 6 ayrı tıbbi işlem yapıldığı, özellikle bu işlemler sırasında farklı enjeksiyonlar için 9 adet ayrı ampul ile uygulama yapıldığı ve böylece murisin çok sayıda müdahaleye maruz kaldığı belirtilmesine rağmen, üst kurul raporunda bunlarla ilgili açıklamada bulunmamaktadır.
16- Dosya kapsamı itibariyle murisin sağlık durumu ile ilgili olarak çok sayıda belge ve buna bağlı olarak çelişki bulunduğu halde, üst kurul raporunun detaylı bir incelemeye dayanmadığı, böylece murisin vasiyetnamenin düzenlendiği sırada ayırt etme gücüne sahip olup olmadığı kesin olarak belirlenmemiş olduğu halde raporun hükme esas alınması uygun olmamıştır.
17- Davalı …’ın hastaneye yatış öncesinden beri davacının yanında bulunduğu, murisin sağlık sebebiyle, karar alma yetisinin yeterli olmadığı gibi, etkilenme ve baskıya açık bulunması, murisin tam mal varlığı belirlenmemekle birlikte, mal varlığının büyük bir bölümünün vasiyete konu etmesi, murisin hastaneye yatışı ile ölüm arasında geçen 16 günlük süreçte, ağır bir tedavi altında bulunması karşısında; neticeten davacının akıl sağlığının yerinde olmadığı ve hatta … ön tanısı itibariyle akıl sağlığının tartışmalı bulunması, yine tutanak tanıklarının bu hususları teyit eden açıklamaları itibariyle, vasiyetnamenin tanzimi sırasında fiil ehliyetlinin bulunmamasının kuvvetle muhtemel olması ve manevi etkiye açık bulunması karşısında, vasiyetnamenin gerek usul ve gerekse muhteva yönünden iptali gerektiği, yerel mahkeme kararının bozulması kanaatiyle sayın çoğunluk kararına muhalifim.