Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/4793 E. 2021/2583 K. 02.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/4793
KARAR NO : 2021/2583
KARAR TARİHİ : 02.11.2021

7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 23/09/2008 gününde verilen dilekçe ile muhdesatın tespiti talebi üzerine (Kapatılan eski) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26/04/2019 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 02/11/2021 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. … ve karşı taraftan davacı vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacılar vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu olan 216 ada 106 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın müvekkili ile davalı tarafından ortaklaşa yapıldığını açıklayarak, muhdesatın ½ oranında vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece (ilk kararda), keşif delilinden vazgeçildiği bu delil olmaksızın mevcut haliyle davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 05.06.2014 tarihli ilamıyla “…davacı tarafın yalnızca keşif delilinden vazgeçtiği, bu olgunun davadan feragat anlamına gelmediği, uyuşmazlığın sonuçlandırılabilmesi için keşfin uygulama zorunluluğu olduğu gözetildiğinde keşiften vaz geçme açıklamasının tek başına davanın reddine karar verilmesini gerektirmeyeceği kabul edilmelidir. O halde davada sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için keşfin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla davacı tarafa keşfin icra edilebilmesini teminen gerekli ve zorunlu giderleri yatırması için usulüne uygun şekilde kesin mehil verilmesi, kesin sürenin sonuçlarının davacıya açıklanması, ancak bu kesin mehile uyulmaması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, duruşmalı olarak davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
1.Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2.Davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazının incelemesine gelince;
Muhdesatın tespiti davalarında davanın konusu (müddeabih) davalıların payına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) olup; yargılama sonucunda hüküm altına alınacak nispi karar ve ilam harcının, yargılama giderlerinin ve taraflar yararına takdir edilecek vekalet ücretlerinin iş bu müddeabih esas alınarak hesaplanması gerekir.
Ayrıca, az yukarıda açıklanan esaslar dikkate alınarak yargılama sonucunda hüküm altına alınacak nispi karar ve ilam harcından, aynı şekilde 6100 sayılı HMK.nin 326/2. maddesi uyarınca hesaplanacak yargılama giderinden ve davacı (veya davalı) yararına takdir edilecek vekalet ücretinden, davalının, dava konusu taşınmazın tapuda paylı mülkiyet şeklinde kayıtlı olması halinde tapudaki payı, elbirliği mülkiyetinin sözkonusu olması halinde ise miras payı göz önünde bulundurularak sorumlu tutulmaları gerekir.
Somut olaya gelince; davaya konu taşınmaz … (2/8) ve … (6/8) adına paylı şekilde kayıtlı olup hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, dava konusu muhdesatın toplam değeri 328.923,14 TL olarak belirlenmiştir. Davacı vekili, muhdesatın ½ oranında vekil edenine ait olduğunun tespitini talep ettiğine göre dava değeri 82.230,785 TL’dir.
Mahkemece, (dava değeri 82.230,785 TL üzerinden) davalı aleyhine hükmedilmesi gereken vekalet ücreti 9.328,46 TL olması gerekirken 24.435,18 TL vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bu husus hükmün bozulmasını gerektirmiş ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte yazılı nedenlerle hükmün 6. bendinde yer alan ” hesap edilen” sözcüklerinden sonra gelen “24.435,18” rakamının hükümden çıkartılarak yerine “9.328,46 ” rakamının yazılmasına hükmün HUMK’nun 438/7. maddesi gereğince DEĞİŞTİRİLMİŞ ve DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA, 3.050,00TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmalı temyiz eden davalıya verilmesine, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/11/2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718 ). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK’nin 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir. (HMK mad.114/1-h, 115)
Başka bir deyişle; tespit davası ile istenen hukuki koruma eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı olamaz. Tespit davalarının dinlenebilmeleri için genel dava koşullarından başka tespit davalarının kendine özgü koşulları olarak nitelendirilen iki özel koşula daha ihtiyaç bulunduğu kabul edilmektedir. Biri hukuki ilişki diğeri hukuki yarar olup, bu da yakın bir tehlikenin var olmasını, tehlikenin zarar meydana getirebilecek nitelikte bulunmasını ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olmasını içerir.
Somut olaya gelince, muhdesatın tespiti davalarında Yargıtayın ve Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre muhdesatın pay gösterilmek suretiyle yapıldığından bahisle hüküm kurulması mümkün olmayıp muhdesatın tamamının davacı tarafça yapıldığı ispatlanamadığından davacının eda davası açması gerekirken tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.