Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/4476 E. 2022/1244 K. 22.02.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/4476
KARAR NO : 2022/1244
KARAR TARİHİ : 22.02.2022

7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 01.03.2013 gününde verilen dilekçe ile itirazın iptali talebi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05.02.2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava; itirazın iptali istemine ilişkindir
Davacı, çekişme konusu 62 parsel sayılı taşınmazın 15/16 payını 25/03/2009 tarihinde satın aldığını, davalının ise taşınmazda 1/32 oranında küçük bir payı bulunduğunu, 15/04/2011 tarihli ve 27/04/2011 tarihinde tebliğ edilen ihtarname ile davalıdan ecrimisil istendiğini, isteğin sonuçsuz kalması nedeniyle İstanbul 20. AHM’nde açtığı 2011/218 E. sayılı ecrimisil davasının kabulle sonuçlanıp kararın kesinleştiğini, dava yolu ile hüküm altına alınan ecrimisil bedelinin icra takibi ile tahsil edildiğini, devam eden aylara ilişkin ecrimisil bedellerinin tahsili amacı ile İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2013/2895 sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun itirazı nedeni ile takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, kesinleşen ecrimisil kararının ileri dönemleri bağlamayacağını, yeni dönem için alacaklının TÜFE oranlarını uygulayarak direk ecrimisil isteyemeyeceğini, öncelikle işgalin devam edip etmediğinin, kullanılan alanda azalma ya da çoğalma olup olmadığının tespit edilmesi, davacı tarafın yeni dönemler için müstakil dava açması gerektiğini, söz konusu taşınmazda payı kadar yer işgal ettiğini, fazladan kullanılan alanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ilk kararda itirazın iptali isteğinin kısmen kabulüne, inkar tazminatı isteğinin ise reddine karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.05.2016 tarihli ve 2014/16959 Esas, 2016/5451 Karar ilamı ile “…dava konusu 62 parsel sayılı taşınmazda tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuşsa çekişmeli bölümün kim veya kimlerin paylarına isabet ettiği ve kimler tarafından kullanıldığı, oluşmamışsa davacının kullanabileceği yer bulunup bulunmadığı ortaya konulmuş değildir. Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir..” gerekçesiyle bozulmuş; Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sorucunda “davanın kabulü ile, İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2013/2895 Esas sayılı icra takibinin kaldığı yerden devamına, asıl alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,” karar verilmiş olup; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak verilmiş olan istemin kabulüne dair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden davalı vekilinin aşağıda yazılı neden dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Davalı vekilinin diğer temyiz itirazına gelince;
Hemen belirtmek gerekir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.) Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan Mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Somut olaya gelince; davanın kısmen kabulü ile “…alacak likit olmadığından, icra inkar tazminatı talebinin reddine,” ilişkin ilk hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, davacı tarafından temyiz edilmemiş ve karar düzeltme yoluna da başvurulmamıştır. Bu durumda, ilk hükümdeki icra inkar tazminatı davacı tarafından temyiz edilmeyerek, davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra, davalı lehine oluşan müktesep hak gereğince, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, davalının aleyhine olacak şekilde “…asıl alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,” şeklinde hüküm tesisi edilmesi doğru görülmemiştir.
Ne var ki, anılan husus kararın bozulmasını gerektirmiş ise de yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm sonucunun 2. bendinin hükümden çıkarılarak yerine ” Davacının icra inkar talebinin reddine,” cümlesinin yazılmasına, hükmün DÜZELTİLMİŞ ve DEĞİŞTİRİLMİŞ bu şekli ile ONANMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 22.02.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.