Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2021/1414 E. 2021/3216 K. 25.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1414
KARAR NO : 2021/3216
KARAR TARİHİ : 25.11.2021

7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.12.2016 tarihinde verilen dilekçeyle istihkak talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 25/10/2018 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Uyuşmazlık, mirasçılar arasında görülen adi istihkak davasıdır.
Davacı vekili, müvekkilinin 12.07.1984 yılında Türkiye İş Bankası Çukurpazar Şubesinde bulunan 67 sayılı kasayı kiraladığını, kendisinin ve eşi …’in ilerlemiş yaşlarını ve sağlık durumlarını dikkate alarak eşi Ali Çelik’i 18.01.2002 tarihinde kiralık kasa hesabına ortak etmiş ise de kasa mevcudunun tamamının müvekkiline ait olduğunu…’in maddi katkısının veya herhangi bir hakkının olmadığını, tarafların ortak mirasbırakanı Ali Çelik’in 15.10.2015 tarihinde vefatı ile terekesinin tespitine ilişkin Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/3 Tereke sayılı dosyasında gerçekte tamamı müvekkiline ait olan kiralık kasa mevcudundaki altınların tereke tespitine konu edilmesine itiraz ettiklerini belirterek kiralık kasanın ve mevcudundaki tüm altınların müvekkiline ait olduğunun tespitini ve müvekkiline teslimini istemiştir.
Davalılar … ve …, davayı kabul etmiş; davalı … vekili ise, davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesi, davanın reddine karar vermiştir.
Davacı vekili, ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Davacı vekili, istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararı temyiz etmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesine göre, malik, mülkiyet hakkının bir gereği olarak malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabilir. İstihkak davası, malın vasıtasız zilyetliğine sahip olmayan malikin, doğrudan doğruya mülkiyet hakkına dayanarak, şey üzerindeki zilyetliğin haklı bir nedene dayanmayan kimseye açtığı hakedişi belirleyen bir eda davasıdır. Davanın sonunda, menkul mallarda teslime, taşınmaz mallarda ise tahliyeye bağlanan edaya karar verilir.
Adi istihkak davalarında dava değeri, davacının kendisine ait olduğu iddiası ile tarafına teslimini istediği uyuşmazlık konusu malların dava tarihindeki değeridir.
Kabule göre de, bilindiği üzere; 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesinde “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Noksan tespit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır” hükmü yer almaktadır.
Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, dava dilekçesinde değer gösterilmeden dava açılmış, mahkemece de davacıya değer tespit ettirilmeden ve tespit edilen değer üzerinden hesaplanacak harca ilişkin eksiklik tamamlanmadan karar verilmiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca dava değerinin belirlenmesi, belirlenen değer üzerinden peşin harcın tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, bilindiği üzere, davayı kabul; davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir (HMK.m.308). Davayı kabul, davalının mahkemeye yönelik olarak yapacağı tek taraflı (açık) bir irade beyanı ile olur. Davayı kabul, dilekçeyle veya duruşmada sözlü olarak yapılır. Davayı kabulün geçerliliği için, davacının rızasına ve mahkeme tarafından kabul edilmesine gerek yoktur.
Davayı kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Davayı kabul ile dava tamamen veya (kısmi kabulde) kısmen sona erer. Davalının davayı (tamamen) kabul etmesi üzerine, kabulün geçerli olduğu ve dava konusu uyuşmazlığın son bulduğu kanısına varan mahkeme, kabul nedeni ile davanın kabulüne karar verir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi uyarınca, mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlene elbirliği mülkiyetinin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla, ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Sözü edilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil ortaktır. Bu kural TMK’nin 701. maddesinde “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
Ancak, mirasçılar arasında paylı mülkiyet hükümleri geçerli olduğundan, bir mirasçının diğer bir mirasçı aleyhine açtığı davalarda bu kuralın uygulama yeri bulunmadığı kuşkusuzdur. Bu nedenle davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından davalılardan her biri kendi adına hareket ederek davayı kabul edebilir.
Dava konusu kiralık kasaya ilişkin hesap, davacı ve tarafların ortak mirasbırakanı Ali Çelik adına müşterek hesap olup, müşterek hesaptaki paylar aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Zira, dava konusu altınlar müşterek kiralık kasa hesabında saklandığına ve pay bakımından bir anlaşma bulunmadığına göre mülkiyetin yarı yarıya olmak üzere hak sahiplerine ait olması gerekir. Müşterek kiralık kasa hesabı birden fazla kişiye aitse hesap sahiplerinden birinin ölümü halinde, aksine sözleşme yoksa, hesap mevcudu eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan hesap sahibine kendi payı ödenebilecektir. Ortak hesabın taraflarından her biri hesapta işlem yaparken, payına göre kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olup, payından fazla kazanımı miktarında diğer hak sahibine karşı borçlu durumuna girer. Davacı ile tarafların ortak mirasbırakanı Ali Çelik’in müşterek kiralık kasa hesabına ilişkin sözleşme ve diğer belgelerde aksi bir husus belirtilmemiş, ayrıca davacı da tüm kasa mevcudunun kendisine ait olduğu yönündeki iddiasını usulüne uygun delillerle ispatlayamamış olduğuna göre müşterek kiralık kasa ve mevcudunun yarısı mirasbırakanın terekesine dahildir. İlk derece mahkemesinin ve bölge adliye mahkemesinin bu yöndeki tespitleri doğru görülmüş ise de davalılardan … ve …’in davayı kabul etmiş olmalarına karşın hatalı gerekçe ile davayı kabul eden davalılar yönünden de davanın reddine karar verilmiş olması da doğru olmamıştır.
Somut olayda, davacının mirasbırakan ile müşterek olan kiralık kasa hesabının ve mevcudunun tamamının kendisine ait olduğunu iddia etmiş ise de usulüne uygun delillerle ispat edememiştir.
Hal böyle olunca, davalı … aleyhine açılan davanın reddi yerinde ise de, davayı kabul eden diğer davalılar yönünden davanın kabul edilmemiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 25.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.