Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2015/4333 E. 2015/5925 K. 31.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/4333
KARAR NO : 2015/5925
KARAR TARİHİ : 31.03.2015

İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasındaki dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi süresi içinde davalı vekili tarafından istenilmekle, duruşma için tebliğ edilen 31.03.2015 günü belirlenen saatte temyiz eden davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili … geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Gelenin huzuru ile duruşmaya başlandı. Duruşmada hazır bulunan tarafın sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyadaki belgeler incelendi. Gereği görüşüldü:
Davacı vekili, davacının davalı işveren yanında 14.01.2012-28.08.2013 tarihleri arasında genel cerrah olarak kesintisiz çalıştığını, aylık 11.000,00.TL maaş ve performansa dayalı fark ücreti ödemesi yapıldığını, 08:00- 18:00 arasında, çoğu zaman saat 20.00-21:00’e kadar çalıştığını, cumartesi günü 08:00-15:00/18:00’e kadar pazar günlerinde ise 2-3 saat mesaisinin bulunduğunu, ayrıca tek genel cerrahi uzmanı olduğundan her gün icapçı olarak mesai yaptığını, davacının tüm resmi ve dini bayramlarda çalıştığını, yaklaşık 1 yıldır düzenli maaş ödenmediğini, Ekim 2012-2013 Temmuz maaşlarının tahsili için icra takibi başlatıldığını, 2013 Ağustos maaşının dava konusu edildiğini, davacının ücretlerinin ödenmediğinden bahisle iş akdini feshettiğini iddia ederek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının ne kadar alacağı olduğunu bilebilecek durumda olduğunu, bu nedenle kısmi dava açamayacağını, hak ediş sistemli çalıştığını, aylık sabit ücret karşılığı çalışma iddiasının doğru olmadığını, 14.01.2012 tarihli sözleşmede davacının hak edişle çalışacağı ve bir kısım giderler mahsubundan sonra cironun %25’inin davacı hekime ödeneceğini, ancak ilk 6 ayla sınırlı kalmak üzere 11.000,00.TL net ücret ödemesinin yapılacağının belirtildiğini, bu sebeple davacının Ağustos ayı ücretinin 11.000,00 TL olmadığını, genel tatillerde sadece acil hallerde tedavi hizmeti sunulduğundan davacının milli bayramlarda ücret talebinin olamayacağını, çalışmalarının haftalık 45 saati geçmediğini, davacıya ödemelerin hasta sayısının azlığı ve mali durum sebebiyle yapılmadığını, bu sebeple ödeme yapılmadığından feshin haklı olmadığını savunmuş ve davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2007 tarih ve 2007/8-161 E., 2007/155 K. sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir. Fakat tarafların kendilerine tanınan bu imkana rağmen, duruşmaya gelmek zorunluluğu yoktur. Hukuk davalarında duruşmaya gelmemenin müeyyidesi, dava dosyasının işlemden kaldırılması veya yargılamanın gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesidir.
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal dinlenme ve savunma hakkı kısıtlanmış olur.
AİHM’ye göre de iç hukuktaki duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan davanın bir tarafına, duruşmaya katılma imkanı verecek şekilde duruşmanın bildirilmemesi, silahlarda eşitlik ve çekişmeli yargılama ilkelerini özünden yoksun bırakır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin ( tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
6100 sayılı HMK’nun basit yargılama usulüne tabi dava ve işler başlıklı 316/g maddesine göre: “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler.” düzenlemesi mevcuttur. Anılan madde gereği, İş Mahkemelerinde uygulanacak yargılama usulü basit yargılama usulü olup 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesi uyarınca mahkemelerin tarafları sulha teşvik etmeleri, uzlaşamadıkları hususların tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği belirtilmiştir.
Basit yargılama usulünde; dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçeleri verilmez (HMK. 317/3). İddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı dava açılması ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlar (HMK 319), bu yargılama usulünde; dilekçeler aşaması, ön inceleme, tahkikat ve hüküm aşaması dışında, yazılı yargılamada olduğu gibi tahkikatın tamamlanmasından sonra sözlü yargılama için ayrıca bir aşama öngörülmemiştir.( Pekcanıtez /Atalay /Özekes. y.a.g.e, s. 736) Bu aşamalar içinde yeni olan ise “ön inceleme” aşamasıdır.
Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir (Prof.H.Pekcanıtez/Prof O.Atalay/Prof.M.Özekes, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları,2011, 11 Bası, s.375,376).
6100 sayılı HMK’nun 137.maddesinde ön incelemenin kapsamı, HMK 138.maddesinde öninceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, HMK 139.maddesinde ön inceleme duruşmasına davet, HMK 140.maddesinde ise yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK ön incelemenin kapsamı başlıklı 137.maddesinde dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138.madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyeceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği belirtilmiştir
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03/04.2013 tarih 2012/18-1355 E, 2013/413 Karar sayılı kararı ve sonraki kararlarında istikrar kazanmış ilkesi ön incelemenin duruşmalı yapılması yönündedir.
Ayrıca 6100 sayılı HMK’nun 320. maddesinde ise, ” daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe (Ek ibare: 07/06/2012-6325 S.K./35.md) veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda; Mahkemece ön inceleme için duruşma gün ve saati tayin edilmiş ve davacı vekilinin huzurunda davalı tarafın duruşmaya katılmaması nedeni ile yokluğunda ön inceleme duruşması yapılarak tutanağa bağlanmıştır. Bu aşamadan sonra mahkemenin, davalının yokluğunda davacının hazır ettiği tanıkları dinleyerek dosyayı bilirkişiye tevdi etmesi, davalı tarafın ısrarlı itirazlarına rağmen cevap dilekçesinin deliller bölümünde bildirdiği delillerini toplamaktan kaçınması HMK’nun 27.maddesinde ifadesini bulunan “Hukuki Dinlenme Hakkı”na aykırıdır.
Yapılacak iş, davalının delillerini toplamak ve tanıklarını dinlemek için gerekli usuli işlemleri yapmak daha sonra toplanmış delilleri toplanacak davalı taraf delilleri ile birlikte değerledirip gerekirse ek hesap raporu aldıktan sonra dava konusu edilen talepler hakkında karar vermek olmalıdır.
O halde davalı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1.100,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 31.03.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.