Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2015/3168 E. 2015/6892 K. 13.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/3168
KARAR NO : 2015/6892
KARAR TARİHİ : 13.04.2015

İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı Sağlık Bakanlığı vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı ve davalı Sağlık Bakanlığının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı, davalı işyerinde aşçı yardımcısı olarak çalışırken iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, davacının iş akdinin haklı nedenle sonlandırıldığını, tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iş akdinin işverence haksız nedenle feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, mahkemece bilirkişi raporundan ayrılarak, davacının tanık beyanlarına itibarla 2.000,00TL ücret almasının olağan olduğunu, önceki dönem çalışmalarında SGK bildirimlerinin de asgari ücretten fazla olması nedeniyle önceki dönem ücretinin SGK kayıtlarına itibarla belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle re’sen hesaplama yapılarak karar verilmiştir. Ancak mahkemenin kabulü yerinde değildir. Bilirkişi raporunda tespit edildiği gibi tanık beyanlarına itibarla geçmiş dönem ücretinin de belirlenip hesaplama yapılması gereklidir.
3- Davacının fazla çalışma ücreti alacağının hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkeme, davacı tanıklarının da davalı aleyhine davalarının olması nedeniyle kendi lehlerine delil yaratmak için beyanda bulundukları bu nedenle beyanlarına itibar edilemeyeceği gerekçesiyle, davalı tanığı kontrolör aşçının, davacının sabah 07.00 – 15.30 saatleri arasında kendisinin çalıştığını, davacının da bu saatler arasında çalıştığı beyanına itibarla fazla mesai alacağını re’sen hesaplamıştır. Oysa davacı ile birlikte çalışan davacı tanıkları davacının 07.00-18.00 saatleri arasında çalıştığını beyan etmiştir. Davalı işyeri ile ilgili olarak Yargıtay’dan onanarak geçen dosyalarda 07.00-18.00 saatleri arasında çalışmanın olduğu belirlenmiş ve bu husus kesinleşmiştir. Bu nedenle davacının da, davacı tanıklarının beyanlarında belirtildiği üzere, 07.00-18.00 saatleri arasında çalıştığın kabulü gerekmektedir. Bu nedenle fazla mesai alacağının davacı tanıklarının beyanlarına göre belirlenmesi gerekirken davalı tanığının beyanına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir.
4- Davacının yıllık izin ücreti konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Davacının yıllık izin ücretinin 2.607.36 TL olduğunun tespit edilmesi üzerine davacı aynı miktarı ıslah dilekçesi ile talep etmiştir. Mahkemece karar yazılırken dava dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden ayrı, ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden ayrı hüküm kurulmuş, 200,00 TL yıllık izin alacağının dava tarihinden, 2.607,36 TL yıllık izin alacağının ıslah tarihinden yasal faiziyle tahsiline karar verilmek suretiyle yıllık izin alacağının 200,00 TL fazlasına hükmedilmiştir. Oysaki mahkemece ıslah dilekçesi ile talep edilen miktar yönünden 2.407,36 TL yıllık izin alacağının ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi gerekmektedir.
5- Davacının davada ikinci ıslahı yapıp yapmadığı hususu taraflar arasında tartışmalıdır.
HMK’nun 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır.
Somut olayda davacı vekili, 26.12.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret ve yıllık izin alacaklarını ıslah ederek miktarlarını artırmış; bilirkişi raporundan sonra, 05.06.2013 tarihli dilekçesi ile de ıslah harcı yatırarak fazla mesai ve genel tatil ücreti taleplerini artırmıştır. Bu durumda 05.06.2013 tarihli dilekçe ile yapılan artırım ikinci ıslahtır. Çünkü davacının davası belirsiz alacak davası değil, kısmi davadır.
Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile ikinci dilekçeyi talep artırım dilekçesi olarak kabul ederek fazla mesai ile genel tatil alacaklarını artırılmış miktarları ile hüküm altına alınması hatalıdır. Bu alacaklar hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla fazla mesai ve ulusal bayram ve genel tatil alacağına ilişkin ıslah isteminin reddine karar vermek gerekirken bu alacak hakkında hüküm kurularak usulsüz ıslaha değer verilmiş olması isabetsiz olmuştur
O halde davacı ve davalı Sağlık Bakanlığının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 13.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.