Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2015/3079 E. 2015/9595 K. 21.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/3079
KARAR NO : 2015/9595
KARAR TARİHİ : 21.05.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi
(İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre
davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, davalı Belediye işçisi olarak her 5 yılda bir sendikası ile imzalanan Toplu İş Sözleşmesi kapsamında aralıksız çalışıp emekli olduğunu ileri sürerek kıdem tazminatı ve bazı işçilik alacaklarının hüküm altına alımasını talep etmiştir.
Davalı vekili, talep edilen alacak miktarlarını kabul etmediklerini, alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Somut olayda, davacı vekilinin 29.11.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi sunmuş olduğu, bu ıslah dilekçesinin 29.11.2012 tarihli duruşmada davalı vekiline tebliğ edildiği ve davalı vekilinin yasal süresi içerisinde olmak üzere aynı tarihli duruşmada ıslaha konu edilen tutarlar bakımından zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Fazla çalışma, genel tatil sosyal yardım, kıdem teşvik primi ve ikramiye alacakları yönünden ıslaha konu tutarlar bakımından ileri sürülen zamanaşımı defi değerlendirilmeden karar verilmesi hatalıdır.
3-Taraflar arasında işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Somut olayda dosyaya, bilirkişi raporu alınmadan önce davalı tarafından bazı yıllık izin defteri kayıtları sunulmuş ve bu kayıtlar değerlendirilerek hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda yıllık izin ücreti alacağı hakkında mahkemece karar verilmiştir. Bilirkişi raporu alındıktan sonra davalı tarafından davacının yıllık izinlerini kullandığını gösterir başka yıllık izin defteri kayıtları da sunulmuş, ancak bu kayıtlar değerlendirilmemiştir. Borcu sükût ettiren belge niteliğinde olan davalı tarafın dosyaya sunduğu yıllık izin defteri kayıtları ait olduğu yıllar açısından değerlendirilmeli ve çıkacak sonuca göre yıllık izin alacağı konusunda karar verilmelidir.
Mahkemece bu husus yerine getirilmeksizin eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacı tarafından 29.11.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda tüm talepleri ıslah edilmiş ve ıslah harcı da aynı gün ödenmiştir. Yine davacı tarafından 12.6.2013 tarihinde ikinci kez ıslah dilekçesi verilmiş ve talep ettiği alacaklar için sadece faiz talebinde bulunulmuştur.
Dava 28.5.2010 tarihinde açılmış olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. HMK’nun 448. maddesinde bu kanun hükümlerinin, tamamlanmamış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı bildirildiğinden HMK’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasına ilişkin hükmün somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Gerek HUMK’nun 83. maddesine, gerekse HMK’nun 176. Maddesine göre aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Mahkemece, ikinci ıslah dilekçesi dikkate alınarak ıslah edilen alacaklar için faize karar verilmiş olması da hatalıdır.
5-Dava kısmen reddedilmiş olmasına rağmen davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmemesi ve kabul/red oranına göre hesaplanacak yargılama giderinin taraflara yükletilmemesi hatalı olmuştur.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 21.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.