Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2015/189 E. 2015/26670 K. 24.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/189
KARAR NO : 2015/26670
KARAR TARİHİ : 24.12.2015

Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

YARGITAY İLAMI

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Davalı temyizi yönünden; 6100 sayılı HMK’nun geçici 3.madde 1.fıkrasına göre; “Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2’nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2.fıkrasına göre; Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK’nun 427/2.maddesi uyarınca temyiz edilemez.
Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra(inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir.
Karşılık davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak kesinlik belirlenir.
Alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde, kısmi davada kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8 sayılı İçtihadında “5521 sayılı Yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu yasanın 15.maddesindeki düzenleme gereği HUMK’nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının İş Mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt İş Mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği” açıkça belirtilmiştir.
2014 yılında mahkemelerce verilen kararların temyiz edilebilmesi için temyize konu dava değerinin 1.890,00TL’sını geçmesi gerekir.
Somut olayda temyize konu edilen miktar 1.837,60 TL olup karar tarihi itibariyle hüküm kesin nitelik taşıdığından temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
2-Taraflar arasında görülen dava sonucunda mahkemece temyiz dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen 14.11.2014 tarihli Ek Kararının, davacı tarafın talebi üzerine Yargıtayca incelenmesi sonucunda, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8.maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale edildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve harcının yatırılması gerekir. 6100 Sayılı HMK geçici 3. Madde 1. Fıkrasına göre; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2. Fıkrasına göre; Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Temyiz süresi kamu düzeni ile ilgili olup, 6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinde Hükmün, yargılamanın sona erdiği duruşmada verileceği ve 297. maddesinde de hükümde Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yazılması gerektiği düzenlenmiştir.
Somut olayda; Her ne kadar mahkemece davacı vekilinin temyiz talebi, başvurunun süresinde olmadığı gerekçesi ile 14.11.2014 tarihinde verilen ek kararla reddedilmişse de, tefhimle verilen kararın 6100 sayılı HMK’nın 294. vd. Maddeleri uyarınca usule uygun olmadığı, gerekçeli kararın davacı vekiline 08.11.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından kararın 13.11.2014 tarihinde temyiz edildiği, temyiz talebinin yasal süresi içerisinde olduğu anlaşılmakla mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 14.11.2014 tarihli ek kararı bozularak kaldırılmalı ve davacı vekilinin asıl hükmün temyizini amaçlayan temyiz itirazları incelenmelidir.
Davacı; iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini bunun üzerine davalı şirket tarafından 22.08.2011 tarihli devamsızlık tutanağı düzenlenerek iş sözleşmesinin feshedildiğini bildiren fesih ihbarnamesi hazırlandığını iddia ederek kıdem tazminatı ile yıllık izin ve fazla çalışma ücret alacağını talep etmiştir.
Davalı; davacının şirkette çalışmak istemediğini, yeni bir iş bulduğunu söyleyerek işverenin ilgili yasa hükümlerine göre iş sözleşmesini feshetmesini isteyerek iş yerini terkederek takip eden iş günleri olan 22.08.2011 ve 23.08.2011 tarihlerinde işe gelmediğinden bu günler için hakkında tutanak tutulduğunu, akabinde 23.08.2011 tarihli fesih yazısı ile davacının iş sözleşmesinin İş Kanununun 25/II-g maddesi gereğince feshedildiğini, savunmuştur.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Esastan yapılan incelemede; taraflar arasında, iş sözleşmesinin hangi tarafca feshedildiği ve feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret işçi için en önemli hak, işveren için en temel borçtur. 4857 sayılı İş Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasında, ücretin en geç ayda bir ödeneceği kurala bağlanmıştır. 5953 sayılı Basın İş Kanununun 14 üncü maddesinin aksine, 4857 sayılı Yasada ücretin peşin ödeneceği yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, aksi bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde kararlaştırılmadığı sürece işçinin ücreti bir ay çalışıldıktan sonra ödenmelidir.
Ücreti ödenmeyen işçinin, bu ücretini işverenden dava ya da icra takibi gibi yasal yollardan talep etmesi mümkündür.
1475 sayılı Yasa döneminde, toplu olarak hareket etmemek ve kanun dışı grev kapsamında sayılmamak kaydıyla 818 Sayılı Borçlar Kanununun 81 inci maddesi uyarınca ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini ifa etmekten, yani çalışmaktan kaçınabileceği kabul edilmekteydi. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97 inci maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda ise ücret daha fazla güvence altına alınmış ve işçi ücretinin yirmi gün içinde ödenmemesi durumunda, işçinin iş görme edimini yerine getirmekten kaçınabileceği açıkça düzenlenmiş, toplu bir nitelik kazanması halinde dahi bunun kanun dışı grev sayılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Ücreti ödenmeyen işçinin alacağı konusunda takibe geçmesi ya da ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini yerine getirmekten kaçınması, iş ilişkisinin devamında bazı sorunlara yol açabilir. Bu bakımdan, işverenle bir çekişme içine girmek istemeyen işçinin, haklı nedene dayanarak iş sözleşmesini feshetme hakkı da bulunmaktadır. Ücretin hiç ya da bir kısmının ödenmemiş olması bu konuda önemsizdir.
Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanması gerekir.
4857 sayılı İş Kanununun 24 üncü maddesinin (II) numaralı bendinin (e) alt bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ödenmemesi durumunda da işçinin haklı fesih imkânı bulunmaktadır.
İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin, ücretinin bir kısmını Yasanın 33 üncü maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz.
Bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan aynî yardımların yerine getirilmemesi de (erzak ve kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin “haklı fesih” hakkı bulunduğu kabul edilmelidir.
İşçinin sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi, sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da Dairemizin 1475 sayılı Yasa döneminde istikrar kazanmış olan görüşü, 4857 sayılı İş Kanunu döneminde de devam etmekte olup, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de işçinin haklı fesih imkânı vardır.
Somut olayda, dosya içeriği ve tanık beyanlarından davacının davalıdan iş sözleşmesini feshetmesini ve tazminatlarını ödemesini istediği, işverenin kabul etmemesi üzerine iş yerinden ayrılarak iş sözleşmesini eylemli olarak sona erdirdiği anlaşılmaktadır. Davacının feshinden sonra davalının devamsızlığa dayanan feshine değer verilemez. Davacının fazla çalışma yaptığı ve karşılığının ödenmediği dosya içeriğine göre de sabit olduğundan davacı feshinin haklı nedene dayandığı kabul edilmelidir. Kıdem tazminatı isteğinin kabulüne karar vermek gerekirken, reddine dair hüküm kurulmuş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz dilekçesinin REDDİNE, davacı yönünden hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istekleri halinde taraflara iadesine, 24/12/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.