YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14409
KARAR NO : 2015/7293
KARAR TARİHİ : 27.04.2015
İş Mahkemesi
Dava Türü : Tespit
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı Sendika vekili, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu’nun 16.02.2012 tarih ve 2012/1 sayılı kararı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nda çalışan işçilerin norm kadro standartları, iş tanımları, nitelikleri, özlük hakları ve çalışma standartlarına ilişkin esasları belirleyen düzenleme yapıldığını, 16.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren bahsi geçen düzenlemenin Anayasa’ya, İş Kanunu’na, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na ve yerleşik hukuk kurallarına açıkça aykırı olduğunu, Çorum SYDV’de çalışan ve müvekkil sendika üyesi işçilerin ve üye olmak isteyen tüm işçilerin menfaatlerini ve sendikalı olma özgürlüklerini ve Toplu İş Sözleşmeleri ile çalışma şartlarını serbestçe belirleme haklarını kısıtladığını, davalı Çorum SYDV’nin, yukarıda bahsi geçen Fon Kurulu düzenlemesi doğrultusunda işçilere iradeleri dışında “belirsiz süreli bireysel iş sözleşmesi” imzalattığını ve söz konusu bireysel iş sözleşmesinde yer alan ücret ve ikramiye dışında hiçbir hakkı uygulamadığını, oysa davalı ile müvekkil Koop-İş Sendikası arasında akdedilen 01.07.2011-30.06.2013 yürürlük tarihli Toplu İş Sözleşmesi bulunduğunu, Toplu İş Sözleşmesinde yer alan ekonomik ve sosyal hakların, Fon Kurulunun bahsi geçen düzenlemesi sonrası imzalatılan bireysel iş sözleşmelerine kadar uygulanmaktayken işçilere iradeleri dışında imzalatılan bireysel iş sözleşmelerinden sonra uygulanmadığını, ayrıca Fon Kurulu’nun kararından sonra işçilere ödenen ücretlerde net hesaptan brüte geçilmiş olup bu durumun işçilerin yılın başlarında daha yüksek oranlı vergi dilimine girmelerine ve ellerine geçen net ücretlerinin her ay daha da azalmasına yol açtığını, Fon Kurulu’nun bahse konu kararı sonrasında SYDV’ler ile müvekkil Sendikanın Toplu İş Sözleşmesi bağıtlamasının iyice zorlaştığını, zira Fon Kurulunun belirlemiş olduğu ücret ve ikramiye dışında hiçbir ödemenin yapılmamasını SYDV’lere şart koştuğunu, bu nedenle; MKK’nun 113.maddesi uyarınca topluluk davası kapsamında davalı ile müvekkil Koop-İş Sendikası arasında akdedilen Toplu İş Sözleşmesi ile söz konusu, Fon Kurulu kararı doğrultusunda müvekkil Sendika üyesi işçilere imzalatılan bireysel iş sözleşmelerinde yer alan işçi lehine düzenlemelerin 6356 sayılı Kanunun 36.maddesi hükmü gereği Toplu İş Sözleşmesiyle birlikte uygulanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, işverenlerin yürürlükte olan bir Toplu İş Sözleşmesinin yanı sıra bireysel iş sözleşmeside imzayabilecekleri, durumun varlığı halinde bireysel iş sözleşmesinin hukuken bağlayıcılığı ve geçerliliğinin 6356 sayılı Yasanın 36/1 fıkrası uyarınca belirleneceği, buna göre; “Toplu İş Sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe iş sözleşmelerinin toplu iş sözleşmesine aykırı olamayacağı, iş sözleşmelerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümlerin alacağı bu düzenleme sonucunda işverenlerin, yürürlükte bulanan bir toplu iş sözleşmesinin varlığına rağmen işçileri ile bireysel iş sözleşmesi yapabilmesi mümkün olup bu iş sözleşmesinde tanınan haklardan daha düşük ya da sınırlı haklar öngürülmeyeceği, tam tersine, bireysel iş sözleşmesindeki hükümlerin ancak toplu iş sözleşmesine oranla işçiye daha yararlı ise, geçerli ve bağlayıcı olacağı bunun olmadığı durumlarda işçilere tanınan ücret ve diğer mali hakları sınırlayan, ortadan kaldıran, kısaca işçi aleyhine hükümler içeren bireysel iş sözleşmesi hükümleri hukuken geçersiz kabul edilerek, bilirkişinin tanzim ettiği 18/07/2014 tarihli rapor denetime elverişli, usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplu İş Sözleşmesinden doğan hakların ihlâli veya inkârı halinde, yani kısaca ademi ifa halinde ortaya çıkacak bir hak uyuşmazlığı mahkemede bir eda davasına konu yapılabilecektir.
Genelde bu davanın mutat eda (ya da ifa) davalarından herhangi bir farklı yönü bulunmamaktadır. Davanın özelliği Toplu İş Sözleşmesinden doğan hakların taraflardan birince yerine getirilmemesi halinde açılabilmesidir. Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinin, her iki türünün yani gerek vecibeyi gerekse normatif hükümlerin eda davasına konu yapılması kuşkusuz mümkündür. Bununla beraber, eda davası çoğu kez Toplu İş Sözleşmesinin normatif hükümlerinin işveren tarafından ihlâli ya da inkârı halinde hakkı ihlâl veya inkâr edilen işçiler tarafından açılacaktır. Ancak işverenin de böyle bir dava açmasına engel bulunmamaktadır. Bu itibarla, uygulamada daha çok hakkı ihlâl veya inkâr edilen işçi ya da işçiler eda davası açabileceklerdir. Kuşkusuz işçi sendikaları da, üyesi işçiler adına eda davası ikame edebileceklerdir. Bu husus Sendikalar Kanunu tarafından açıkça hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Ancak, yorum davasından farklı olarak eda davasını, hakkı ihlâl veya inkâr edilen kişiler açabileceklerdir. Zira eda davasını düzenleyen 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu m.61’deki “taraf” sözcüğüyle sözleşme taraflarının kastedilmediği; öyleyse, Toplu İş Sözleşmesinin tarafı işveren sendikası olsa bile, işçiler haklarını ihlâl eden işverenlerine karşı ifaya zorlama (eda) davası açabilecekleri kabul ediliyordu. (İş Hukuku Prof.Dr.Ü.Narmanlıoğlu Sayfa 526,527)
6356 SK.’nın düzenlemesinde Toplu İş Sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda dava açma imkânına yer verilmediğinden, konfederasyonların toplu iş sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda kollektif nitelikli dava açma imkânı yoktur. Buna karşılık bir toplu iş sözleşmesinin borç doğurucu hükümlerinin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda sendika, uyuşmazlığın doğrudan tarafı olarak dava ehliyetine sahiptir. Normatif kısma ilişkin uyuşmazlıklarda ise sendikanın kendi adına dava açıp açamayacağı, başka bir ifade ile üyelerin yazılı başvurusuna ihtiyacı olup olmadığı sorusu akıllara gelmektedir.
Toplu İş Sözleşmesinin normatif kısmı; iş sözleşmelerinin yapılması, içeriği ve sona ermesiyle ilgili hükümler olduğu, işçilerin bireysel haklarını ilgilendirdiği için bu kısma ilişkin eda davalarında (md. 53/2) işçilerin yazılı temsil yetkisi vermesi gerekir. Sendika kendi adına eda davası açamaz. Buna karşılık toplu iş sözleşmesinin normatif hükümlerinin yorumuna ilişkin davalarda sendikalar üye işçilerin yazılı başvurularına ihtiyaç duymadan kendi adlarına kollektif nitelikli bir dava açabilirler. Nitekim md. 53/1 açıkça yorum davasını sözleşmenin taraflarından her birinin açabileceğini öngörmüştür.(Toplu İş Hukuku Dr. A.Can Tuncay, Dr. F. Burcu Savaş sayfa 114,115)
Davada öncelikle tartışılması gereken konunun davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığıdır.
Davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartlarından olup, mahkemece davanın her aşamasında hukuki yararın bulunup bulunmadığı kendiliğinden gözetilir. Ayrıca hukuki yarar yokluğu taraflarca da yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bununla birlikte tespit davalarında hukuki yarar özel olarak düzenlenmiştir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinin 2. fıkrasında, “tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu itibarla tespit davalarında kanunda öngörülen istisnalar dışında, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararın bulunduğunu açıkça ortaya koyması gereklidir.
Somut olayda mahkemece, davacı sendikanın 01.07.2011- 30.06.2013 tarihleri arasında geçerli Toplu İş Sözleşmesinin ve işçilere imzalatılan bireysel iş sözleşmelerinin lehe olan hükümlerinin birlikte uygulanması gerektiğinin tespitini talep etmekte hukuki yararının bulunmadığı gözetilmeksizin davanın esasına girilerek kurulan hüküm hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
O halde davalının bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davaıya iadesine, 27.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.