Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2014/16385 E. 2015/11341 K. 08.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16385
KARAR NO : 2015/11341
KARAR TARİHİ : 08.06.2015

İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine
2-Davacı, davalı işyerinde muhasebeci olarak çalışırken iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, davacının iş akdini kendisinin haklı neden olmadan feshettiğini, kıdem ve ihbar tazminatı talep edemeyeceğini tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iş akdinin işverenin kendisine küfretmesi nedeniyle davacı tarafından haklı nedenle feshedildiği gerekçesiyle kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının fazla mesai yapıp yapmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre taktir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir .
Somut olayda, davacı fazla çalışma yaptığını iddia ederek ücretini talep etmiş, mahkemece talebin reddine karar verilmiştir. Ancak dosyada bulunan ve davalı tarafından sunulan BÇM belgesine göre; davalı, kurum müfettişlerine verdiği beyanında davacının haftanın 5 günü 08.00-17.30, cumartesi 08.00-13.00 saatleri arasında çalıştığını bildirmiştir. Bu çalışma düzenine göre, davacının haftanın 5 günü 1 saat ara dinlenme ile 8,5 x 5 =42,5 saat, cumartesi günü yarım saat ara dinlenme ile 4,5 saat çalıştığı ve haftalık çalışmasının 47 saat, haftalık fazla mesainin ise 2 saat olduğu görülmektedir. Bu durumda müfettiş Mehmet Teker tarafından düzenlenen 05.12.2007 tarihli BÇM tutanağın içinde bulunduğu rapor ve tüm eklerini getirterek müfettişe verilen ifadeler de dikkate alınarak fazla mesai hususunun değerlendirilmesi ve çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu talebin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
3- Davacının yıllık izin süreleri konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
10/06/2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı Yasaya göre hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden, beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,az izin verilemez. Ancak daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Yasasının 49. Maddesi hükmüne göre hizmet süresi  bir yıldan beş yıla kadar olanlara yılda 12 günizin hakkı bulunmaktadır.
Somut olayda, davacının 01.05.1998 – 31.08.2000 , 16.6.2002 – 4.9.2007 tarihlerinde çalıştığı ve kıdeminin 7 yıl 10 ay olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda 1999 ve 2000 yıllarına ilişkin ayrıca 16.6.2002 tarihinde başlayan çalışma döneminde de 2003 yılındaki izin hakkının önceki dönemden 3 ay eklenmesiyle Mart 2003 tarihinde hak kazanacağından, 2003 yılında 12 gün izin hakkı bulunduğu, 2004 ve 2005 yıllarında 14’er gün, 2006 ve 2007 yıllarında 20 şer gün olmak üzere toplam 104 gün izin hakkı bulunmaktadır. Davacının imzalı izin defterine göre 42 gün izin kullandığı da gözönünde tutulduğunda kalan izin süresinin 62 gün olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece tüm çalışma dönemine ilişkin izin süresini 4857 sayılı Yasaya göre belirleyen bilirkişi raporuna itibarla belirlenen izin ücretinin tahsiline karar verilmiş olması isabetsizdir.
O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 08.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.