Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2013/14854 E. 2014/209 K. 14.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14854
KARAR NO : 2014/209
KARAR TARİHİ : 14.01.2014

Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen 18.12.2012 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri, 17.01.2013 tarihli tavzih kararının ise Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Davalıların 17.01.2013 tarihli tavzih isteminin reddine yönelik ek karara ilişkin temyizi yönünden; Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılar vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacının 18.12.2012 tarihli karara yönelik temyizi yönünden; davacı, aylık 900,00 TL brüt ücretle çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, fesih sebebinin gösterilmediğini, 11.00-01.00 saatleri arası çalıştığını, genel tatillerde ve hafta sonu çalıştığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, bayram ve tatil ile fazla çalışma alacağının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının hem şirketi hem de şirketin yetkililerini ve ortaklarını davalı göstermesinin doğru olmadığını, davacının 2006 yılı itibariyle 800,00 TL net ücret talep ettiğini, işverenin bu talebi karşılayamayacağını bildirerek karşılıklı anlaşma ile iş sözleşmesinin feshedildiğini, davacının asgari ücretle çalıştığını, davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, diğer talep edilen ücretler konusunda ise hiçbir hak ve alacağının kalmadığının davacı tarafından 10.03.2006 tarihinde kabul edilerek işverenin ibra edildiğini, ibraname uyarınca da davacıya kıdem ve ihbar tazminatı bedeli olarak 6.280,00 TL ödendiğini, haftalık 54 saat çalıştığını ancak fazla mesai ve genel tatil ücretlerinin zamanında ödendiğini, yıllık izinlerinin kullandırıldığını ve alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davalı gerçek kişilere yönelik davanın husumetten, davalı şirkete yönelik davanın ise ibraname uyarınca reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Somut olayda, dosyaya sunulan 10.03.2006 tarihli ibraname başlıklı belge ile davacının davalı şirketten ayrılması üzerine hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatının miktar olarak gösterildiği, yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden ise miktar içermediği ve davacının itirazsız olarak imzaladığı görülmüştür.
Davacının, imza itirazı üzerine yapılan Adli Tıp incelemesi ile ibraname altındaki imza davacının eli ürünü olduğu anlaşılmıştır.
Davacı, ibraname altındaki imzanın kendisine ait olduğu teknik inceleme ile tespit edilmesi karşısında yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek miktar olarak belirtilen alacaklar yönünden makbuz olarak değerlendirilip kıdem ve ihbar tazminatı alacağından mahsup edilmek suretiyle varsa bakiye kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilmelidir.
Aynı şekilde miktar içermeyen alacaklar yönünden davacıya yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının ödendiğine dair bir kayıt sunulmaması karşısında ibranameye değer tanınmayarak varsa bu alacaklarının da hüküm altına alınması gerekirken ibranameye değer verilerek tüm alacakların reddine karar verilmesi hatalıdır.
2-Davalıların 18.12.2012 tarihli karara yönelik temyizine gelince; davalılar …ve …’a yönelik dava husumetten reddedildiği halde bu iki davalı yararına 1.200,00 TL avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, eksik avukatlık ücretine hükmedilmesi, kabule göre de toplam 38.875,00 TL alacak talebi reddedildiğinden davalı şirket yararına nisbi tarife üzerinden avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, eksik avukatlık ücretine hükmedilmesi, davalıların yaptığı yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline, karar verilmesi gerekirken bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalıların 17.01.2013 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan 17.01.2013 tarihli ek kararın ONANMASINA, temyiz olunan 18/12/2012 tarihli kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalılara yükletilmesine, 14.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.