Yargıtay Kararı 7. Ceza Dairesi 2021/23977 E. 2022/16925 K. 24.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/23977
KARAR NO : 2022/16925
KARAR TARİHİ : 24.11.2022

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Sanık hakkında üste fiilen taarruz suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesi, tebliğnamede CMK’nun 251. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle hükümlerin bozulması yönünde görüş bildirilmesi karşısında, öncelikle temyize konu suç bakımından 5271 sayılı CMK’nun 251. maddesinde düzenlenen basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanamayacağı yönünden inceleme yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129’uncu maddesinin 5. fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır” hükmüne yer verilmiştir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; Bu Kanunun amacının, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemek olduğu belirtildikten sonra “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde “Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişiliklerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır. Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır…” hükmüne yer verilmiştir.
Bu anayasal ve yasal düzenlemelere bakıldığında; kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usullerinin öngörüldüğü, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanmalarına ilişkin düzenlemelerin de 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’da yer aldığı anlaşılmaktadır. Görevi ile ilgili bir suç işlediği iddia edilen memur veya diğer kamu görevlisi hakkında Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanunda belirtilen yetkili makamın izin vermesi gerekmektedir. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlara soruşturma izni verilip verilmemesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen genel kanun 4483 sayılı Kanun olmakla birlikte, bu Kanun’un 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasında bazı kamu görevlileri soruşturma iznine ilişkin hükümlerden istisna tutulmuştur.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan mülga 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun “Genel görev” başlıklı 9. maddesinde “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine (…) yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.” hükmüne;
Aynı Kanunun 8. maddesinde “Nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amiri bir suçun işlendiğini öğrendiklerinde refakatlerindeki askeri savcıya soruşturma açtırır ve yapılmakta olan soruşturma hakkında askeri savcıdan her zaman bilgi isteyebilirler.” hükmüne,
“Bir suç işlendiğinin öğrenilmesi ve ilk tedbirler” başlıklı 95. maddesinde de, “Cumhuriyet savcılıklarına veya zabıta makam ve memurlarına yapılacak askeri yargıya tabi suç ihbar şikayetleri şüphelinin amiri olan makama gönderilir. Askeri birlik komutanı veya askeri kurum amiri maiyetinden birinin kendisine ihbar veya şikayet olunan veyahut diğer bir suretle öğrendiği, askeri mahkemelerin görev alanına giren suçları hakkında şüphelinin kimliğini, isnat olunan suçu ve bu suçun delilerini gösterir vak’a raporu düzenler ve adli yönden bağlı bulunduğu askeri mahkemenin teşkilatında kurulduğu kıt’a komutanı veya askeri kurum amirine gönderir…Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlar veya gecikmesinde sakınca umulan hallerde askeri savcılar derhal soruşturmaya başlarlar. Zorunluluk halinde bu soruşturma bir disiplin subayı tarafından da yapılabilir. Bu hallerde durum derhal yetkili askeri mahkemenin teşkilatında kurulduğu komutan veya askeri kurum amirine bildirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda ayrıntıları ile belirtilen Anayasa’nın 129/5 ile 353 sayılı Kanunu’nun 8 ve 95’inci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; asker kişiler hakkında, askerlik ve hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri iddia olunan suçlar ile askeri olan suçları ve görev sebebiyle olup olmadığına bakılmaksızın asker kişiler aleyhine işledikleri suçlarla ilgili olarak ceza soruşturması yapılabilmesinin ağır ceza mahkemesinin görevine giren haller ile gecikmesinde sakınca bulunan haller dışında, nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirinin iznine tabi kılındığı, asker kişiler yönünden ayrı bir soruşturma usulünün benimsendiği anlaşılmaktadır. Nitekim Askeri Yargıtay 3. Dairesi’nin 02.06.2015 tarihli ve 2015/324 Esas, 2015/331 Karar sayılı ilamında da “Soruşturma, askeri yargıda askeri savcının yetki ve sorumluluğunda yürütülmektedir. Askeri Savcı re’sen soruşturmaya başlamadıkça, askeri yargıya tabi suç ihbar ve şikayetleri ancak Komutanının soruşturma emrine bağlı bulunmaktadır. Komutanın soruşturma emri vermemesi halinde, yargılama hukuku anlamında soruşturmanın da soruşturmasının da başladığını kabul etmek mümkün değildir. Askeri Savcılar 95’inci maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen ağır cezalık haller ve gecikmesinde sakınca umulan haller dışında, soruşturma emri olmadan soruşturmaya başlamazlar.” şeklinde denildikten sonra soruşturma izni alınmadan dava açılamayacağı belirtilmiştir.
Sonuç olarak, asker kişiler dışındaki kamu görevlileri hakkında görevleri sebebiyle suç işledikleri iddiasıyla soruşturma yapılması yetkili makamın iznine bağlı iken, Anayasa’nın 129’ncu maddesi kapsamına ve Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “kamu görevlisi” tanımının içerisine girdiğinde tereddüt bulunmayan asker kişiler hakkında, askerlik müessesesinin kendine has yapısının ve özelliğinin getirdiği zorunluluklarla birlikte askerlik hizmetinin gerekleri de göz önünde bulundurulduğunda soruşturma yapılmasının izne tabi kılındığı açıktır.
Öte taraftan 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylaması ile kabul edilen 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 17. maddesiyle, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen geçici 21. maddenin (E) fıkrasıyla, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Mahkemeler kaldırılmış, müteakiben 30/06/2021 tarihli ve 31527 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 24/6/2021 tarihli ve 7329 sayılı Kanunun 18. maddesiyle 353 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak aynı Kanunun 5. maddesiyle ASCK’ya eklenen ek 15. maddede
asker kişilerin işledikleri askerî suçların soruşturulmasının izne tabi olduğu belirtilmiş, maddenin devamında da asker kişilerin işlediği askerî suçlarda yürütülecek soruşturma ve kovuşturmalardaki izin usulü ile izne karar verecek merciler düzenlenmiştir. Her ne kadar ASCK’ya eklenen ek 15. madde, 30.06.2021 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de; gerek suç tarihinde yürürlükte bulunan mülga 353 sayılı Kanunun 8 ile 95. maddesinde yer alan düzenlemeler gerekse de Askeri Yargıtay kararları gözetildiğinde; ağır cezalık haller ile gecikmesinde sakınca bulunan haller dışında soruşturma izni olmadan soruşturmaya başlanamadığı görülmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 251’inci maddesinde 17.10.2019 tarihinde kabul edilen 7188 sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile; basit yargılama usulü adı altında alternatif bir yargılama usulü getirilmiş, bu düzenleme ile asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren ve adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin yargılamaların basit yargılama usulü ile yapılabilmesine imkân sağlanmıştır. Ancak, aynı maddesinin 7. fıkrasında; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında basit yargılama usulünün uygulanmayacağı düzenlenerek, basit yargılama usulünün istisnalarına yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere Anayasanın 129/5 ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 8 ve 95’inci maddeleri uyarınca; asker kişilerin askeri suçları ile bunların asker kişiler aleyhine yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlar hakkında soruşturma yapılması, teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirinin iznine bağlı kılındığı, ayrıca sanığın eyleminin 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 91/1. maddesi kapsamında kaldığı ve üst sınırı iki yıldan fazla süreli hapis cezasını gerektirdiği dolayısıyla CMK’nun 251/7. maddesi gereğince basit yargılanma usulünün uygulanamayacağı anlaşıldığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Hükümden sonra 30/06/2021 tarihli ve 31527 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 24/06/2021 tarihli ve 7329 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile Askeri Ceza Kanunu’na eklenen Ek 12. maddesinin 2. fıkrasında “Yükümlü erbaş ve erler arasında ast, üst veya amir ilişkisinin dikkate alınması için fiilin askerî hizmet ve görevlerinden dolayı işlenmesi şarttır.” hükmünün düzenlendiğinin anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi uyarınca; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü de gözetilerek sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Kabule göre;
1-(Kapatılan) 9. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 20.11.2014 tarihli mahkumiyet hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine (Kapatılan) Askeri Yargıtay 1. Dairesi’nin 23.12.2015 tarihli ve 2015/0775 Esas 2015/0775 Karar sayılı ilamıyla bozulduğu ve sanık hakkında tayin edilen hapisten çevrili 1500 TL adli para cezasının sanık lehine kazanılmış hak oluşturduğu, bozmadan sonra kurulan incelemeye konu kararda ise CMUK’nun 326/son maddesi gereğince sanığın kazanılmış hakkı gereği önceki hükümde yer alan sonuç cezanın infazına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
2-Sanık hakkında hükmolunan hapisten çevrili adli para cezasının taksitle tahsiline karar verilirken 5237 sayılı TCK’nun 52/4, 5275 sayılı Yasanın 109 ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 51. maddelerine aykırı olarak sanığın aleyhine ve infaz yetkisini de kısıtlar şekilde adli para cezasının hükmün kesinleşme tarihinden itibaren taksitlendirilmesine karar verilmesi,
3-TCK’nun 63. maddesi uyarınca sanığın 07.09.2018 tarihinde gözaltında geçen süresinin cezasından mahsup edilmesine karar verilmemesi,
Yasaya aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.