Yargıtay Kararı 7. Ceza Dairesi 2021/20920 E. 2022/6236 K. 29.03.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/20920
KARAR NO : 2022/6236
KARAR TARİHİ : 29.03.2022

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 1632 sayılı Yasaya muhalefet
HÜKÜM : Hükümlülük

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Sanığın 05.07.2011 tarihinde 7 gün süreyle dağıtım iznine gönderildiği, izin süresi sonunda 12.07.2011 tarihinde birliğine katılması gerekirken katılmadığı, 20.07.2011 tarihinde kendiliğinden gelerek birliğine teslim olduğu, böylece 12.07.2011-20.07.2011 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği kabul edilerek mahkumiyetine karar verilmiş ise de;
ASCK’nın 66/1-b maddesinde “Özür”den bahsedilmekle beraber, madde metninde “Özür”ün bir tanımı yapılmamış ve hangi hallerin “özür” sayılabileceği hususunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu konuda TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 57’nci maddesinde yer alan izinli personelin mazereti nedeniyle izninin uzatılmasına ilişkin b bendi ile 58. maddesi ölçü olarak alınmaktadır. TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 57/b maddesine göre aile fertlerinden birisinin ağır hastalığı veya ölümü, kaza, doğum, yangın vb. mazeretler ile sanığın zamanında birlik komutanlığına dönmesini engelleyen veya engellemese bile önemli ölçüde güçleştiren ve askerlik hizmetini ikinci planda bıraktırabilecek önem ve ciddiyette olan mazeretlerin haklı mazeret olduğu kabul edilmiştir.
Ayrıca her somut olayda, sanık tarafından özür olarak ileri sürülen durumun, askerlik hizmetine üstün tutulabilir nitelikte bulunup bulunmadığı, beklenen bir durum olup olmadığı, aniden ortaya çıkıp çıkmadığı, sanığın özür nedeniyle ne kadar süreyle birliğinden ayrı kaldığı, birliğine katılmakta geciktiği süre içinde özür oluşturan hâli gidermeye ve bir an önce birliğine katılmaya yönelik olarak ne gibi davranışlar sergilediği dikkate alınarak; sanığın suç işleme kastı ile hareket edip etmediği ya da kabul edilebilir bir özre sahip olup, olmadığı tartışılıp irdelenmek zorundadır.
Sanık savunmalarında; halasının oğlu …’ın hastanede makineye bağlı olarak yaşamını sürdürmekte iken beyin ölümünün gerçekleştiğini, cenazeye katıldığını, bu nedenle izin süresini geçirdiğini ileri sürmüştür.
Dosyada mevcut Özel …Hastanesinin 07.05.2012 tarihli yazısında; …’ın 10.07.2011 tarihinde beyin tümörü tanısıyla şuuru kapalı vaziyette acile müracaatla Hastaneye yatırıldığının, ameliyat edilemeden vefat ettiğinin bildirildiği;
(Kapatılan) Askeri Yargıtay 3. Dairesinin 03.03.2015 tarihli ve 2015/8 Esas 2015/119 Karar sayılı bozma ilamı sonrası yapılan araştırma sonucunda sanığın halasının oğlu …’ın kimlik bilgilerinin ve ölüm tarihinin tespit edilerek vukuatlı nüfus kayıt örneği ile 16.07.2011 tarihli mernis ölüm tutanağının dosyaya ithal edildiği, ardından …’ın annesinin tanık sıfatıyla ifadesinin tespit edildiği, tanığın ifadesinde; “sanığın izindeyken oğlunun yoğun bakıma girdiğini, sanığın bizzat Hastaneye gelerek oğlunu Hastanede ziyaret ettiğini, bu ziyaretten 3-4 gün sonra oğlu …’ın vefat ettiğini, cenaze sırasında sürekli sakinleştirici iğne yapıldığını bu nedenle kendinde olmadığından sanığın cenazeye katılıp katılmadığını bizzat görmediğini” beyan ettiği;
… İlçe Emniyet Müdürlüğünün 11.11.2013 tarihli yazısı ekinde bulunan 11.01.2013 tarihli araştırma tutanağında, sanığın, halasının oğlu …’ın cenazesine katıldığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Aile kavramı, en dar anlamıyla karı, koca ve çocuklardan oluşan topluluk olarak tanımlandığı gibi, aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin bütünü olarak da tanımlanabilmektedir. Aile fertlerinden birinin ölümü durumunda cenazenin defnedilmesi ve ardından taziye ziyaretine gelenlerin kabul edilmesi gibi işlerle meşgul olunması da olağan karşılanan durumlar olarak kabul edilmektedir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya döndüğümüzde; sanığın, şuuru kapalı ve genel tıbbi durumu endişe verici nitelikte 10.07.2011 tarihinde hastaneye yatırılan halasının oğluna karşı son görevini yapmak istemesinin ve akabinde 16.07.2011 tarihinde vefat etmesi üzerine cenazesine katılmasının, bu üzüntülü ve zor süreçte ailesinin yanında bulunmasının Türk aile yapısına, örf ve adetlerine uygun olduğu, izin tecavüzünde bulunduğu sürenin kısa olduğu, kendiliğinden birliğine katılış yaptığı dikkate alındığında sanığın suç kastı ile hareket ettiğinin söylenemeyeceği anlaşıldığından sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.