Yargıtay Kararı 6. Hukuk Dairesi 2023/3274 E. 2023/3071 K. 02.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/3274
KARAR NO : 2023/3071
KARAR TARİHİ : 02.10.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/593 E., 2023/624 K.
DAVA TARİHİ : 24.07.2013
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2019/565 E., 2021/570 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ve davacı lehine hükmedilen bedelin %20’si oranında icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizin 20/02/2023 tarihli ve 2022/944 Esas, 2023/640 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur.

Dairemiz bozma kararına Bölge Adliye Mahkemesince direnilmesi üzerine karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 373 ncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince Dairemizce yapılan incelemede; 20.02.2023 tarihli ve 2022/944 Esas, 2023/640 Karar sayılı bozma kararının doğru olduğu ve direnme kararının yerinde olmadığı düşünüldüğünden dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.

KARAR
Açıklanan sebeple;
Dosyanın YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNA GÖNDERİLMESİNE,

02/10/2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verilmiştir.

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 03/11/2009 tarihinde Kıbrıs – Kalecik Termik Santralinde Fuel Oil Tankı imalatı, kumlanması, boyanması, hidrostatik testlerinin yapılması konulu sözleşme imzalandığını, davacı şirket sözleşme gereğini yerine getirmesine rağmen davalının davacı şirkete olan bakiye borcunu ödemediği gibi yapılan İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün 2012/22333 esas sayılı dosyasına da haksız bir şekilde itiraz ettiğini, bu nedenlerle itirazın iptali ile takibin devamına, % 20’den az olmamak üzere inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesince, davacının ticari defter ve belgelerine göre davacının davalıdan 102.971,22 – TL alacaklı olduğu, davacının alacağına ilişkin olarak düzenlemiş olduğu faturaların davalının ticari defterlerinde de kayıtlı olduğu, davalının ticari defter ve kayıtlarına göre ise davalının davacıdan 176.706,24 – TL alacaklı olduğu, ancak bu kayıtları doğrulayacak bir belgenin dosyada bulunmadığı, davalı tarafça ödemeye ilişkin belgeler sunulmuş ise de sunulan belgelerin bir kısmının fotokopi olması bir kısmının ise davacı şirket yetkililerinin imzalarını havi olmaması nedeni ile davalının ödeme iddiasını ispata elverişli olmadığı, her ne kadar davacının ticari defterlerinin 2009, 2010 ve 2011 yılı açılış tasdikleri zamanında ve usulüne uygun yapılmamışsa da işin bedelinin sözleşme ile sabit olması (320.021,00 – TL) ve işin yapılmış olması ile işe ilişkin faturaların da davalının ticari defterlerine işlenmiş olması, davalının ödeme iddiasının ispat edilememiş olması karşısında ve davacının ticari defterli usulüne uygun olamasa da usulüne uygun tutulmayan ticari defter ve belgeler sahibi aleyhine delil teşkil edeceğinden, davacının ticari defter ve belgelerine göre tespit edilen 102.971,22 – TL kadar davacının davalıdan alacaklı olduğu kanaatine varılmakla davanın bu miktar üzerinden kısmen kabulü ile itirazın kısmen iptaline, takibin 102.971,22 – TL asıl alacak üzerinden devamına, takibe takip tarihinden itibaren alacak tamamen ödeninceye kadar avans faizi işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ayrıca alacak belirlenebilir olduğundan İcra İflas Kanununun 67/2. maddesi uyarınca (102.971,22 – TL) % 20′ si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Karar davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, ‘’davalı yönünden; ödeme belgelerini sunamadığı, sunulan 4 adet toplam 4.400,00 – TL’lik belgenin de fotokopi olup değer atfedilemeyeceği, davacı yönünden de dayanak 1 numaralı hak ediş belgesinde davalı şirket kaşesinin bulunmadığı, ancak davalının elemanları olan makine mühendisi Erkan Tokaç ile santral müdürü … Çaptuğ’un imzalarının bulunduğu, bu nedenle 1 numaralı hak ediş belgesi dayanılarak düzenlenen 19.02.2010 tarih, 412113 numaralı 123.897,60 – TL miktarlı fatura gereğince davacının cari hesap alacağı kapsamında davalıdan 102.971,22 – TL alacaklı olduğu, bu bedelin davalıdan talep edilebileceği, davacı yanın diğer faturalarında 2., 3., hak ediş açıklaması yapılmış ise de bu faturaların dayanağı alan ve davalının imza ve kaşesini taşıyan hak ediş belgelerinin sunulamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davalının İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün 2012/22333 Esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptaline, takibin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verilmesi dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 67. maddesinin ikinci fıkrasında “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; …diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, … hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkûm edilir” düzenlenmesi gereğince davacının alacağının bulunup bulunmadığı ve kapsamı ile miktarının belirlenmesi, yargılama kapsamında bilirkişi incelemesiyle mümkün olduğundan, talep edilen tazminat miktarının likit (muayyen, belirli) olmadığı gözetildiğinde, davacının icra inkar tazminatı talebinin yasal şartları oluşmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilen alacak üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi isabetsiz olmuştur’’ gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1 – b – 2. bendi gereğince kaldırılarak davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün 2012/22333 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptaline, takibin 102.971,22 – TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, şartları oluşmadığından davacı yanın icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yüksek Özel Daire yaptığı temyiz incelemesinde, kararı, takip konusu alacak miktarı likit olup, yargılamayı gerektirmediğinden, icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir gerekçesiyle bozmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi önceki kararda direnmiştir.

Aşağıda açıklanan nedenlerle Yüksek Özel Daire Sayın Çoğunluğunun, Bölge Adliye Mahkemesi kararını, icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozması yönündeki kararına katılmıyorum.

Uyuşmazlık, somut olayda icra inkâr tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Davacı yüklenici; davalı ise iş sahibidir.

2004 sayılı İİK’nın 67. maddesine göre;
‘’Madde 67 – (Değişik madde: 18.02.1965 – 538/37 md.)
(Değişik fıkra: 17.07.2003 – 4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik fıkra: 09.11.1988 – 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, ret veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02.07.2012 – 6352 S.K./11. md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkûm edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga fıkra: 17.07.2003 – 4949 S.K./103. md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.

(Ek fıkra: 02.07.2012 – 6352 S.K./11. md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkâr tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır’’.

İcra inkâr tazminatı, yukarıdaki maddede de belirtildiği gibi İİK’nın 67/II. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, bir itirazın iptali davasında, borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkûm edilir.

İcra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için,
1 – Geçerli bir ilamsız icra takibi yapılmış olmalıdır.
2 – Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olmalıdır.
3 – Bir yıl içinde açılmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır.
4 – İcra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, alacaklının bunu dava dilekçesinde açıkça istemiş olması gerekir (Talep şartı).
5 – Borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi gerekir.

Borçlunun itirazın iptali davasını kaybetmesi, her zaman onun itirazının haksızlığına karar verilmiş olması demek değildir. Bazı hallerde, borçlu itirazın iptali davası sonucunda, takip konusu alacağı alacaklıya ödemeye mahkûm edildiği ve borçlunun itirazının iptal edildiği halde, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesi gerekmez. Borçlunun itirazının haksız olup olmadığını tespit edebilmek için, takip konusu yapılan ve borçlunun itiraz ettiği alacağın likit (Muayyen, belirli) olup olmadığına bakmak gerekmektedir. Alacak likit ise borçlu itirazında haksızdır. Alacak likit değilse, borçlu itirazında haklıdır.

Likit alacaklarda, alacağın miktarı bellidir. Borçlu tarafından alacağın gerçek miktarını belirlemek için bütün unsurlar bilinmekte veya bilinebilecek durumdadır. Alacağın gerçek miktarını tespit etmek için alacaklı ve borçlunun anlaşmalarına veya böyle bir anlaşma olmazsa bir mahkeme kararına gerek yoktur. Borçlu, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir, yani bilebilir.

Buna karşılık, likit olmayan alacaklarda alacağın miktarı muayyen (Belirli) değildir. Borçlu tarafından alacağın gerçek miktarını tespit edebilmek için bütün unsurlar bilinmemekte veya bilinememektedir. Alacağın gerçek miktarının tespiti için ya alacaklı ve borçlu bir anlaşmaya varacaklar veya alacağın gerçek miktarı bir mahkeme kararı ile tespit olunacaktır. Borçlu, yalnız başına gerçekten ne kadar borçlu olduğunu tespit edememektedir. Böyle likit olmayan bir alacak için yapılan takip talebi ve gönderilen ödeme emri üzerine, borçlu ödeme emrine itiraz ederse, itirazında haklıdır ve bu nedenle icra inkar tazminatına hükmedilemez (Baki KURU – İcra ve İflas Hukuku El Kitabı – İkinci Baskı – Ankara 2013 – Sayfa 262 vd., İlhan E. POSTACIOĞLU – İcra Hukuku Esasları – İstanbul 1982 – Sayfa 183 vd.).

Somut olaya gelince, taraflar arasında 03.11.2009 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme ile davacı yüklenici sıfatıyla davalıya ait Kıbrıs – Kalecik Termik Santralinde 1 adet 10000 m³lük Fuel Oil no: 6 tankı imalatının yapılması, tankın kumlanması, boyanması, hidrostatik testlerinin yapılması işini üstlenmiştir. Sözleşmede tank imalatı bedeli sözleşme ekinde (ek – 2’de ) belirtilen birim fiyatlarla 320.021,00 – TL olarak belirlenmiştir.

Davacı yüklenici tarafından davalı iş sahibi hakkında İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün 2012/22333 Esas sayılı dosyasında; 106.173,66 – TL asıl alacağın tahsili için 27.11.2012 tarihinde ilamsız takip yapıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece yaptırılan bilirkişi tespitlerinde, davacı defterlerinde davacının davalıdan 102.971,22 – TL alacaklı olduğu; davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, davalı defterlerinde ise davalının davacıya 67.245,16 – TL borçlu olduğu ancak, bir kısım borç kaydı ile davalının davacıdan 176.706,24 – TL alacaklı duruma geldiği, tarafların defterleri arasında 279.677,46 – TL fark bulunduğu anlaşılmıştır.

Davalı yönünden yapılan incelemede, ödeme belgelerini sunamadığı, sunulan 4 adet toplam 4.400,00 – TL’lik belgenin de fotokopi olup değer atfedilemeyeceği anlaşılmıştır. Davacı yönünden de, dayanak 1 numaralı hak ediş belgesinde davalı şirket kaşesinin bulunmadığı, ancak davalının elemanları olan makine mühendisi Erkan Tokaç ile santral müdürü Mustafa Çaptuğ’un imzalarının bulunduğu, bu nedenle 1 numaralı hak ediş belgesine dayanılarak düzenlenen 19/02/2010 tarih, 412113 numaralı 123.897,60 – TL miktarlı fatura gereğince davacının cari hesap alacağı kapsamında davalıdan 102.971,22 TL alacaklı olduğu, bu bedelin davalıdan talep edilebileceği, davacı yanın diğer faturalarında 2., 3., hak ediş açıklaması yapılmış ise de bu faturaların dayanağı alan ve davalının imza ve kaşesini taşıyan hak ediş belgelerinin sunulamadığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, davacının alacağının bulunup bulunmadığı ve kapsamı ile miktarının belirlenmesi, yargılama kapsamında, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesiyle mümkün olduğundan, talep edilen tazminat miktarının likit (muayyen, belirli) olmadığı anlaşılmakla, davacının icra inkar tazminatı talebinin yasal şartları bulunmamaktadır. Bu nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesince icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi doğru olup, kararın onaması gerektiğinden, Yüksek Özel Daire Sayın Çoğunluğunun, kararın icra inkâr tazminatına hükmedilmemesi yönündeki bozma ve dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi kararına katılmıyorum. 02.10.2023
MUHALEFET ŞERHİ
Davacı yüklenici dava dilekçesinde davalı ile aralarında düzenlenen 03.11.2009 tarihli sözleşme ile üstlendiği edimleri yerine getirdiğini ancak bakiye alacağının ödenmediğini belirterek alacağı ile ilgili yaptığı icra takibine itirazı iptaline karar verilmesini istemiştir.

İlk derece Mahkemesince taraf defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesine göre davacı defterlerinde alacak olarak belirlenen 102.971,22 TL alacak üzerinden davanın kısmen kabulüne bu miktar üzerinden hesaplanan % 20′ si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince talep edilen tazminat miktarının likit (muayyen, belirli) olmadığı gözetildiğinde, davacının icra inkar tazminatı talebinin yasal şartları oluşmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilen alacak üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesinin isabetsiz oldugu gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1 – b – 2. bendi gereğince kaldırılarak davalının İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün 2012/22333 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptaline, takibin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, şartları oluşmadığından davacı yanın icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan, alacağını genel mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; istenebilecek alacak miktarı bilirkişi raporu da alınmak suretiyle yapılan yargılama sonucu belirlenmiştir. Bu durumda likit bir alacak bulunduğundan söz edilemeyeceğinden Bölge Adliye Mahkemesince icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi doğru olup, HMK 373/5 maddesine göre direnme kararı yerinde olduğundan direnmeye konu Dairemizin Bozma kararının düzeltilerek Bölge Adliye Mahkemesinin kararının onanması gerektiğinden Sayın çoğunluğun dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine dair karara katılamıyorum.