Yargıtay Kararı 6. Hukuk Dairesi 2022/2861 E. 2023/3117 K. 03.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2861
KARAR NO : 2023/3117
KARAR TARİHİ : 03.10.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
EK KARAR TARİHİ : 20.05.2022
SAYISI : 2021/116 E., 2022/279 K.
DAVA TARİHİ : 23.12.2010
HÜKÜM/KARAR : Asıl Dava Ret, Bir. Davada Karar Verilmesine Yer Olmadığına
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2010/795 E., 2017/475 K.

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin asıl ve birleşen davada verilen kararlar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılarak yapılan yargılama sonucunda, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davada talep konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 03.10.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde asıl ve birleşen davada davacı vekili Avukat … ile asıl ve birleşen davada davalı vekili Avukat …’in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. ASIL DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, Dağıtım/Bağlantı Hattı Projesi Yapım İşi Sözleşmesinin 11.05.2005 tarihinde imzalandığını; projenin 15.12.2006 tarihinde geçici kabulünün yapıldığını ve geçici kabulden sonra BOTAŞ’ın doğalgaz hattını işletmeye açtığını; yüklenen işin kesin hakediş raporlarının 26.02.2008 tarihinde davalı idareye sunulduğunu; sözleşmeye göre kesin kabul tarihinin 15.12.2008 olduğunu; davalı BOTAŞ’ın, 15.12.2006 tarihi itibariyle geçici kabulü yapılan projenin geçici kabul eksiğini gerekçe göstererek geçici kabul itibar tarihini 14.09.2009 olarak revize ettiğini bildirdiğini ve itiraz üzerine 24.02.2009 tarihini revize geçici kabul tarihi olarak bildirmiş olduğunu; proje süresinin 180 gün olduğunu ve 180 gün olan projenin süresinin idarenin kusurlarından kaynaklanan nedenlerle uzayarak verilen 329 gün süre uzatımı ile toplam 509 gün olduğunu; sürenin uzamasına neden olay olayların, “BOTAŞ tarafından boruların geç teslim edilmesi, müşterilerinin talepleri doğrultusunda proje kapsamında yapılan tadilat ve değişiklikler, kamulaştırma problemleri, güzergah üzerindeki zarar ziyan ve arazi edinim ücretlerinin ödenmemesi ve gerekli onay ve izinlerin alınmaması ile ilgili sorunlar” olduğunu; İKY900 ve İKY 900’e göre idareye verilen hizmet giderlerine göre, müvekkilin toplam 509 gün idareye sözleşme gereğince hizmet sağladığını ve idarenin ise bu hizmetin 329 günlük bölümünü ödemediğini; müvekkilinin yapmış olduğu ve kesin hesaba koyduğu ödenmeyen imalat bedellerinin toplamının 189.609,37 USD olduğunu ve kesin hesap tarihi olan 26.02.2008 tarihinden itibaren faiziyle ödenmesinin istendiğini; kesin hesapların 26.02.2008 tarihinde idareye sunulduğunu; sözleşmenin, geçici hakediş ödeme prosedürünü düzenleyen 33.14 madde 4. fıkrasının: “ödenecek miktar, sözleşme uyarınca yapılan daimi işlerin miktarları ile şantiyeye işlerin bünyesine girmek üzere (33.14.2 fıkrası uyarınca) ölçüm tarihine kadar getirilen malzeme ve malların toplam bedelinden, daha önce yapılan taksit ve/veya ödemelerin, avans mahsuplarının ve idare tarafından kesin hesap aşamasına kadar alıkonulan hakediş tutarının %10’una eşit tutardaki nakdî teminatın madde 32.2 uyarınca düşülmesi suretiyle bulunan meblağ olacaktır” şeklinde olduğunu; bu maddeden de anlaşılabileceği gibi davacı şirketin hakedişlerden kesilmiş olan her hakedişin %10’una tekabül eden nakdi teminatların “kesin hesap aşamasına kadar alıkonulan” teminatlar olduklarını; sözleşme çerçevesinde hakedişlerden kesilmiş olup iade edilmeyen 29.525,00 USD nakdî teminat ile Yapı ve Kredi Bankası’nın 26.12.2005 tarih ve 031705001688 nolu 111.074,76 USD ve Yapı ve Kredi Bankası’nın 10.05.2006 tarih ve 031706000465 no.lu 147.147,00 USD nakdî teminat mektuplarının bulunduğunu; sözleşmede nakdî teminatların ancak kesin hesap aşamasına kadar idare tarafından tutulabileceğinin belirtildiğini; As-built projeler, ibranameler ve ilişiksiz belgeleri gibi eksikliklerin 15.12.2008 tarihi itibariyle kesin kabul süresi gelmiş olan projenin geçici kabulünü ertelemeyi gerektirecek bir sebep olarak değerlendirilmesinin kabul edilmeyeceğini ileri sürerek, işin kesin kabulünün 15.12.2008 tarihi itibariyle yapıldığının tespitine, 16.10.2006 – 31.12.2007 tarihleri arası İKY 900 ve İKY 9000’e göre idareye verilen hizmet giderleri için şimdilik 548.330,00 USD, kesilen nakdi teminat tutarı için şimdilik 29.525,00 USD, kesin hakediş bakiyesi olan 189.609,37 USD olmak üzere toplam 767.494,00 USD alacağın temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi uyarınca faizi ile tahsiline; davalı nezdindeki Yapı ve Kredi Bankasının 26.12.2005 tarih ve 031705001688 nolu 111.074,76 USD ve Yapı ve Kredi Bankası’nın 10.05.2006 tarih ve 031706000465 nolu 147.147,00 USD nakdi teminat mektupları ile Yapı ve Kredi Bankasının 04/05/2005 tarih ve 193.450,00 TL bedelli kesin teminat mektubunun iadesine, uzayan 329 gün için iadesi talep edilen kesin teminat mektubu ile nakdi teminat mektuplarının bankalara ödenen komisyon bedelleri için şimdilik 5.000,00 TL, yine bu süre için ödenen All risk sigorta bedelleri için şimdilik 5.000,00 TL olmak üzere 10.000,00 TL’nin, nakdî teminat mektupları için 26.02.2008 tarihinden, kesin teminat mektubu için 15.12.2008 tarihinden itibaren, ödenen teminat mektupları komisyon bedellerinin bankaya ödendiği tarihten itibaren, sigorta primlerinin de ödeme tarihinden itibaren ticarî faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. ASIL DAVAYA CEVAP
Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşme ve YİGŞ hükümlerine göre müvekkilinin projede değişiklik yapma yetkisinin bulunduğunu, değişiklik nedeniyle süre uzaması halinde yüklenicinin itiraz öne süremeyeceğini, müvekkilinin, müşteri talepleri doğrultusunda bu yetkinin kullanıldığını; idarenin kamulaştırma işlemlerini usulüne uygun yerine getirdiğini; davacının, 22.02.2008 tarihinde kesin hakedişi onaya sunduğunu ve müvekkili kuruluşun 25.03.2008 tarih ve 10110 sayılı yazı ile eksikliklerin bildirildiğini, eksikliklerin tamamlanmadığını ve sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini; dava konusu Adana-İskenderun-Osmaniye Doğal Gaz Bağlantı/Dağıtım Hattı Projesi İşi’ne ait geçici kabulün 15.12.2006 itibar tarihi ile 15-17.01.2007 tarihlerinde yapıldığını, 17.01.2007 tarihli Durum Tespit Tutanağı ile tespit edilen eksikliklerin tamamlanması için davacıya 45 günlük sürenin verildiğini; 09.02.2009 tarih ve 4939 sayılı yazıda, eksikliklerin tamamlanması için verilen 45 günlük süre içinde teslim edilmesi gerekirken ancak iki sene sonra 24.12.2008 tarihinde ve 324 sayılı yazı ile teslim edilmiş olduğunu, kaldı ki As-built özel geçiş projelerinin halen teslim edilmediğini, iki ibranamenin gönderildiğini ve kalan 191 köy/mahallenin ilişiksiz belgesinin (ibranamenin) teslim edilmediğini; müvekkili kuruluşun 09.12.2009 tarih ve 38539 sayılı yazısı ile 17.01.2007 tarihli Durum Tespit Tutanağında belirtilen eksikliklerin geçici kabul tutanağında verilen sürede tamamlanmamış olduğundan dolayı YİŞ’nin 42. maddesi gereğince geçici kabul itibar tarihinin eksikliklerin tamamlandığı tarih olan 14.09.2009 olarak revize edilmiş olduğunu ve revize geçici kabul tutanağının imzalanmasının istenildiğini, 12.03.2010 tarihine yanıt alınamadığını ve revize geçici kabul tutanağının 22.04.2010 tarihinde makam onayından geçerek yürürlüğe girdiğini; kesin kabul için belgelerin gönderilmediğini, bu sebeple davanın reddini istemiştir.

III. BİRLEŞEN DAVA
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/795 E. sayılı dava dosyasında iadesi talep edilen Yapı ve Kredi Bankasının 26.12.2005 tarih ve 031705001688 nolu 111.074,76 USD ve Yapı ve Kredi Bankasının 10.05.2006 tarih ve 031706000465 no.lu 147.147,00 USD nakdi teminat mektuplarının yargılama aşamasında davacı şirkete iade edilmesi ve karşılığında Türkiye İş Bankasının 03.08.2011 tarih ve 60427 no.lu 277.210,00 USD nakdi teminat mektubunun alınması üzerine bu nakdi teminat mektubunun iadesi ve kesin kabulün hükmen yapılarak tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

IV. BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP
Birleşen davada davalı vekili asıl davaya verdiği cevap dilekçesindeki beyanlarını tekrar ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

V. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli ve 2010/795 Esas, 2017/475 Karar sayılı kararıyla, “Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesince yapılan yargılamada, 13/06/2017 tarih ve 2010/795 Esas- 2017/475 Karar sayılı ilamı ile; asıl davada kesin kabul itibar tarihinin 11/09/2009 olarak saptanmasına, İKY 900 ve İKY 9000 pozları yönünden 548.330,00 USD’nin 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının Amerikan Doları üzerinden 1 yıl vadeli mevduat hesabına uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL kuru üzerinden davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kesin hakediş bakiyesi ile teminat mektuplarına yönelik talepler hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, teminat mektupları komisyon bedelleri yönünden 5.000,00 TL’nin, All Risk sigorta primleri yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacıya verilmesine, birleşen davanın konusu kalmadığından bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.01.2020 tarih ve 2019/1305 Esas, 2020/94 Karar sayılı kararıyla asıl ve birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kararının kaldırılmasına, asıl davada; işin kesin kabulünün 15/12/2008 tarihi itibarıyla yapıldığının tespitine ilişkin davacı vekilinin talebinin reddine, kesilen nakdi teminat tutarına ilişkin 29.525,00 USD ile kesin hakediş bakiyesi olan 189.609,37 USD, Yapı Kredi Bankası’nın 04.05.2005 tarih ve 031705000522 no.lu 193.450,00 USD miktarlı kesin teminat mektubu, Yapı ve Kredi Bankası’nın 26.12.2005 tarih ve 031705001688 no.lu 111.074,76 USD ve Yapı ve Kredi Bankası’nın 10.05.2006 tarih ve 031706000465 nolu 147.147,00 USD nakdi teminat mektupları yargılama sırasında iade edilmiş olduğundan, bu kalemler yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, davacının 329 günlük uzatım süresine ilişkin all risk sigorta primleri için 5.000,00 TL, teminat mektupları komisyon bedelleri için 5.000,00 TL ve İKY 900 ve İKY 9000 hizmet bedelleri için 548.330 USD alacak taleplerinin reddine, birleşen davada ise; Türkiye İş Bankası’nın 03.08.2011 tarih ve 60427 no.lu 277.210,00 USD nakdi teminat mektubu iade edilmiş olduğundan ve yargılama sırasında kesin kabul yapılmış olmakla dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

VII.BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A.Bozma Kararı
1-Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2-Kapatılan 15. Hukuk Dairesinin 24.12.2020 tarih ve 2020/1556 Esas, 2020/3326 Karar sayılı ilamı ile, asıl ve birleşen dosya davalısının tüm, asıl ve birleşen dosya davacısının diğer temyiz itirazları reddedilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararı “…Dosya kapsamından; davalı BOTAŞ tarafından proje kapsamında yapılan revize ve değişiklikler nedeniyle davacıya 329 gün süre uzatımı verildiği, sözleşme eki teknik şartnamenin “İKY 900 ve İKY 9000 işveren için sağlanacak hizmetler” başlıklı maddelerine göre yüklenicinin idarenin kontrol teşkilatı için merkez ofisi ve şantiyede sözleşme tasarısı-diğer hususlarda tariflenen tüm hizmetler ile araç-gereç ve personel teminini sağlayacağı anlaşılmaktadır. İşveren için sağlanacak hizmetler kapsamında ofis kurulumu, araç temini, şantiye, ofis ve tefriş maliyeti, ofiste kullanılacak cihazlar vs. gibi yatırım giderleri (sabit yatırımlar) uzayan proje süresi için davacı yüklenici tarafından talep edilemez ise de, İKY 900 ve İKY 9000 işveren için sağlanacak hizmetler kapsamında uzayan süreye isabet eden işletme giderlerinin (maaş, yemek, ofis malzemeleri, sarf malzemeleri, yakıt vb. gibi) talep edilebileceği açıktır. Zira sözleşme süresinin uzaması ile sabit yatırımların yenilenmesi gerekmeyecek sadece işletme giderleri devam edecektir. Davacı yüklenicinin defterlerinde işletme giderleri ile ilgili belge ve bilgi bulunmasa dahi bunların hesaplanması mümkün olduğu ve bu hizmet verildiğine göre belge ve bilgi bulunmaması bu giderlerin talep edilip, hesaplanmasına engel değildir. O halde mahkemece yapılacak iş; 6100 sayılı 281/3 maddesi uyarınca yeniden oluşturulacak içinde işletme giderleri konusunda uzman bilirkişinin de bulunacağı bilirkişi kurulundan asıl davada uzayan sözleşme süresinde davacının talep etmekte haklı olduğu İKY 900 ve İKY 9000 işveren için sağlanacak hizmetler kapsamındaki işletme giderleri ile ilgili gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp değerlendirilmek suretiyle ulaşılacak sonuca uygun karar vermekten ibarettir. Bölge Adliye Mahkemesince bu hususlar üzerinde durulmadan yanlış değerlendirilme sonucu uzayan süreye yönelik işletme giderleri ile ilgili davacı talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

B.Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi heyetinden alınan kök ve ek bilirkişi raporlarının oluşa uygun ve denetlenebilir olduğu, …Y 900 ve …Y 9000 pozları yönünden davacının talep edebileceği alacak miktarının 145.326 dolar olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle “Asıl davada; işin kesin kabulünün 15/12/2008 tarihi itibariyle yapıldığının tespitine ilişkin davacı vekilinin talebinin reddine, kesilen nakdi teminat tutarına ilişkin 29.525,00 USD ile kesin hakediş bakiyesi olan 189.609,37 USD, Yapı Kredi Bankasının 04.05.2005 tarih ve 031705000522 no.lu 193.450,00 USD miktarlı kesin teminat mektubu, Yapı ve Kredi Bankasının 26.12.2005 tarih ve 031705001688 no.lu 111.074,76 USD ve Yapı ve Kredi Bankasının 10.05.2006 tarih ve 031706000465 no.lu 147.147,00 USD nakdi teminat mektupları yargılama sırasında iade edilmiş olduğundan, bu kalemler yönünden davanın konusu kaldığı anlaşılmakla karar verilmesine yer olmadığına, davacının 329 günlük süre uzatımına ilişkin allrisk sigorta primleri için 5.000,00 TL, teminat mektupları komisyon bedellerine ilişkin 5.000,00 TL’ye ilişkin taleplerinin reddine, İKY 900 ve İKY 9000 pozları yönünden alacak talebinin kısmen kabulü ile, 145.316 Amerikan Dolarının 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının amerikan doları üzerinden 1 yıl vadeli mevduat hesabına uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL kuru üzerinden davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davada ise; Türkiye İş Bankasının 03/08/2011 tarih ve 60427 no.lu 277.210 Dolar nakdi teminat mektubu iade edilmiş olduğundan ve yargılama sırasında kesin kabul yapılmış olmakla davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.

VIII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1-Asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz dilekçesinde, davaya konu projenin kesin kabulünün yargılama sırasında yapıldığından hareketle, işin kesin kabulünün 15.12.2008 tarihi olarak yapıldığının tespitine ilişkin taleplerin reddedilmesinin hatalı olduğunu, hatalı ve eksik tespitler içeren bilirkişi raporu esas alınarak hüküm tesis edildiğini, tahsiline karar verilen yabancı para alacağının karar tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL’ye çevrilerek hesaplanacak vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, eksik vekalet ücreti takdir edildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2-Asıl ve birleşen davada davalı vekili temyiz dilekçesinde, asıl ve birleşen davalarda, konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmayan talepler bakımından davacı yüklenici lehine, davalı aleyhine olacak şekilde vekalet ücreti, harç ve yargılama giderlerine hükmedilmesi ve davalı aleyhine eksik vekalet ücretine hükmedilmesinin haksız olduğunu, süre uzatımı verilmesi halinde davacı yükleniciye herhangi bir ek bedel ödeneceğine ilişkin ya da …Y900 ve …Y9000 iş kalemleri kapsamında iş artışı verileceğine ilişkin sözleşmede herhangi bir hüküm bulunmadığını, bozma ilamı sonrası alınan bilirkişi raporlarındaki hesaplamaların hatalı ve fahiş olduğunu, asıl davada alınması gereken harç 15.336,49 TL olarak hesaplanmışken ve bu tutarın davacı üzerinde bırakılması gerekirken, davacının iade alacağı 12,783,66 TL harç dikkate alınmadan alınması gereken harcın üzerindeki 28.120,15 TL peşin harcın davalı kurumca davacıya ödenmesine dair kararın hatalı ve davacının sebepsiz zenginleşmesine yol açacak nitelikte olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl ve birleşen dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, asıl davada işin kesin kabulünün 15.12.2008 tarihi olarak tespiti, idareye verilen hizmet giderleri bedeli ile bakiye kesin hakediş alacağının tahsili, kesilen nakdi teminat mektupları ile kesin teminat mektubunun iadesi, iadesi talep edilen kesin teminat mektubu ile nakdi teminat mektupları için bankalara ödenen komisyon bedelleri ve All Risk sigorta primlerinin tahsili, birleşen davada ise kesin teminat mektubunun iadesi ile kesin kabulün hükmen yapılması talep edilmiştir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddeleri

3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına, mahkemece bozma ilamından sonra alınan asıl ve ek bilirkişi raporlarının denetime elverişli olup, ek bilirkişi raporunda tarafların itirazlarının gerekçeleri gösterilerek karşılanmış olduğunun anlaşılmasına göre asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm, asıl ve birleşen davada davalı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2.Asıl davada hüküm altına alınan yabancı para alacağının dava tarihindeki Türk Lirası karşılığı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu genel tebliği ve ekindeki 1 sayılı tarifede belirtilen ‰ 68,31 oranına göre hesaplama yapılarak alınması gereken karar ve ilam harcı tutarı 15.336,49 TL olarak bulunmuş ve hüküm fıkrasının e bendinde davacıdan peşin alınan 28.120,15 TL harçtan 15.336,49 TL mahsup edilerek 12.783,66 TL’nin talep halinde davacıya iadesine karar verilmiştir. Hüküm fıkrasının f bendinde ise “Davacı tarafından yatırılan 28.120,15 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Oysa hüküm fıkrasının e bendinde davacıdan peşin alınan 28.120,15 TL harçtan alınması gereken 15.336,49 TL harç mahsup edildikten sonra bakiye 12.783,66 TL harcın talep halinde davacıya iadesine karar verildiğine göre, davalıdan alınarak davacıya verilecek harç tutarının 15.336,49 TL olması gerekir. Mahkemece bu miktar harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesi gerekirken, harç hesabında yanlışlık yapılarak 28.120,15 TL harcın davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenle kararın bozulması gerekirse de, yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK’nın 370/2 maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.

IX. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1-Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm, asıl ve birleşen davada davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Asıl davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda değerlendirme bölümü ikinci paragrafda açıklanan nedenlerle kabulü ile, Bölge Adliye Mahkemesi kararının hüküm kısmında yer alan “A-Asıl davada” başlıklı hüküm fıkrasının f bendinde yer alan “28.120,15” rakamının çıkarılmasına, yerine “15.336,49” rakamının yazılmasına, kararın değiştirilmiş bu haliyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

17.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen dosya davacısından alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan asıl ve birleşen dosya davalısına verilmesine,

Peşin alınan harçların istek halinde taraflara iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

03.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Dava konusu uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanan yabancı para alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Karşı oya ilişkin görüşlerimde yabancı para alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuatımızda yapılan düzenlemeler ve yabancı paranın tahsili bakımından özellik arz eden durumlar ile yargı harçları, mahkemece hükmedilecek vekalet ücreti ve temyiz sınırı bakımından yabancı para alacağına hükmedilmesi halinde dava tarihindeki kurun mu yoksa karar tarihindeki kurun mu esas alınacağı konusunda farklı görüşlerin bulunması nedeniyle açıklamalar tüm bu konuları kapsayacak şekilde yapılacaktır.
Bütün ülkelerde yargı sistemleri kendi ülke para birimlerini esas almak suretiyle tahsil ve icra yetkisini devletin egemenlik haklarının bir sonucu olarak görürler (Yabancı Para Borçlarının İfası, Prof. Dr. Serkan Ayan, dergipark.org.tr).
Ancak 818 sayılı Eski Borçlar Kanununun 83 ncü maddesinde olduğu gibi kısmi değişikliklerle 6098 sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 99 uncu maddesi- I.Ülke parası ile başlıklı olup “Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. Ülke parası ödeme üst başlığı altında dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.
Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.” düzenlemesi ile genel kuralın para borcunun ülke parası ile ödenmesi olduğuna işaret ettikten sonra borcun ülke parası dışında başka bir para birimi ile belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebileceği kabul edilmektedir.
Buna göre yabancı para borçlusunun ifada temerrüde düşmesi hâlinde alacaklının seçebileceği üç alternatif bulunmaktadır.
-Yabancı para borcunun aynen (yabancı para olarak) ödenmesi,
– Yabancı paranın vade/muacceliyet tarihindeki Türk Lirası karşılığının ödenmesi,
– Yabancı paranın fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının ödenmesi istenebilecektir.
Bu seçim hakkı kullanıldıktan sonra bu haktan dönülmesi mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.01.2002 tarih 15-15/19).
Somut uyuşmazlıkta dava dilekçesinde para alacağı yabancı para cinsinden alacak talebinde bulunulmuştur. Bu talep yabancı paranın aynen ödenmesi talebi niteliğindedir. Nitekim bozma sonrası Bölge Adliye Mahkemesince de yabancı para alacağına hükmedilmiştir. Alacaklının aynen ödemeyi tercih etmesi hâlinde borçlunun borcunun yabancı para üzerinden ödenmesi gerekir. Ancak İcra İflas Kanununun 58/3 ncü maddesi gereğince konusu yabancı para alacağı olan icra takiplerinde İcra İflas Kanunu’nun 58/3 ncü maddesi gereğince yabancı para alacağının Türk Lirası karşılığının hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği gösterilmek zorundadır. Alacaklının yabancı para birimiyle ifayı talep etmesi hâlinde borçluya aynen veya fiili ödeme tarihi TL karşılığı ödeme biçimindeki sınırlı seçimlik yetkiyi de verir. Dolayısıyla yabancı para üzerinden icra takibi yapılması doğrudan doğruya yabancı paranın borçludan alınıp alacaklıya yabancı para olarak teslim edilmesi mümkün olmadığından, yabancı para alacağının aynen ödenmesini istemiş olan alacaklının fiili ödeme günü üzerinden TL karşılığını tahsilini talep etmesi gerekmektedir (Prof.Dr. Serkan Ayan -Yabancı Para Borçlarının İfası dergipark.org.tr sayfa 554).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.04.1993 tarihli, 13-41/145 sayılı ilâmında “Davacı Mark’ın aynen ödenmesini istemekle, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemiş demektir.” şeklinde bu konuya açıklık getirerek İcra İflas Kanunu hükümleri gözetildiğinde, yabancı paranın aynen ödenmesi talebinin, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemek anlamına geldiği kabul edilmiştir.
Alacaklının vade tarihi ya da dava tarihindeki kur üzerinden Türk lirasına dönüştürmek suretiyle bir talebi olmadığından burada hüküm altına alınan hüküm tarihindeki yabancı para miktarıdır.
Yabancı para alacağının arz ettiği bu özellikler özellikle taşınmazın aynına ilişkin davalarda yargılama sırasında Harçlar Kanunun 16 ncı maddesi gereğince gayrimenkulun değerinin tespiti sureti ile bu değer üzerinden harç alınmasına ilişkin hükümlerden ayrı olarak değerlendirilmek durumundadır. Zira yabancı para alacağı, 6098 TBK’nın 99 uncu maddesinin tanıdığı yasal olanak çerçevesinde fiili ödeme tarihindeki kurun bir başka deyişle değerin esas alınacağı bir para alacağıdır. Değeri yargılama sırasında tespit edilecek olan diğer uyuşmazlık türleri ile aynı mahiyette değildir.
Bu açıklamalardan sonra Harçlar Kanunu açısından yargı harçlarının genel özellikleri, ödenme zamanı, karar ve ilâm harcı ile icra tahsil harcının özellikleri de göz önünde bulundurulmak sureti ile bir değerlendirme yapılacaktır.
Bu kapsamda, kamu hizmetlerinden yararlanan özel ve tüzel kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yararlandıkların hizmetlerin maliyetine katlanmaları zorunluluğu olarak tanımlanmaktadır (B, Pınar Yargı Harçları, Ankara 2009, sayfa 1). Yapılan iş ve hizmet amme hizmetinden daha çok kişilerin kişisel menfaatine ilişkin olduğundan yararlanılan hizmetin karşılığı olarak harcın Hazinece tahsili gerekmektedir. Nitekim 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde “harç” tanım olarak “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığı yaptıkları ödeme olarak” belirtilmiş aynı tanım Anayasa Mahkemesi kararlarında da benimsenmiştir (Anayasa Mahkemesi 31.03.1987 gün, 1986/20 Esas, 1987/9 Karar, 14.02.1991 gün ve 1990/18 Esas, 1991/14 Karar, 28.09.1995 gün, 1995/24 Esas, -52 Karar).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 73/3. maddesinde ise “vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir. Buna göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan hizmetlerin karşılığı olarak alınan harç yasaya dayalı olarak alınmalı ve yükümlüsü de kanunun amacına uygun olarak bu hizmetten yararlanan kişiler olmalıdır. Bu zorunluluk Yargıtay İçtihadı Birleştirme YİBK’nın 07.12.1994 gün 1964/3 Esas,-5 Karar, ve Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 gün ve 1986/20 Esas-1987/9 Karar sayılı ilâmlarında da gerekçe kısmında belirtilmiştir.
Anayasanın harç alınmasındaki kanunilik ilkesi gereğince Harçlar Kanununun 1 nci maddesinde alınacak harçlar arasında yargı harçları da sayılmıştır. Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete bu hizmetten yararlananların sağladığı katkıdır (YİBK 16.12.1983 gün ve 1983/5, 6 Karar). Yargı harçları başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilâm harcıdır. Karar ve ilâm harcı ise maktu veya nispi harç olmak üzere iki çeşit olup konusu para veya para ile değerlendirilebilen belirli bir değere ilişkin davalarda Harçlar Kanununun 1 sayılı tarifesi gereğince nispi harç alınır. 492 sayılı Harçlar Kanununun nispi harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28 inci maddesinin birinci bendi nispi harçlarda ödeme zamanını düzenlemiş aynı maddenin a) bendinde ise karar ve ilâm harcının ödeme zamanı öngörülmüştür. Bu madde de aynen “karar ve ilâm harçlarının 1/4’ü peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödenir” hükmü yeralmaktadır.
Harçlar Kanununun 30 ncu maddesi ise; “Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilâm harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409 uncu maddesinde (6100 sayılı HMK 150 nci madde) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü yer almaktadır.
Nitekim aynı esas 492 sayılı Harçlar Kanununun 32 nci maddesinde “Yargı işlemlerinden alıncak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz.” tekrarlanmıştır. Bu maddenin Anayasa aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi 17.03.2010 günlü Resmî Gazete’de yayınlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde “Yargılama sürecinde yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davacı veya davalı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlerin yapılamayacağını belirten kural bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından bu kural Anayasanın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir kural değildir.
Bu nedenlerle, Yasa’nın emredici hükümleri gözetilerek yargılama sırasında taşınmazın mahkemece tespit edilen değeri dava dilekçesinde gösterilen değerden daha yüksek olduğundan tespit edilen değere göre Harçlar Kanunu’nun 30 uncu maddesi gereğince eksik nispi harcın tamamlanması aksi hâlde müteakip yargılama işlemlerine devam edilmeyerek dosyanın işlemden kaldırılması Harçlar Kanunu 30 ve 32 nci maddesinde yasal zorunluluk olarak öngörüldüğünden davanın yasanın emredici hükümleri gözetilmeksizin yargılama devamla esastan karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık nedeniyle bozma nedenidir. Nitekim gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gerekse dairelerin yerleşik uygulamaları bu yöndedir (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 04.12.2013 gün, 2013/21-445 Esas, 2013/1625 Karar, 13.12.2017 gün, 2017/10-1974 Esas, 2017/1735 Karar, 06.06.2018 tarih, 2017/13-1984 Esas, 2018/1172 Karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 26.04.2016 tarih, 2016/774 Esas, 2016/7461 Karar, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 09.10.2018 gün, 2016/1183, 2018/4595 Karar).
Harçlara ilişkin bu genel değerlendirme gözetildiğinde yukarıda da belirtildiği üzere yabancı para alacaklarında yargılama sırasında harç noksanlığının tespit edilerek eksik harcın ikmali durumu söz konusu olmayıp somut uyuşmazlıkta eksik alınan harç temyiz kanun yoluna başvuru nedeniyle alınması gereken nispi temyiz karar harcıdır. Dolayısıyla harcın alınma zamanı bakımından taşınmazın değerinin tespiti suretiyle Harçlar Kanunu’nun 16 ncı maddesi ve 30 uncu maddesi kapsamında değerlendirilecek ve eksikliği tamamlanacak harçlardan değildir. Dava açılırken ve ıslah sırasında Harçlar Kanunu’nun 28 nci maddesi gereğince 1/4 oranında yatırılan karar ve ilâm harcı davanın görülüp sonuçlandırılması bakımından yeterlidir.
Ancak mahkemenin yabancı para alacağını hüküm altına almasından itibaren artık Harçlar Kanunu’nun eki olan 1 no.lu tarifenin Karar ve ilâm harcı başlığı altında nispi harçları düzenleyen 1-a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden” Binde 68,31 oranında nispi karar ve ilâm harcı alınacaktır. Bu harcın alınmamış olması Harçlar Kanununu 32 nci maddesi gereğince müteakip işlemler olan kanun yoluna başvuru aşamasına geçilmesine engel olacaktır. Yukarıda da belirtildiği üzere harcın alınması kamu düzenine ilişkin olup Harçlar Kanunu ve eki tarifeye göre harcın eksik yatırılıp yatırılmadığı hususu resen gözetilecek harcı yatırılmayan yargılama işlemlerine devam edilemeyecektir.
Bu konu aynı zamanda yabancı para alacağına ilişkin bir davada verilen hükmün kanun yolu kesinlik sınırı bakımından dava tarihindeki kura göre mi yoksa karar tarihindeki kura göre mi hesaplanması gerektiğine ilişkin olarak gerek Yargıtay kararlarında gerekse doktrinde tartışılmış olup doktrinde Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez (Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, Genişletilmiş ve Yeniden Gözden Geçirilmiş 3. bası, Ankara 1998 sayfa 117). Yabancı para alacağının hüküm verildiği tarihte değerinin artması hâlinde, davanın açıldığı tarihteki kur üzerinden değil mahkemenin hüküm verdiği tarihte belirlediği ve harcı tamamladığı kur üzerinden hesaplanması gerektiği görüşünü dile getirilmiştir.
Yapılan içtihadı birleştirme başvurusu hakkında temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde Yargıtayın 11. Hukuk Dairesi ile Kapatılan 15. Hukuk Dairesinin kesinlik sınırının yabancı para alacağında dava tarihindeki kur üzerinden belirlenmesi gerektiği görüşüne karşılık Yargıtayın 9, 12 ve Kapatılan 23. Hukuk Dairelerinin kesinlik sınırının yabancı para alacağının karar tarihindeki döviz kuru esas alınmak suretiyle belirleneceği görüşünde oldukları ancak kararlar arasındaki içtihat aykırılığı doğuracak uygulamanın sürekli olmadığı gerekçesiyle içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığına, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 338 sayılı karar ile karar verilmiştir. Bu konunun yargısal uygulamalarda farklı uygulamalara yol açan ve sıkça tartışılan bir konu olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.
Doktrinde Prof. Dr. Serkan Ayan (Prof.Dr. Serkan Ayan Yabancı Para Borçlarının İfası Dergipark.org.tr sayfa 553) alacaklının ya muacceliyet ya da fiili ödeme tarihini seçebileceği bu nedenle gerek 818 sayılı yasa gerekse 6098 sayılı Yasada olmayan bir biçimde icra takip ya da dava tarihindeki kur üzerinden çeviri yapılmasına yönelik yargı kararlarının yerinde olmadığı görüşü dile getirilmiştir.
Burada dairemiz sayın çoğunluğu ile bakış açısındaki farklılık yabancı para alacaklarında dava sırasında meydana gelen değer artışlarının dava açılırken alınacak olan 1/4 oranındaki nispi karar ve ilâm harcının bu değer artışları nazara alınarak tamamlanmasının gerekmeyeceği ancak mahkemece yabancı para alacağı hüküm altına alındıktan sonra artık Harçlar Kanunu gereğince Ek-2 no.lu Tarifenin III-1.a bendinde belirtildiği üzere ortada “hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden” belirlenmesi gereken bir harç miktarı vardır.
Nitekim bilindiği üzere 32 nci maddesi gereğince ilâma dayalı para alacaklarının icraya konulabilmesi için kesinleşmiş olması gerekmez.
Bu konuda İcra İflas Kanununun 32 nci maddesinde, (Değişik: 18/2/1965 – 538/16 md.) “Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilâm icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24 üncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir ve nihayet yedi gün içinde ödenmesi ve bu müddet içinde borç ödenmez veya hükmolunan teminat verilmezse icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yolu ile ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirilmedikçe cebri icra yapılacağı ve bu müddet içinde 74 ncü madde mucibince mal beyanında bulunması ve bulunmazsa hapis ile tazyik olunacağı, mal beyanında bulunmaz veya hakikata muhalif beyanda bulunursa hapis ile cezalandırılacağı ihtar edilir.” hükmü yer almaktadır.
İcra İflas Kanununun 36 ncı maddesinde ise (Değişik: 2/3/2005 – 5311/5 md.) “lâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.” hükmü yer almaktadır.
İİK’nın 32 nci maddesi gereğince ilâm icraya konulunca borçlu İİK’nın 36 ncı maddesi gereğince “İcranın Geri Bırakılmasını” isterse “Hükmolunan para” kavramından hareketle alınacak teminata ilişkin miktar belirlenirken yapılacak hesaplamada yabancı para alacağının dava tarihindeki kuru esas alınmamakta, icradan talep tarihindeki hükmolunan yabancı paranın Türk Lirası karşılığı esas alınmaktadır.
Yabancı para alacağına ilişkin ilâm icraya konulduğu takdirde ise Harçlar Kanunu Ek-1 sayılı Tarifenin B)İcra ve İflas Harçları başlıklı kısmın 1/3 üncü bendinde değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcının değer üzerinden alınacağı belirtildikten sonra a) bendinde icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel (Yüzde 4.35 ), b) bendinde hacizden sonra satıştan önce (Yüzde 9.10), c) bendinde satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil hâlinde (Yüzde 11.8) oranlarında olmak üzere alacağın tahsil zamanı esas alınarak bu tarihlerdeki değere göre harç alınması gerekmektedir.
Nitekim icra işlemlerinin yargısal denetimini yapan icra mahkemelerince verilen kararları denetleyen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarih 2015/27228 Esas, 2016/4363 Karar sayılı ilâmında “492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/b bendi uyarınca icra tahsil harcı alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hâllerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir. Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar. Alacaklılar takipte yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki kur karşılığı üzerinden tahsil talebinde bulunulduğundan tahsil harcına esas matrahın yabancı para alacağının fiili ödeme tarihideki kur karşılığı üzerinden hesaplanması gerekir. Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 20 nci maddesi gereğince avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihteki yürürlükte olan tarife esas alınır. Tarife hükümleri gereğince icra müdürlüğünce vekâlet ücreti matrahının belirlenmesinde de yabancı paranın tahsil tarihindeki kur karşılığının esas alınması gerekmektedir.” demek suretiyle uygulamanın ne yönde olduğunu belirterek dairenin yerleşik içtihat ve uygulamalarının da bu şekilde olduğunu ortaya koymuştur.
Yukarıda Anayasa Mahkemesinin 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde de vurgulandığı üzere harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmek istemesinin harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturduğu, Harçlar Kanununun 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını belirten kuralın bireylerin özel menfaatleri ile ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları bu hizmetlerin karşılığı olarak harcın ödenmesi koşuluna bağlandığından bu kural Anayasanın 36 ncı maddesindeki hak arama özgürlüğünü kısıtlayan bir kural olmadığı belirtilmiştir.
Diğer yandan özellikle yabancı mahkeme kararlarında yabancı mahkemeler Türk Lirası üzerinden değil yabancı para üzerinden karar vermektedir. Bu kapsamda Harçlar Kanununun 4 ncü maddesi gereğince yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilâmların tenfizi için açılacak davalardan, bu ilâmlarda hükmolunmuş şeyin değeri, nevi ve mahiyetine göre 1 sayılı tarife gereğince harç alınacaktır. Dolayısıyla bir yabancı para alacağı Türk mahkemeleri tarafından hüküm altına alındığında temyize başvuru hâlinde karar ve ilâm harcının dava tarihindeki kur üzerinden alınması kabul edilirken hesaplanırken aynı para alacağının yabancı mahkeme tarafından hüküm altına alınması hâlinde bu kararın tenfizi için yargı yoluna başvurulduğunda ve verilen karar temyiz edildiğinde başvurma tarihlerindeki döviz kurunun esas alınması kamunun ciddi oranda alacağı harçtan mahrum kalmasına yol açacağı gibi aynı sonuçları doğuracak iki ayrı yargısal işlemin ayrı değerler üzerinden harca tabi olmaması da kanun önünde eşitlik ve hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmayacaktır.
Bu açıklamalar bakiye karar ve ilâm harcının tahsili bakımından da geçerlidir. Hükmolunan yabancı para alacağını icraya koymak isteyen alacaklı veya bu karara karşı temyiz karar harcına başvurmak isteyen borçlu talep ettiği yargısal işlemin bir başka deyişle sunulacak yargısal hizmetin karşılığı olarak elde ettiği değer ölçüsünde nispi harca tabi işlemde bunun karşılığını ödemelidir. Bu ilke yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında açıkça vurgulanmıştır.
Dava konusu uyuşmazlık bakımından özellikle vekalet ücreti yönünden konu değerlendirildiğinde, mahkemece yabancı para alacağına hükmolunması nedeniyle hükmolunan yabancı para alacağı vekalet ücreti belirlenirken karar tarihindeki yabancı para alacağının uygulanması gerekmektedir. Nitekim Avukatlık Kanununun 168 son maddesinde ”Avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” hükmü yer almaktadır.
Avukatlık asgari ücret tarifesinin 21.maddesinde kanundaki hüküm tekrarlanarak ”Avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır” hükmü yer alır.
Yukarıdaki açıklamalarda da yer aldığı üzere yabancı paranın değeri serbest kur rejimi nedeniyle sürekli değiştiğinden yasal sınırların belirlenmesinde ve vekalet ücretinin takdirinde hüküm tarihinin esas alınması yasal düzenlemelerin bir gereği olduğu gibi hükmolunan şeyin gerçek ve güncel değerini yansıtması, taraflara yüklenen hak ve borçların yabancı paranın hüküm tarihinde TL karşılığının olacağı ilam İcra Dairesi aracılığıyla infaza verildiğinde bu değerin esas alınacağı gözetildiğinde somut uyuşmazlıkta olduğu gibi gerek bakiye karar ve ilam harcı gerekse vekalet ücreti yönünden dava tarihi yerine hükmolunan yabancı paranın hüküm/karar tarihindeki kur karşılığının esas alınması gerektiği, bu yöne ilişkin davacı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğu düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.