Yargıtay Kararı 6. Hukuk Dairesi 2022/1454 E. 2023/1748 K. 10.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/1454
KARAR NO : 2023/1748
KARAR TARİHİ : 10.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2021/13 E., 2021/238 K.
Sanayi) vekili Avukat …
DAVA TARİHİ : 30.04.2013
HÜKÜM/KARAR : Ret

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacıya ait ticari emtianın davalı depolarına 01.01.2000 tarihinde depolandığını, bu emtianın depolarda zarar gördüğünün malı teslim alan 3. kişi tarafından iddia ve ispat edilmesi nedeniyle davacının tazminat ödemek zorunda kaldığını, ödenen bedelin davalının eyleminden kaynaklandığı iddiasıyla tazminat bedelini davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı definde bulunduklarını, esas itibariyle zararlandırıcı eylemi bulunmadığını olsa bile zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 11.03.2016 tarihli ve 2015/323 Esas, 2016/257 Karar sayılı kararıyla; taraflar arasındaki sözleşme gereğince davacı tarafından üretilmiş olan dökme klinker’in (çimento hammaddesinin) davalı tarafından depolanması sırasında, depo duvarlarının ve çatısının çatlak olması nedeniyle o çatlaklardan dökme klinkere AMYANT (ASBEST) karıştığı, bunun sonucunda da dökme klinkerin ayıplı hale geldiği, bu hususun Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin Yargıtayca da onanmak suretiyle kesinleşmiş olan 2008/56 Esas sayılı dosyasında da sabit görüldüğü, dolayısıyla, davalının davacıya karşı üstlenmiş olduğu depolama borcunu gereği gibi ifa etmemesi nedeniyle davacının dava dışı …’a aralarındaki akdi ilişkiden dolayı toplam 524.618,70 TL tazminat ödemek zorunda kaldığı, davacının ödemiş olduğu iş bu tazminat tutarını davalıdan talep etme hakkının bulunduğu, davacının söz konusu tazminatı 10/12/2012 tarihinde ödemiş olduğu, TBK. 146. maddesi uyarınca muaccel hale gelen dava konusu alacak yönünden zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığı belirtilerek açılan davanın kabulüne, 524.618,70 TL alacağın ödeme tarihi olan 10/12/2012 tarihinden itibaren ıslah tarihi olan 08/01/2016 tarihine kadar yasal faiz, ıslah tarihi olan 08/01/2016 tarihinden itibaren ise işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin 11.03.2016 tarihli ve 2015/323 Esas, 2016/257 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 21.11.2019 tarih ve 2016/7012 Esas, 2019/4852 Karar sayılı ilamında; davanın, taraflar arasında imzalanan 01.01.2010 tarihli sözleşmeyle davalının üstlenmiş olduğu, davacıya ait çimento hammaddelerini (dökme klinkleri) depolama borcunu gereği gibi ifa etmemiş olması nedeniyle oluşan zararın davalıdan tahsiline ilişkin olduğu, somut olayda, sevkiyatta iddia edilen ayıbın 2000 yılı içinde vuku bulmasına karşın davalının tazminata konu bu olaydan işbu davanın açılmasıyla haberdar olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 01/07/2012’de yürürlüğe girdiği, rücuya dayalı tazminat istemlerinde zamanaşımı düzenleyen TBK’nın 73. maddesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bulunmadığı, 6101 sayılı TBK’nın yürürlüğüne ilişkin Kanun’un 5. maddesine göre TBK’nın yürürlüğünden önce başlayan ve dolan zamanaşımı süreleri yönünden yeni kanunun 6098 sayılı TBK’nın uygulanmayacağı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda zararın ödenme tarihine göre zarar sorumlusuna rucüya ilişkin zamanaşımını düzenleyen bir hüküm bulunmadığından, tazminat istemi, gerek 818 Sayılı Borçlar Kanunu’un 60. maddesi gerekse genel zamanaşımı süresini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu, tazminat istemine dayanak yapılan, Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31/03/2011 tarihli 2008/56 Esas 2011/113 Karar sayılı kararından sonra davacının 10/12/2012 tarihinde dava dışı… İç ve Dış Ticaret A.Ş’ye ödemede bulunduğu, zararın 2000 yılında davalı tarafından dökme klinkerin depolanmasından kaynaklandığının iddia edildiği, davanın 06/05/2013 tarihinde açıldığı, dava tarihi ile tazminata konu zararın vuku bulma tarihi arasında zamanaşımını kesen herhangi bir hukuki olay da iddia ve ispat edilemediğine göre, davanın zamanaşımına uğradığı anlaşılmış olup, davanın bu nedenle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

3.Yukarıda tarih ve sayısı belirtilen bozma ilamına karşı davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

4.Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 05.12.2020 tarih ve 2020/1211 Esas, 2020/3447 Karar sayılı ilamında; Dairenin rücu ilişkisini düzenleyen TBK 73. maddesinin 818 sayılı B.K.’de bulunmadığı, bu nedenle genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini bozma kararına gerekçe yapmış ise de bu gerekçenin dosyadaki olayla örtüşmediği, her ne kadar 73. madde 818 sayılı Borçlar Kanununda bulunmamakta ise de şu anda bu maddenin 6101 sayılı TBK’nın haksız fiillerden kaynaklı borç ilişkileri başlıklı ikinci ayrımı içerisinde yer alıp rücu ilişkisini düzenlediği, rücu hakkının; bir başkasına ait bir borcu ödeyen kişinin malvarlığında meydana gelen zararı gidermeye yönelik talep hakkı olduğu, halbuki olayda bir sözleşme ilişkisi mevcut olup davacının bu sözleşme kapsamında davalının eyleminden dolayı uğranılan zararının talep edildiği, bu nedenledir ki dava konusu olayın TBK 73. maddesinde yazılı rücu ilişkisi kapsamında değerlendirilemeyeceği, sonuç itibariyle BK 60 ve 125. maddelerde yazılı 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiği gerekçesiyle kararı bozmasında bir isabetsizlik bulunmamakla beraber bu sonuca TBK’nın 73. maddesinin 818 sayılı Borçlar Kanununda bulunmaması nedeniyle varmış olması yani talebi rücu ilişkisi olarak tanımlaması doğru olmamış, kararın gerekçesi belirtildiği gibi değiştirilerek gerekçe açısından karar düzeltme talebinin kabulüyle kararın gerekçesi değiştirilmek suretiyle bozulmasına karar vermiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesi, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; taraflar arasında rücu ilişkisi değil sözleşme ilişkisi bulunduğu, olayda, sevkiyatta iddia edilen ayıbın 2000 yılı içinde vuku bulmasına karşın davalının tazminata konu bu olaydan davanın açılmasıyla haberdar olduğu, tazminat istemine dayanak yapılan, Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31/03/2011 tarihli 2008/56 Esas 2011/113 Karar sayılı kararından sonra davacının 10/12/2012 tarihinde dava dışı… İç ve Dış Ticaret A.Ş’ye ödemede bulunduğu, ancak zararın 2000 yılında davalı tarafından dökme klinkerin depolanmasından kaynaklandığının iddia edildiği, davanın 06/05/2013 tarihinde açıldığı, dava tarihi ile tazminata konu zararın vuku bulma tarihi arasında zamanaşımını kesen herhangi bir hukuki olay da iddia ve ispat edilemediğine göre, BK 60. madde ve 125.maddeleri göz önüne alınarak 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı Vekili Temyiz Dilekçesinde;
1.Yargıtayın rücuen tazminat taleplerini; hukuka aykırı olarak zamanaşımından bahisle reddettiğini, hukukta yeri olmayan bir şekilde dava konusu olan rücuen tazminat konusunun, bu rücuen tazminat değil zarar davasıdır şeklinde değiştirilerek aleyhe karar verildiğini,

2.Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, ilk derece mahkemesinin her ne kadar davacı ile davalı arasındaki ilişkinin sözleşme ilişkisi olduğunu ve müvekkilin talebinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı değerlendirmesi yaparken bu hususun dikkate alınması gerektiğini tespit etmişse de zaman aşımı başlangıç tarihini yanlış hesapladığını, davacı şirketin mal varlığındaki azalmanın, 10.12.2012 tarihinde…’a istenen ödemenin yapılması ile gerçekleştiğini, yani davacının sözleşme ilişkisinden kaynaklı zarar talebinin 10.12.2012 tarihinde muaccel olduğunu,

3.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da içtihatlarında ilk derece mahkemesi kararının aksine fiilin gerçekleşmesinin zarar olmadan tek başına bir sonuç ifade etmeyeceğini, BK.’nın 60. maddesindeki gerek 1 ve gerek 10 yıllık sürelerin başlayabilmesinin, bir zarara, dolayısıyla haksız fiil olarak varlık kazanmış bir fiilin varlığına bağlı olduğunu, neden olduğu zarar henüz gerçekleşmemiş bir fiilin salt işlenmiş olmasının, anılan sürelerin işlemeye başlaması için yeterli olmayacağını kabul ettiğini, ilk derece mahkemesinin zaman aşımı tespitini, olayı haksız fiil gibi hesaplaması şeklinde yapmasının hukuka aykırı olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarını da ihlal ettiğini, kararlarda zarar doğmadan haksız eylemin gerçekleşmeyeceğinin kabul edildiğini, davacının alacağının rücuen tazminat alacağı olup, alacağın zamanaşımına uğramadığını, davacının zararının 10.12.2012 tarihinde…’a yapmış olduğu ödemeden doğduğunu, önceki tarihlerde davacının doğan herhangi bir zararı olmadığını, davadışı…’ın davacıya zararını rücu ettikten sonra davacının mal varlığında azalma meydana geldiğini, ilk derece mahkemesinin kabul ettiği gibi sözleşmesel ilişkiden kaynaklı zararın mevcut olması için davacının ayıplı malları ne…’a, ne…’ın EUROMAX ne de …’in TASULLO’ya satmasının mümkün olmaması gerektiğini, davacının davalının kusuru nedeniyle malları sattığı kişinin zararını giderdiği için uğradığı zararı talep ve rücu ettiğini, hukuk genel kurulu kararlarında da zamanaşımı süresinin rücu hakkı sahibinin şahsında bu hakkın doğduğu tarihte işlemeye başlayacağı kabul edildiğini, somut olayda da bu hak dava dışı…’a ödemede bulunduğu 10.12.2012 tarihinde doğduğunu, sürenin bu tarihte başlayacağını, davanın 06.05.2013 tarihinde açılması karşısında zamanaşımı süresinin dolmadığını,

5.Davacının zararının 10.12.2012 tarihinde doğduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini, bu durumda uyuşmazlığın 818 sayılı Borçlar Kanununa değil 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa tabi olduğunu,

6.Karar düzeltme aşamasında dava konusu uyuşmazlığın yanlış tespit edildiğini, taleplerinin rücuen tazminat olduğunu, Yargıtay içtihatlarında da rücuya dayalı tazminat davalarında davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihinde gerçekleştiği için haksız fiil zararının ödeme tarihi itibariyle tam anlamıyla gerçekleştiğini, davanın niteliğine göre zamanaşımının başlangıç tarihinin zarara neden olan haksız fiil tarihi olmayıp, haksız fiil sonucu doğan zararın, rücu hakkı olan tarafından zarar görene ödendiği tarih olduğu kabul edildiğini,

7.Verilen kararın, davacının en temel hak ve özgürlüklerden biri olan mülkiyet hakkını ve hak arama hürriyetini ihlal ettiğini, davacının zarar doğmadan dava açması halinde zararı olmadığı için davayı kaybedeceğini, iş bu karar ile de zamanaşımından dolayı alacağını alamadığını,

8.Somut uyuşmazlıkta zamanaşımını kesen hususlar olduğunu, …’ın, 2000 yılında davacıdan aldığı çimentoları dava dışı İspanyol firması …’e sattığını, … de dava dışı İtalyan firması Tasullo’ya bu çimentoları sattığını, Tasullo, aldığı çimentoların ayıplı çıkması üzerine İtalya- Venedik Mahkemesinde dava açtığını ve aralarındaki sözleşmenin ayıplı ifası nedeniyle uğradığı zararı …’den tahsil ettiğini, … de Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açarak kendisinden tahsil edilen tazminattan… firmasının sorumlu olduğunu ve rücu hakkı olduğunu ileri sürdüğünü, bunun üzerine mahkemenin; … firmasını, …’in Tasullo’ya ödediği tazminatı rücuen ödemeye mahkum ettiğini, söz konusu ilam nedeniyle açılan İstanbul 29. İcra Müdürlüğünün 2011/4154 Esas sayılı takip dosyasına toplam 513.927,20-TL ödeme yapan…’ın, Kadıköy 17. Noterliğinden 25.05.2012 tarihinde davacı şirkete gönderdiği ihtarname ile icra dosyasına yatırılan miktarın kendisine ödenmesini istediğini, … firmasının davacıdan ödeme talep ederken rücu hakkına dayandığını ancak icra dosyasına ödeme yaptıktan sonra davacıdan talep edebildiğini, Venedik ve Bakırköy Mahkemesinde açılan bu davalar somut uyuşmazlıkta esasa ilişkin hususları içerdiğinden, bu davalar devam ederken ortada bir zarar olmayacağından, ayrıca bu davalar devam ederken davacının davalıya açacağı davada bu davalar bekletici mesele sayılacağından diğer davaların esasa ilişkin olduğunu ve zamanaşımı hesabı yapılırken bu davaların sürelerinin çıkartılması gerektiğini, yeniden hesap yapılması gerektiğini, açıklanan nedenlerle kararın bozulmasını talep etmişlerdir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hizmet sözleşmesinden doğan zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3 ncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (1086 sayılı Kanun) 427 nci maddesi, 437 nci maddesi, 818 sayılı BK m.60 ve 125,

3. Değerlendirme
1.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanunun 427. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli müktesep hak doğmuştur. Usuli kazanılmış hakkın istisnaları ise dosya kapsamında bulunmamaktadır.

3.Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, uyuşmazlık konusunun rücu değil sözleşme ilişkisi olduğu, bu sebeple sözleşme ilişkisi kapsamında zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerektiği, bu durumda da 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu açık olmakla, bozmaya uyularak karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı da anlaşılmakla; davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz harcının davacıya yükletilmesine,

Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine,

10.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.