Yargıtay Kararı 6. Hukuk Dairesi 2021/5900 E. 2022/5513 K. 28.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5900
KARAR NO : 2022/5513
KARAR TARİHİ : 28.11.2022

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. 28.11.2022 gününde davacı vekili Avukat … ile davalı … Konut Yapı Koop. Yetkilisi … geldiler. Duruşma talebinde bulunan davacı vekili Avukat …’ın mazeret dilekçesi gönderdiği görülmekle duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili; 16.12.2006 tarihli sözleşmeye göre davalı kooperatife ait inşaatta sözleşmede kararlaştırılan imalâtları yaptığını, ancak 94.000,00 TL alacağının ödenmediğini belirterek bu bedel ile sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan 10.000,00 TL tazminatın, 24.09.2009 tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davacının açıkça sözleşmeye aykırı hareket ettiğini ve işini gereği yapmadığından sözleşmenin feshedildiğini, sözleşme gereğince ustadan kaynaklanan nedenlerle sözleşmenin feshedilmesi halinde ustanın hiçbir ücret talep edemeyeceğinin hükme bağlandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın pasif husumet yokluğu gerekçesiyle reddine dair verilen ilk kararın, davacı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin (kapatılan) 2014/556 Esas, 2014/1036 Karar sayılı ilamıyla sözleşmenin geçerli olduğu, davalıya husumet düştüğü, işin esasının incelenmesi gerekçesiyle bozulması üzerine mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu verilen ikinci kararda; Kumluca Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 D.İş sayılı dosyası ile dava konusu taşınmaz başında delil tespiti yapıldığı, düzenlenen raporda davacı tarafından yapılan işlerin metrajların belirtilmediği, davacının bu rapora ve keşfe bir itirazının olmadığı, davacı tarafından yapıldığı iddia edilen işlerin metrajlarının belli olmadığı, davacı tarafından davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece davanın reddine dair verilen ikinci kararın davacı vekilince temyizi üzerine , Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (kapatılan) 2016/9513 Esas , 2020/1225 Karar sayılı ve 24.02.2020 tarihli kararı ile mahkemece yerinde keşif yapılıp, yapılan işin miktarı belirlendikten sonra bu iş bedeli ve sözleşmenin feshinde davalının haksız olup olmadığının tespiti ile varılacak sonuç çerçevesinde davacının tazminata hak kazanıp kazanmadığı hususlarında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar vermiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece verilen kararda, mahallinde yapılan keşiften sonra düzenlenen raporda imalattan 15 yıl sonra davacının imalatlarının neler olduğu ve bu imalatlardaki eksik ve ayıpların neler olduğunun tespit edilemeyeceğinin belirtildiğini, dosya kapsamında önceden verilen raporlara göre davacının imalatlarında kusur bulunması nedeni ile davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olduğu, davacının kusurlu da olsa yaptığı imalatlar bakımından ise taraflar arasındaki sözleşmeye göre, ustadan kaynaklı problemlerden dolayı kooperatif tarafından işin bıraktırılması halinde usta yaptığı işin bedelini alamayacağını dair madde bulunduğu, iş bu madde gereği davacının yapmış olduğu işin bedelini alabilmesinin ancak sözleşmenin davalı tarafça haklı olmadan feshedilmesi ve ustadan kaynaklı problemlerin bulunmaması şartına bağlandığı, dosya kapsamına göre davacının imalatını sözleşmeye uygun yerine getirmediğinden ve problemin ustadan kaynaklanması nedeni ile bedel isteyemeyeceği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Taraflar arasında imzalanan 16.12.2006 tarihli, davalıya ait 3 adet binanın bir kısım inşaat işlerinin yapımı konulu sözleşme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ilâ 371 arası maddelerinde (TBK 470-486) düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olup, uyuşmazlığın bu hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği açıktır. Eser sözleşmesi, karşılıklı edimleri içeren bir iş görme akdîdir. Yüklenicinin edimi, eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir. Eser sözleşmesinin varlığı halinde, yüklenici işi sözleşme, fen ve sanat kurallarıyla iş sahibinin beklediği yararı gözeterek imal edip teslim ettiğini, iş sahibi ise iş bedelini ödediğini ispat etmek zorundadır.
Her ne kadar, Türk Borçlar Hukukunun temelini “sözleşme serbestisi ilkesi” oluşturmuş ve sözleşme serbestisi veya özgürlüğü, Anayasası’nın 48. maddesinde “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir.” hükmüyle, temel hak ve özgürlükler arasında sayılarak anayasal güvence altına alınmış ise de; bu kural mutlak değildir. Kanunla, bu özgürlüğe sınırlama getirilebilir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin kurulduğu tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı TBK’nın 19. maddesinde “Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir. Kanunun kat’i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Yine “Sözleşme özgürlüğü” başlıklı 6098 sayılı TBK’nın 26. maddesinde “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” düzenlemesi yapılmıştır.
“Kesin hükümsüzlük” başlıklı TBK 27. maddesinde ise; “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, TBK 26. maddesinde (818 sayılı BK 19. madde) yapılan düzenleme uyarınca, Türk Hukukunda esas olan sözleşme özgürlüğüdür. Diğer taraftan Anayasa’nın 13. maddesinde, bir temel hak ve özgürlük olan sözleşme özgürlüğüne, özellikle sözleşmenin içeriğini düzenleme özgürlüğüne, özüne dokunmamak şartı ile genel sınırlamalar getirilmiştir. Düzenleme özgürlüğünün sınırları TBK’nın 26 maddesinde yapılan düzenlemede ifade edildikten sonra bu sınırlar TBK 27/1. maddesinde gösterilmiştir. Benzer düzenleme mülga 818 sayılı TBK’nın 19 ve 2. maddesinde yapılmıştır.
TBK 27/1. maddesinde yapılan düzenleme uyarınca, sözleşme içeriğini belirleme özgürlüğünün ilk sınırı, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamasıdır. Kendisine mutlak surette uyulması gereken kurala emredici hukuk kuralı denir. Taraflar yaptıkları sözleşmelerde emredici hukuk kurallarının aksini kararlaştıramazlar. Taraflar, emredici normların aksine sözleşme yapmış olsalar bile, bu sözleşme değil, emredici hukuk kuralları uygulanır. Zira bu kurallar, irade özerkliğinin sınırlarından birini oluşturur. (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2020, s. 378.)
Emredici hukuk kuralları, kanunda açıkça düzenlenebileceği gibi bazen kanunda yapılan açık düzenleme ile ilgili hükmün aksinin kararlaştırılamayacağı belirtilerek de oluşturulabilir. Bununla birlikte, kuralın emredici niteliği yorum yolu ile de tespit edilebilir. Emredici hukuk kuralları, ya tarafların her ikisini ya da sadece birini korumak veya genel ahlak amaçları ile konulur. Taraflardan yalnız birini korumayı amaçlayan emredici normlara “tek taraflı emredici normlar” denir. Tek taraflı emredici normlar hangi tarafı koruyorsa onun aleyhine değiştirilmesi, sözleşme yapılması mümkün değildir. (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2020, s. 378)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, yerel mahkemece taraflar arasındaki sözleşmede, ustadan kaynaklı problemlerden dolayı kooperatif tarafından işin bıraktırılması halinde usta, yaptığı işin bedelini alamayacağına dair madde bulunduğu gerekçesi ile iş bedeline ilişkin talep reddedilmiş ise de, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan söz konusu hükmün, yukarıda zikredilen Anayasa ve emredici nitelikteki Borçlar Kanunu genel hükümleri ile eser sözleşmesine ilişkin emredici özel düzenlemlere aykırı olduğu anlaşıldığından geçersiz olduğuna karar verilmiştir.
Yerel mahkemece, geçersiz olan sözleşme maddesi gerekçe gösterilerek ödenmeyen iş bedeline ilişkin talebin reddedilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş, 25.09.2009 tarihli tespit dosyası raporunda işleri bitmiş ve oturulur vaziyette olduğu belirtilen 2 bloğun belirlenmesi ile bu bloklara ilişkin projelerin getirtilerek taraflar arasındaki sözleşmedeki iş kalemlerine ilişkin metrajlar belirlendikten sonra, bu metrajların taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen birim fiyatlar ile çarpımı neticesinde bulunan iş bedeli üzerinden, dosya kapsamında alınan raporlarda belirtilen ayıplara ilişkin makul bir nefaset kesintisi yapmak sureti ile varsa ispatlanan ödemelerinde mahsubu neticesinde davacının hak ettiği iş bedelinin belirlenmesinden ibarettir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin 2. bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, davacı vekilinin temyiz itirazlarının 2. bent kapsamında açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün temyiz eden davacı lehine BOZULMASINA, 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtaydaki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 28.11.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.