Yargıtay Kararı 6. Hukuk Dairesi 2015/2753 E. 2015/5313 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2753
KARAR NO : 2015/5313
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

MAHKEMESİ : Sulh Hukuk Mahkemesi

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tazminat davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalılar tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davalılar vekili Av…ve davacı vekili Av. …geldiler. Hazır bulunanların sözlü beyanları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, kiralananın kiracıya teslimi olmadığı takdirde kar kaybı, yapılan sözleşmeler ile ilgili taahhütler nedeniyle uğranılan zarar ile dekorasyon masraflarından oluşan zarar kalemlerinden dolayı maddi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne kâr kaybına ilişkin talep nedeniyle 1.142,400 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 09.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, kiralananın teslimine yönelik talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliler mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve kâr kaybı alacağının hesaplanma yönteminde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davalılar vekilinin kâr kaybı alacağı belirlenirken makul sürenin dikkate alınmamasına ve faiz başlangıç tarihine yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dava tarihinde yürürlükte bulunan TBK.nun 112. (818 sayılı Borçlar Yasasının 96.) maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir.
Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.
Kâr kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kardan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kardan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır. Kâr kaybı zararının müspet zarar kapsamında bulunduğu şüphesizdir.
Davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 12.03.2012 başlangıç ve 01.05.2017 bitiş tarihli kira sözleşmesi ile… Alışveriş Merkezi içindeki zemin kat 350 m²lik alanın işyeri olarak kullanılmak üzere davacıya kiralandığı ancak kiralananın davacı kiracıya teslim edilmeyerek 3. bir kişiye kiraya verildiği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı kiraya verenler kiralananı davacıya teslim etmeyerek TBK.nun 301. (818 Sayılı Borçlar Kanunu’nunun 249.) maddesinde düzenlenen kiralanan kullanıma hazır halde teslim etme yükümlülüğünü yerine getirmemişlerdir. Bu durumda kiracı kusursuz olduğunu kanıtlayamayan kiraya veren davalılardan kâr kaybı zararı adı altında bir miktar paranın kendisine ödenmesini isteyebilir. Ancak mahkemece kâr kaybı hesabı yapılırken davacı kiracının dava konusu kiralanan ile aynı vasıf ve özelliklere sahip başka bir taşınmazı aynı şartlarda ne kadar sürede kiralayabileceği bilirkişi aracılığıyla tespit edilerek bu süre ile sınırlı olarak kâr kaybı alacağına hükmedilmesi gerekirken kira süresi sonuna kadar olan kâr mahrumiyetinin hesaplandığı bilirkişi raporu hükme esas alınarak karar verilmesi doğru olmadığı gibi davacı dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi zararından şimdilik 150.000 TL’nin tahsilini istemiş, talebini 08.11.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile 992.400 TL artırarak 1.142,400 TL’ye çıkardığından alacağın 150.000 TL’lik kısmına dava tarihinden ıslah edilen alacak miktarına ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek alacağın tamamına temerrüt ihtarı niteliği taşımayan 09.07.2012 tarihli ihtar tarihinden itibaren faize hükmedilmesi de doğru değildir.
Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda 2 nolu bentte yazılı nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir olunan 1.100.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.06.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

6100 sayılı HMK 176 ve devamına göre ıslah, taraflardan birinin yargılama sırasında yaptığı usul işlemini düzeltmesi veya değiştirmesidir.
Davacı taraf 08/11/2013 havale tarihli dilekçesiyle, bilirkişinin alacak miktarını belirlediğinden bahisle, dava dilekçesinde 150.000,00 TL olarak istedikleri miktarı 992.400,00 TL artırarak toplamda 1.142.400,00 TL olarak haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte ıslah ettiğini belirtmiştir.
Bu durumda dava dilekçesindeki diğer açıklama ve taleplerin mevcudiyetini muhafaza ettiğinin kabulü gerekir.
Bu yüzden çoğunluğun bozma ilamının (2.) bent son paragrafındaki “ıslah edilen alacak miktarına ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi…” gerektiğine dair görüşüne katılmıyorum. 02.06.2015