YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/477
KARAR NO : 2013/11536
KARAR TARİHİ : 04.07.2013
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Önalım
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş, ancak tebligat pullarının bulunmadığı anlaşıldığından duruşmaya tabi olmadığından duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Uyuşmazlık, önalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payın iptali ve davacı adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, paydaşı olduğu önalım hakkına konu edilen taşınmazın 8/108 payının davalıya satıldığını belirterek önalım hakkı nedeniyle bu payın iptali ile müvekkili adına tescili isteminde bulunmuş, davalı taşınmazın fiilen taksim edildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması T.M.K.nun 2.maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir.
Olayımıza gelince; önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz tapuda arsa vasfında olup, 7.7.2010 ve 10.12.2010 tarihlerinde önalıma konu paylar davalıya satılmış, dava yasal süresinde açılmıştır. Davalı, taşınmazların paydaşlar arasında rızaen taksim edilerek eylemli olarak kullanıldığını savunmuştur. Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen 22.6.2012 havale tarihli bilirkişi raporu ile taşınmazın 8 parça halinde kullanıldığı, bu kullanım şeklinin uzun süreden beri devam ede geldiği saptanmıştır. Bilirkişi raporu ve tanık anlatımlarına göre krokide (C) ve (D) harfi ile gösterilen alanın davacıya, (E) harfi ile gösterilen alanın ise davalı tarafından kullanılmakta olup, davalıya satılan yer olduğu anlaşılmaktadır. Davacının belirli ve muayyen bir yeri halen kullandığına, davalının eylemli olarak kullandığı yer de belli olduğuna ve bu durumun komşu olmaları nedeniyle davacı tarafından bilindiğinin kabul edilmenin gerekmesine göre yukarıda açıklanan olgular karşısında davacının önalım hakkını kullanmakta iyi niyetli olduğu söylenemez.
Mahkemece, her ne kadar taşınmazın sekiz ayrı parça halinde fiilen kullanıldığı ancak dinlenen tanık beyanlarına göre taşınmazın tüm hissedarların katılımı ile fiilen paylaşılmadığı söz edilerek eylemli kullanma savunmasına değer verilmeyerek istemin kabulüne karar verilmiş ise de, eylemli kullanma miras taksim sözleşmesi niteliğinde olmadığından her paydaşın bir yer kullanması gerekmez. Uyuşmazlığın Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi hükmü gereğince iyi niyet kuralından hareketle çözümlenmesi gerekmektedir.Davalı ve davacı tanıklarının anlatımları da eylemli kullanma durumunu doğrulamaktadır. Nitekim mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Yukarıda anlatılan esaslar doğrultusunda eylemli kullanmaya değer verilerek davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 04/07/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.