Yargıtay Kararı 6. Ceza Dairesi 2022/1921 E. 2022/3923 K. 22.03.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/1921
KARAR NO : 2022/3923
KARAR TARİHİ : 22.03.2022

Nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından hakkında kamu davası açılan suça sürüklenen çocuk … hakkında, Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 gün ve 2016/135 Esas, 2016/227 Karar sayılı kararı ile mahkumiyet hükmü kurulduğu, hükmün o yer Cumhuriyet Savcısı ile suça sürüklenen çocuk müdafi tarafından temyiz edildiği, Dairemizin 15/02/2022 gün ve 2021/6409, 2022/1628 sayılı kararı ile “ O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazının; 1412 sayılı CMUK’un 310., 5235 sayılı Kanunun 20/1, 5271 sayılı CMK’nın 38, 260/3 ve 291. maddeleri gereğince, yokluğunda karar verilen “Görüldü Savcısı’nın, 05.08.2017’den önce verilen o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresinin, kararı temyize hakkı olan diğer süjelerle eşit biçimde ve tebliğden itibaren bir hafta olması ve inceleme konusu olayda, UYAP üzerinden yapılan araştırma sonucunda Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 gün 2016/135 E. 2016/227 K. sayılı kararının 22.04.2016 tarihinde Hakim tarafından imzalanarak, görüldü savcısı ekranına gönderildiği, o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından 03.05.2016 tarihinde temyiz dilekçesi gönderildiğinin anlaşılması karşısında, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz tarihinin CMUK’un 310/1. maddesindeki bir haftalık temyiz süresi geçtikten sonra olduğu anlaşılmakla; temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince REDDİNE, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükmün zamanaşımı nedeniyle düşmesine, hırsızlık suçundan kurulan hükmün ceza süresi bakımından kazanılmış hak korunarak bozulmasına ” karar verildiği, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/03/2022 gün ve İtiraz-2-2016/260051 sayılı yazıları ile “ … O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin süresinde olup olmadığı hususu itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK’da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun’un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi “kanun yolu” adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey – Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, … 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde ise;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün “Cezai Konularda Temyiz Hakkı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
“Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir.” hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
5271 sayılı CMK’nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi” ibaresi “on beş” şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; “Madde ile 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda her herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen ve bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanunda açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça “hemen ve derhal uygulanma” ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bununla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun’daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 sayılı CMUK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun’un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK’nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun’un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasanın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Tüm bunlar yanında o yer Cumhuriyet savcıları için temyiz süresi 5320 sayılı CMUK’nun 310 maddesi uyarınca 1 ay olup, sürenin başlangıca karar tarihidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 gün ve 2016/135 Esas, 2016/227 Karar sayılı ilamı ile suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkumiyet kararı verildiği,
19/04/2016 tarihinde verilen hükmü o yer Cumhuriyet Savcısının CMUK’nun 310/1 maddesinde düzenlenen 1 aylık yasal süre içerisinde 03/05/2016 tarihli dilekçe ile ve suça sürüklenen çocuk müdafiinin de 1 haftalık süre içerisinde 20/04/2016 tarihinde temyiz etmesi nedeniyle, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 06/02/2021 tarihli tebliğname ile yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesinin talep edildiği,
Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 15/02/2022 gün ve 2021/6409 Esas, 2022/1628 Karar sayılı ilamı ile ;
“I- O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazının incelenmesinde;
1412 sayılı CMUK’un 310., 5235 sayılı Kanunun 20/1, 5271 sayılı CMK’nın 38, 260/3 ve 291. maddeleri gereğince, yokluğunda karar verilen “Görüldü Savcısı’nın, 05.08.2017’den önce verilen o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresinin, kararı temyize hakkı olan diğer süjelerle eşit biçimde ve tebliğden itibaren bir hafta olması ve inceleme konusu olayda, UYAP üzerinden yapılan araştırma sonucunda Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 gün 2016/135 E. 2016/227 K. sayılı kararının 22.04.2016 tarihinde Hakim tarafından imzalanarak, görüldü savcısı ekranına gönderildiği, o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından 03.05.2016 tarihinde temyiz dilekçesi gönderildiğinin anlaşılması karşısında, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz tarihinin CMUK’un 310/1. maddesindeki bir haftalık temyiz süresi geçtikten sonra olduğu anlaşılmakla; temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince tebliğnameye aykırı olarak REDDİNE,
II- İşyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan ve 5237 sayılı TCK’nın 116/2, 31/3 maddelerinde tanımlanan suç, aynı yasanın 66/1-e, 66/2, 67/4. maddelerinde öngörülen 5 yıl 4 aylık olağan zamanaşımına bağlı olup, karar tarihi olan 19/04/2016 tarihinden inceleme tarihine kadar bu sürenin geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye farklı gerekçe ile uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
III- Nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Güvenlik kamera kayıtlarına göre saptanan olay saatinin gece zaman diliminde kaldığının anlaşılması karşısında, gece vakti işlenen eylem nedeniyle TCK’nın 143 maddesi ile uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
2-Suç tarihi öncesinde 3 aydan daha fazla hapis cezasına mahkumiyeti bulunmayan suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nun 51/1. maddesi gereğince erteleme sınırının 3 yıl olduğu gözetilmeden, sonuç olarak hükmedilen 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasının, verilen cezanın miktarı itibarıyla ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuğun ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının korunmasına,” karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “Hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün “Cezai Konularda Temyiz Hakkı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan o yer Cumhuriyet Savcısının, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesine göre bir ay olduğu, o yer Cumhuriyet Savcısının, 19/04/2016 karar tarihinden itibaren 1 aylık süre içerisinde 03/05/2016 tarihli temyiz dilekçesinin süresinde olduğu ve mahkeme hükmünün hırsızlık yönünden bozulması, işyeri dokunulmazlığının ihlali yönünden zamanaşımı nedeniyle düşmesi gerektiği düşüncesiyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.” denilerek itiraz edilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A

5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Yasanın 99. maddesi ile değişik 308. maddesi gereğince yapılan incelemede;
Kanunyoluna başvurma hakkı, AİHS, Anayasa ve kanunlarımız ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma ile iddia ve savunma haklarının en önemli alt başlıklarından biridir. Bu hak, aynı zamanda erişim hakkı kapsamında da mütalaa edilmektedir.
Öte yandan ceza yargılamasına egemen olan en önemli ilkelerden birisi, “Silahların Eşitliği İlkesi”dir.
Nihayet ceza yargılamasında kıyas ve yorum mümkündür. Ancak, “İstisnai Kuralların Genişletici Yorumlanmaması İlkesi” de ceza yargılamasına egemen olan ilkelerdendir.
Bu itibarla, 1412 sayılı CMUK döneminde temyiz süresi ve başlangıcı konusunda kural olarak; sanık ve katılan bakımından kararın tefhim veya tebliğinden itibaren bir haftadır. Aynı şekilde duruşma savcısı açısından da kararın tebliğinden itibaren bir haftalık temyiz süresi geçerlidir. Buna karşılık duruşmalarda hazır bulunmayan Cumhuriyet savcılarına tanınan bir (1) aylık veya otuz (30) gün sürenin ise istisnaî bir düzenleme olduğu göz önüne alınarak yeni dönemde, istisnaî kuralın genişletici bir yorumla kıyasen uygulanamaması gerekir.
Dairemize göre, görüldü savcısının o yer ya da mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz etme süresi ve başlangıcı konusunda, 01.06.2005 tarihinden itibaren bugüne kadar yasal bir boşluk yoktur.
Kanun koyucu zikredilen hak ve özgürlükler ile “Silahların Eşitliği” ilkesinin gereği olarak, 5271 sayılı CMK ile savcı yani iddia makamı da dahil olmak üzere, temyize hakkı olan herkese, eşit bir temyiz süresi belirlemiştir :
7035 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 05.08.2017 tarihine kadar bu süre bir hafta(yedi gün), bu tarihten itibaren ise; on beş (15) gün …
469 sayılı Kanun’un 5/2 ve 825 sayılı Kanun’un 28/2. maddelerini kaldırmak suretiyle de; geçici bir süreyle sınırlı olarak uygulanması söz konusu olan 1412 sayılı CMUK dönemine ait kuralın istisnalarının uygulama alanını bilinçli bir şekilde daraltmıştır.
Buna göre, 7035 sayılı Kanun değişikliğinden önce taraflar açısından öngörülen temyiz süresi ile görüldü savcısının temyiz süresi aynı olup, 1412 sayılı CMUK m. 310/1 ve 5271 sayılı CMK m. 291’de ifade edilen kavram farklı olsa da bir hafta, yani yedi gündür.
Zira, 5235 sayılı Kanun’un 20/1-1 ve CMK’nın 260/2. maddeleri uyarınca yokluklarında verilen asliye ya da tek hakimli çocuk ceza mahkemesi kararlarını o yer ve/veya ağır ceza savcısının, kısaca ifade etmek gerekirse görüldü savcısının temyize hakkı bulunduğunda da kuşku bulunmamaktadır.
CMK’nın 38. maddesi 01.06.2005’ten beri yürürlüktedir. Bu maddeye göre süreyi tebliğden başlatmak kaydıyla, istinaf mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihine kadar yürürlükte olduğunda kuşku bulunmayan ve temyiz süresinde asıl kuralı belirleyen CMUK’un 310/1. maddesi uyarınca görüldü savcısı açısından da, tıpkı duruşmada hazır bulunan savcı gibi bir haftalık temyiz süresinin geçerli olduğu görüşü, adalete, hakkaniyete ve ceza yargılamasında geçerli olan ilkelere daha uygundur.
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, UYAP üzerinden yapılan araştırma sonucunda Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 gün ve 2016/135 Esas, 2016/227 Karar sayılı kararının 22.04.2016 tarihinde Hakim tarafından imzalanarak, görüldü savcısı ekranına gönderildiği, o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından 03.05.2016 tarihinde temyiz dilekçesi gönderildiğinin anlaşılması karşısında, CMUK’un 310/1. maddesindeki bir haftalık temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz itirazının 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince reddine dair Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2022 gün ve İtiraz-2-2016/26051 sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın reddi ile 5271 sayılı CMK’nın 308/2. fıkrası uyarınca Dairemizin 15/02/2022 gün ve 2021/6409 esas, 2022/1628 karar sayılı kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 22/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.