Yargıtay Kararı 6. Ceza Dairesi 2015/638 E. 2015/44731 K. 11.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/638
KARAR NO : 2015/44731
KARAR TARİHİ : 11.11.2015

Tebliğname No : 6 – 2015/36956
MAHKEMESİ : İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 31/12/2013
NUMARASI : 2004/1 (E) ve 2013/1 (K)
SUÇLAR : Yağma, Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak

Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık M.. S.. savunmanı, sanık M.. B.. savunmanı, sanık E.. S.. ve savunmanı, sanık A.. S.. savunmanı, sanık M… U… D… (K…) savunmanı ve sanık İ.. S.. savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;

Sanıklar İ.. S.., M.. B.., A.. S.. ve M… U… D…(K…) hakkında, yakınan A… G…’na yönelik yağma, sanık M.. S.. hakkında, yakınan A… G….’na yönelik yağma ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından, hükmolunan cezaların süresine göre sanıklar savunmanlarının duruşmalı inceleme isteminin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,

Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanıklar M.. S.., M.. B.. ve E.. S.. hakkında mağdur A.. A..’e yönelik yağma suçundan duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunmalar doğrultusunda yapılan incelemede;

I- Sanıklar M.. K.., M… U… D… (K…), Ö.. K.. ve M.. K.. hakkında mağdur Ç… Ç…’a ve sanık F.. S.. hakkında, mağdur A…. K….’ya yönelik yağma suçlarından hükmedilen beraat kararlarının incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

II- Sanık M.. S.. hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve sanıklar M.. S.., Y.. A.., A.. K.., M.. K.., M… U… D… (K…), İ.. S.., Ö.. K.., M.. K.. ve M.. B.. hakkında, yakınan A…G…’na karşı yağma suçundan hükmedilen mahkumiyet kararları; Sanık M.. S.. savunmanının, sanık hakkında kasten öldürme suçundan verilen beraat kararı nedeniyle lehine vekalet ücretine hükmedilmemesini temyiz konusu yaptığı, beraat kararının gerekçesine yönelik bir temyizin bulunmadığı anlaşılmakla; yapılan incelemede;

Sanıklar M.. S.., Y.. A.., A.. K.., M.. K.., M… U… D… (K…), İ.. S.., Ö.. K.., M.. K.. ve M.. B.. hakkında yakınan A…. G…’na yönelik yağma eylemleri nedeniyle hüküm kurulurken, koşulları oluşmadığı halde TCK’nın 149/1-a maddesi ile uygulama yapılması, Mahkemenin gerekçesi ve belirlenen temel ceza göz önüne alındığında sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Yağma suçundan hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar M.. B.., Y.. A.., A.. K.., M.. K.., M… U… D… (K…), İ.. S.., Ö.. K.., M.. K.. ve M.. S..’in TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde uygulama yapılması,

2-) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık M.. S.. lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı biçimde uygulama yapılması,

3-) Mahkemece 5271 sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa savunmasını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle atanan savunmana ödenen avukatlık ücretinin, yeterli mali gücü bulunmayan sanık Ö.. K..’a yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, M.. B.. savunmanı, sanık M.. S.. savunmanı, sanık M.. K.. savunmanı, sanık Y.. A.. savunmanı, sanık M… U… D… (K…) savunmanı, sanık Ö.. K.. savunmanı, sanık M.. K.. savunmanı, sanık A.. K.. ve savunmanı, sanık İ.. S.. savunmanı ile sanık M.. S.. savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar hakkında kurulan hüküm fıkralarından, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümler çıkarılarak yerine, “Sanıkların, TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına,” ve sanık Ö.. K.. hakkında kurulan hüküm fıkrasından yargılama giderine ilişkin bölüm çıkartılarak yerine, “Sebebiyet verdiği 32.- TL yargılama giderinin sanık Ö.. K..’dan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına” cümlesinin yazılması; sanık M.. S.. hakkında kurulan hüküm fıkrasına, “Sanık M.. S..’in kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2640 TL maktu vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanık M.. S..’e verilmesine” cümlesinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- Sanıklar M.. S.. ile C.. S.. hakkında yağma suçundan hükmedilen beraat kararı; sanık A.. S.. hakkında yakınan A…. G…’na karşı ve sanıklar M.. S.., E.. S.., M.. B.. ve B.. K.. hakkında mağdur A.. A..’e yönelik yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır ve bir sanığa isnat edilen herhangi bir suç nedeniyle mahkumiyet kararı verilebilmesi için atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde kesin olarak kanıtlanması gerekir. Zira ceza adaletinde olasılıklara ve varsayımlara göre karar verilemez. Aksine düşünceler İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddelerinde yazılı adil yargılama ilkelerine aykırıdır.

Maddi gerçeğe ulaşmaya çalışan ceza adalet sisteminin süjesi olan hakim, mahkumiyet kararı verirken tüm delilleri birlikte irdelemeli ve her türlü şüpheden arındırılmış kesin vicdani kanaate ulaşmalıdır. Gerçekten Hakim geçmişte ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilmeye mecburdur. Bugünden maksat da, varlığını duygularımızla öğrendiğimiz şeylerdir.

Sanığa yüklenen suçun hukuka uygun olarak elde edilmiş, her türlü delille ispatı mümkündür. Son zamanlarda dijital yöntemlerle delil elde edilmesi yolu izlenmektedir. Mantığa, bilimsel verilere, fizik kurallarına, herkesçe bilinen somut duruma, hayatın olağan akışı içinde gündelik yaşamda edinilen karine niteliğindeki bilgilere aykırı olması ya da tanığın gerçeği söylemediğinin ortaya çıkması gibi reddi için haklı makul ve kabul edilebilir hukuki gerekçeler gösterilmesi zorunludur.

Delillerin bugünün akılcı anlayışına göre, Hakimin kanaati, ispat edilmesi istenen olayların tahlil ve tetkiki ile lehe ve aleyhe bütün şartların tenkit ve değerlendirilmesinin mahsulü olacaktır. İspat edilmesi gereken şüpheli olandır. Delil maddi veriler olduğu gibi delillerden biri de tanıktır. Tanık taraflardan olmayan, fakat olay hakkında görgü ve bilgisi olmuş bir kişinin, o olay hakkında beş duyusu ile edindiği sübut konusunda karar verecek mahkeme ve/veya Hakim huzurundaki sözlü beyandır.

Tanık; olay hakkında bilgileri bazen doğrudan doğruya öğrenir bu hususta en çok görgü duygusu rol oynadığından çoğu zaman görgü tanığı denilir.

Bazen de dolaylı yoldan duyduğuna tanıklık yapar bu da dolaylı tanıklıktır.

Tanığın beyanının değeri de buna bağdaşıktır.

Ceza Muhakemesinde halen en çok başvurulan delil tanık beyanıdır. Tanık, bazen istemeyerek hataya düşer. Ya iyi hatırlayamadıklarını muhayelesinde yatar veya duyuları hatalıdır. Her iki halde de tanık buna inanıp görmediği ve/veya işlemediklerini var sanarak bunları anlatır.

Bazen de tanık kasten hakikati söylemez.

Tanık beyanı ilk bakışta sanıldığının aksine itimada şayan da olmayabilir.

Tanığın can ve mal güvenliğinin bulunmaması gibi bazı hallerde gizli tanıklık durumu karşımıza çıkar ki bu kurumun koşulları da kanun ile düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın “Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması” başlıklı 58. maddesinde;

“…(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.

(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.

(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir…” şeklindeki hükümlerin aynı maddenin son fıkrasındaki; “(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir” hükmü yer almaktadır.

27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun, “Haklarında koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacak usuller” kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“(1) Bu Kanun hükümlerine göre, haklarında tedbir kararı alınan tanıkların duruşmada dinlenmesi sırasında Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uygulanır.

(2) Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmasına mahkemece karar verilmesi hâlinde, dinleme sırasında tanığın görüntü veya sesi değiştirilerek tanınması engellenebilir.

(3) Tanığın, duruşma salonunda fiziksel görünümünü engelleyecek tarzda mahkemece tayin ve tespit edilecek bir usule göre, dinlenmesine de karar verilebilir.

(4) Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlar bulunmadan tanığın dinlenmesi hâlinde, tanık tarafından verilen beyanlar, hâkim tarafından Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinde belirtilen sınırlamalara uymak koşuluyla, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlara açıklanır.

(5) Tanığın üçüncü fıkra hükmüne göre dinlenmesi hâlinde, Ceza Muhakemesi Kanununun 201 inci maddesinin uygulanmasında, tanığa sorulacak soruların bu Kanun kapsamında tanık hakkında uygulanan tedbirlerle orantılı ve amaca uygun olması gerekir. Bu amaçla, hâkim, sorulan soruların tanığa sorulmamasına karar verebilir veya tanığı dinlerken dolaylı dahi olsa tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soruların sorulmasına izin vermez.

(6) Bu madde hükümlerinin naip olunan hâkim veya istinabe suretiyle uygulanmasına görevli ve yetkili mahkemece karar verilebilir.

(7) Bu madde hükmüne göre alınan tanık ifadeleri, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre duruşma sırasında hazır bulunanlar huzurunda verilmiş ifade hükmündedir.

(8) Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre, hakkında tedbir uygulanan tanığın beyanı tek başına hükme esas teşkil etmez.

(9) Haklarında tedbir kararı alınan tanıkların, keşifte dinlenmeleri sırasında da bu madde hükümleri uygulanır.

(10) Bu madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz.”

Aynı Kanun’un 4. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanun hükümlerine göre haklarında tanık koruma tedbiri uygulanabilecek kişiler şunlardır:

a) Ceza muhakemesinde tanık olarak dinlenenler ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 236 ncı maddesine göre tanık olarak dinlenen suç mağdurları.

b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, ikinci derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.

(2) Tanık koruma tedbirleri, birinci fıkrada sayılanların kendilerinin veya bu Kanunda belirtilen yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi bir tehlike içinde bulunması ve korunmalarının zorunlu olması halinde uygulanabilir.”

Aynı Kanun’un 6. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu madde hükümlerine göre;

a) Tanık koruma kararının alınmasında; korunan kişi veya yakınlarının karşı karşıya kaldığı tehlikenin ağırlığı ve ciddiliği, soruşturma ve kovuşturma konusu suçun önemi, tanığın yapacağı açıklamalar, alınacak tedbirin yaklaşık maliyeti, tanığın psikolojik durumu ve benzer mahiyetteki diğer özellikler de göz önünde bulundurulur.

b) Yapılacak istemlerde, mutlaka gerekçe gösterilir ve karara dayanak olabilecek hukukî ve fiilî nedenlere de yer verilir.”

4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanununun 7. Maddesinde de, “Tanığın kimliğinin veya meskeninin veya ikametgahının veya işyerinin bilinmesi, kendisi veya başkaları için ciddi bir tehlike ihtimalini ortaya çıkarırsa;

a)Tanık için her türlü tebligatın yapılacağı ayrı bir adres tespit edilebilir ve tanığın kimliği soruşturmanın her aşamasında gizli tutulabilir.

b)Tanığın verdiği bilgilerden hareketle diğer delillerin tespitinin mümkün olması halinde, kimliği soruşturmanın hiç bir aşamasında açıklanmaz.

Tanığın dinlenmek suretiyle kimliğinin açıklanması gerektiğinde, tanık hakkında 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesindeki hükümlerin uygulanmasına karar verilebilir.

Yukarıdaki fıkralarda yer alan hükümler, muhbirler ve bu Kanunun kapsamına giren suçlara ait istihbaratta veya soruşturulmasında görev alan kolluk amir ve memurları hakkında da uygulanır, kimlik bilgileri ile görevine ve özel hayatına ilişkin bilgiler hiçbir şekilde açıklanamaz.

Kimlik, görev ve özel hayata ilişkin bilgileri açıklayanlara veya açıklanmasına yardımcı olanlara bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.

Bir ceza davasının konusu, fertlerin hayatlarından alınan belli bir kesitin ceza hukuku ve ceza yargılaması hukuku bakımından değerlendirilmesidir. Ayrıca iddianamede belirtilen maddi vakıalar karışımı ile sınırlandırılan insan davranışlarıdır. Ancak kesin hükmün önleme etkisinde fiilin aynılığı unsuruna başvurmak gerekir. Fiilin aynı olduğu durumlarda da davanın kapsamına girilerek bu konuda yargılamanın yapılarak, hüküm vermek gerektiği sonucuna varılmalıdır. Bu fiiller sonradan ayrı bir davanın konusu da olmamalıdır. Ceza yargılamasında her uyuşmazlık için ayrı bir yargılama yapılması temel ilkedir. Ancak bağlantılı uyuşmazlıklar bakımından yasaların bu kuraldan ayrıldığı görülmektedir. Bağlantının varlığı halinde yargılamanın birleştirilmesi, bekletici sorun veya nisbi yargılama kavramları ortaya çıkar. Birleştirme için uyuşmazlıklar arasında bağlantı olmalıdır. Sanıklar hakkında aynı suçlardan açılmış olan davaların aralarında bağlantı olup, birleştirmenin faydalı olması halinde birleştirilip yargılamanın yapılması asıldır. Birleştirmede fayda ve olanak koşulları yargıca bırakıldığından birleştirmede ihtiyarilikten bahsedilmekte ise de yargılamanın tümü bakımından faydalı olacağı durumda davaların birleştirilmesi yoluna gidilmelidir. Kaldı ki dava konuları aynı veya eylemin başlangıç ve bitiş süreçlerindeki suç örgüsünün tümünün birlikte ortaya çıktığı durumlarda birleştirmenin zaruret olduğu düşünülmelidir.

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/13-136 Esas – 2014/193 Karar, 2012/3-909 Esas – 2014/121 Karar, 2014/8-145 Esas – 2015/145 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.

CMK’nın 225. maddesi uyarınca da; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu düzenleme gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur.

Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianameye konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır. Bu konuda bir duraksama var ise davanın açıldığı dönemde yürürlükte bulunan usul kurallarına göre giderilmesi yoluna başvurulması gerekmektedir. Bu husus ikmal olunmadan yargılamaya devam olunmasının hatalı sonuçları da beraberinde getireceği açıktır.

Kesin hüküm ise, bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son karardır. Kesin hüküm şekli ya da maddi anlamda olabilir. Ceza Muhakemesi Kanununda, mahkemece verilen son kararının kesin hüküm niteliği taşıması, hakkında hüküm verilmiş olan aynı kişinin aynı fiilden dolayı bir daha yargılanamaması anlamına gelmektedir.

Kesin nitelikteki hükümler, temyiz edilmekle kesinleşmiş hükümler gibi infaz kabiliyetine sahiptirler. Yine yeni soruşturmayı ve davayı engelleme etkisi nedeniyle, sanığı ileride yapılacak yargılama ve cezalandırmadan korurlar.

Tüm bu açıklamalar ışığında;

1-) Oluş ve dosya içeriğine göre; mağdur A.. A..’ün 23.06.2004 günü saat 10:00 sıralarında polis ihbar hattını arayarak, “Sö…… Kardeşler grubuna mensup olan Bülent’in işyerine geldiğini ve şirkete ait olan bilgisayara el koyduğunu” beyan etmesi üzerine soruşturmaya başlanıldığı;

Mağdurun aynı gün saat 14:00’da organize suçlar şube müdürlüğünde alınan ifadesinde, “Sahibi olduğu şirketin yürüyen taşıma bantları imalatı yaptığını, bu şirketi babasının 1989 yılında kurduğunu, 1992 yılında şirketi resmi kanallardan babasından devraldığını, 1998-99 yıllarında maddi sıkıntıların baş göstermeye başladığını, tanıdıklarından borç aldığını, H… Ç… isimli tanıdığından da iki yıl içerisinde toplam 200.000 dolar civarında para aldığını, karşılığında dolar üzerinden hamiline senetler verdiğini, peyderpey bunların bir kısmını ödediğini, ödeyemediği senetlerden dolayı o tarihlerde İ… Ü…. ilçesi T… caddesi üzerinde faaliyet gösteren iş yerinin haczedildiğini, iyice sıkıntıya düştüğünü, iş yerini Ü…’ye taşıyıp K… B… S… adı altında İ.. D..’ın üzerine yaptığını, şirketin maddi durumunu düzeltmek ve borçlarını ödemek amacıyla yıllardır yanında personel olarak çalışan İ.. D.. ile bir çözüm aramaya başladıklarını, bu esnada İbrahim’in aklına hemşerisi olan Avukat H… B…’in geldiğini, yol göstermesi maksadıyla 2002 yılının 10. Ayı içerisinde avukatın yazıhanesine gittiklerini, H… B… ‘sıkıntıya girmeye gerek olmadığını, bazı müvekkillerinin bu aralar resmi olarak bir şirket kurarak ticaret hayatına girmek istediklerini, maddi durumlarının iyi olduğunu, birikmiş paralarının bulunduğunu, onlara rica ettiği taktirde beraber iş yapabileceklerini, şahıslardan birinin Doktor S… S… olduğunu’ söylediğini, bu teklifi kabul ettiklerini, aradan birkaç hafta geçtikten sonra iş yerine avukat H… B…’in gelip S… S… ve arkadaşlarının biraz sonra geleceğini bildirdiğini, bir süre sonra birkaç arabalık konvoy halinde, eli silahlı adamlardan oluşan siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü korumalarla birlikte kendini Doktor S… S… olarak tanıtan kişinin geldiğini, korumaların bir kısmının sokak içerisinde, bir kısmının iş yerinin kapısı önünde, bir kısmının da iş yeri içerisinde beklediklerini, S… S…’in yanında isimlerini hatırlayamadığı kardeşlerinin de bulunduğunu, Avukat H… B… ve S… S… ile yapılan görüşmede iş yerinin sıkıntılarının ne olduğunu, nasıl halledilmesi gerektiğini konuştuklarını, 300.000 – 400.000 dolar paraya ihtiyaç olduğunu anlattıklarını, bu kişilerin de kabul ettiğini, 2,5-3 saatlik görüşmenin sonunda iş yerinden ayrıldıklarını, ancak iş yerinde takım elbiseli yabancı 3 kişinin oturduğunu fark ettiklerini, kim olduklarını sorduğunda ise bu kişilerin, “S… S…’’in bu iş yerini korumak amacıyla kendilerini bıraktığını” belirttiklerini, Avukat Hasan’ı cep telefonundan arayarak bu durumu sorduğunu, onun da ‘Bilgisi olmadığını, Söylemez kardeşlerle görüşüp o adamları oradan aldıracağını’ söylediğini, aynı akşam, bu kişilerin üzerilerinde taşıdıkları silahları yemekhanenin çeşitli yerlerine koyarak saklamaya çalıştıklarını görüp durumdan rahatsızlık duyduğunu, şahısları buradan çekmesi amacıyla S… S… ile görüşmeye çalıştığını, ancak görüşmenin mümkün olmadığını, bu üç kişinin tüm ihtiyaçlarının şirket tarafından karşılandığını, yine şirket üzerine kayıtlı olan plaka sayılı bir otomobili sürekli olarak kullandıklarını, hasar verip getirdiklerini, masrafın ise kendisi tarafından karşılandığını, bu süre içerisinde başlangıçta taahhüt edilen borç paranın da verilmediğini, bu durumun 5-6 ay kadar devam ettiğini, bu sürenin sonunda, S… S…’in kardeşlerinin S… S… ile birlikte işyerine geldiklerini, Söylemez’lerden birinin ‘Kendilerinin vekili olan S… S…’in her şeyden sorumlu olacağını, o ne söylerse yapılacağını’ söyleyip işyerinde bulunan korumaları alarak gittiklerini, S… S…’in de o günden sonra işyerine gelip girmeye başladığını, şirket hesapları ve müşteri durumlarını inceleyip kayıtları kontrol ettiğini, hareket tarzı, konuşmaları nedeniyle uzun yıllardır işyerinde çalışan kişilerin ayrılmalarına sebebiyet verdiğini, ilerleyen günlerde bu hareketlerinin tek amacının şirkete el koymak olduğunu anladığını, bu amaçla çalışanları tehdit edip sindirerek işten ayrılmalarına sebebiyet verdiğini, yine Salim’in H… Ç…’a olan 200.000 dolar borcun yarısından fazlasını sildirip senetleri geri getirdiğini, Hanefi’yi tehdit edip etmediğini bilmediğini, Salim’in şirkete verdiği 10 lirayı ertesi gün bunun iki katı olarak aldığını, kayıtların şirkette mevcut olduğunu, engellemeye çalıştığını ancak Salim’in hayatını yaşanmaz ve zul duyar hale getirmekle, ailesine zarar vermekle tehdit ettiğini, Salim’in şirkete ait olan plaka sayılı S… marka otomobili de sattığını, kendisinin de aracın satışını S… S…’in istediği bir şahsın üzerine yaptığını, bu satıştan dolayı her hangi bir para almadığını, Salim’in 2 ay kadar önce, iş yerinin ciddi bir muhasebeciye ihtiyacı olduğundan bahisle Bülent’i getirerek iş yerine yerleştirdiğini, bu sayede iş yerinin muhasebesini ve kasasını da rızası dışında cebren aldığını, yaklaşık bir ay kadar önce Salim’in, “K… I…’a gidiyorum” diyerek ayrıldığını ve o günden beri iş yerine uğramadığını, Bülent’in ise devamlı olarak iş yerinde bulunduğunu, yine Salim’in 4 ay kadar önce şirketten bir miktar para istediğini, olmadığını söylediğinde ise öfkelenip küfrettiğini, ayaklarını yerden kesip fırlattığını, strese, baskıya ve yıldırmaya dayanamamanın verdiği bıkkınlıkla, tüm korkularını yenerek polise telefon açtığını” belirttiği;

25.06.2004 tarihinde organize suçlar şube müdürlüğünde alınan ifadesinde de, “Şirket paralarının giriş çıkışlarını gösterir defterleri teslim etmek istediğini, incelendiği taktirde S…. K…. ve onların işyerine bıraktıkları korumalara ne kadar ödeme yaptığının tespit edilebileceğini” söylediği;

İstanbul 5 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı tarafından, 24.06.2004 gün, 2004/601 ve 2004/602 müteferrik karar numarası ile organize suçlar müdürlüğünün 24.06.2004 tarih ve 2003/Proje No:12 sayılı yazılarında açık kimlik bilgileri yazılı olan kişilerin 4422 sayılı Kanunun 7. ve 24299 sayılı Yönetmeliğin 31 ve 33. maddeleri gereğince kimliklerinin gizli tutulmasına karar verildiği;

1 Nolu Gizli tanık olarak isimlendirilen kişinin 24/06/2004 tarihli kolluk ifadesinde,” K… B… S…. isimli şirkette, Söylemez kardeşlerin yaptıkları hakkında bildiklerini anlatmak amacıyla polise müracaat ettiğini, bu kişilerin yaptıklarına gerek arkadaşlarının anlattıkları, gerekse bizzat şahit olduğu olaylar sebebiyle vakıf olduğunu, Söylemez kardeşleri pek fazla tanımadığını, ancak bu adamların içlerinde yaşayan ve Faysal’a “abi” olarak hitap eden kişinin zaman zaman bu adamların yaptıkları şeyleri anlattığını, bu şahısların Söylemez kardeşler olarak bilindiğini ve mafya olduklarını, her türlü kanunsuz işleri yaptıklarını, yapamayacakları bir şey olmadığını, korumalarıyla dolaştıklarını, silahlı olduklarını, F… S….’de ve yanındaki korumalarında silah gördüğünü, Ü…. ilçesinde faaliyet gösteren K…. isimli iş yerinin sahibinin Ali, ortağının ise İ.. D.. olduğunu, Ali’nin ticari ilişkileri sebebiyle bir takım maddi sıkıntılar içerisine girdiğini, borçlarından dolayı daha önce başka bir bölgede faaliyette olan fabrikalarına haciz geldiğini, bir senedi ödeyemediği için cezaevine girdiğini, çıktıktan sonra maddi durumunu düzelmediği için borç bulma çalışmalarına devam ettiğini, bu esnada Söylemez kardeşlerin avukatı olarak bilinen ve tanınan Avukat H… B… isimli şahsı bulduğunu, bu kişinin İbrahim ve Ali’yi Söylemez kardeşlerden F… S… ile tanıştırdığını, Faysal’ın bu tarihten sonra şirketi ele geçirme planını devreye soktuğunu, adamlarıyla birlikte şirkete gelerek Ali, İbrahim ve çalışanlar üzerinde büyük bir baskı oluşturmaya başladığını, uzun boylu iri kıyım silahlı korumaları ile kalabalık bir halde geldiğini, bir müddet sonra S… S…’i kendilerini temsil ettiğinden bahisle şirkete yerleştirdiklerini, ne Faysal ne de S… S… ile şirketin ticari ilişkisinin olmadığını, ancak onların kendilerinden borç para isteyen kişilerin bu zaafından faydalanarak silahlı adamları ve korumalarıyla iş yerine gelip gitmeye, çalışanları ve müşterileri rahatsız etmeye başladıklarını, bizzat kendisini de ölümle tehdit ettiklerini, iş yerine gelmemesi için devamlı baskı yaptıklarını, bir çok çalışanı bu iş yerinden çıkmaları için tehdit ettiklerini, S… S… ile isimlerini bilmediği kişilerin de gelip giderek huzursuzluk verdiklerini, Faysal’ın işyerine yerleştirdiği S… S…’in, Bülent’i iş yerine getirerek muhasebe işlerine bundan sonra bu şahsın bakacağını söylediğini, şirketle en ufak bir ticari ilişkileri bulunmamasına rağmen tüm muhasebe işlemlerine hakim olmaya başladıklarını, S… S…’in ziyaretine çok sayıda mafya tipli kişilerin geldiğini” söylediği ve aynı gün yaptırılan teşhis işleminde M.. S.., F…. S…., S… S… ve B.. K..’ı teşhis ettiği; 27/03/2013 tarihli oturumda alınan ifadesinde ise, “Bir şey görmediğini, başkalarından duyduklarını anlattığını, emniyet ifadesinde anlattığı hususların doğru olduğunu, ancak birçok şeyi hatırlamadığını” söylediği;

2 nolu gizli tanık olarak isimlendirilen kişinin, 24/06/2004 tarihinde Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde: “Mağdura ait şirketin iki sene kadar önce ticari ilişkilerinden dolayı borçlarını ödeyemeyecek duruma geldiğini, hatta bu sebepten dolayı A.. A..’ün kısa bir müddet cezaevine girdiğini, daha sonra çıkınca yine bazı borçlarından dolayı şirkete haciz geldiğini, ilerleyen zaman zarfında şirketin Ü… bölgesine taşınıp isim değiştirerek K… ismini aldığını, şirket ortaklarından İ.. D.. ile A.. A..’ün ödemekte zorlandıkları senetlerin ertelenebilmesi veya başlarına tekrar haciz gibi bir sıkıntı gelmemesi için 2 yıl kadar önce avukat H… B… ile görüştüklerini, bu aşamadan sonra şirkete birden bire nereden çıktığı belli olmayan iki kişinin gelerek korumalık yapmaya başladıklarını, silahlı olan bu kişilerin varlığından gerek çalışanlar, gerekse Ali ve İbrahim’in rahatsızlık duyduğunu, bu kişilerin tüm ihtiyaçlarının şirket tarafından karşılandığını, şirkete ait olan plaka sayılı gri renk S… marka otomobili kullandıklarını, Ali’nin bu otomobili para dahi almadan onların üzerine yaptığını, bu kişilerin ‘İşyerinin kendilerine ait olduğunu, amcalarının burayı alacağını’ söylediklerini, ortakların göndermek için çaba harcadıkları bu korumaların ne amaçla burada bulunduklarının kimse tarafından anlaşılamadığını, buradaki amacın şirket çalışanlarını ve sahiplerini yavaş yavaş huzursuz edip şirketi ele geçirmek olduğunu zaman içerisinde davranışlarından ve beyanlarından anladıklarını, daha sonra şirkete 2003 yılı başlarında S… S…’in gelip gitmeye başladığını, bu iki korumanın bir müddet Salim ile birlikte iş yerinde kaldıklarını, daha sonra ayrıldıklarını, Salim’in ise şirkete gelip gitmeye devam ettiğini ve devamlı olarak ‘Şirkette kendi sözünün geçeceğini, Ali ve İbrahim’den talimat alınmayacağını’ söyleyerek muhasebe kayıtlarını incelediğini, olur olmaz bahanelerle bir takım açıklar bulup çalışanları hırsızlıkla, dolandırıcılıkla suçladığını, türlü hakaretlerle korkutarak sindirmeye ve iş ortamında rahatsızlık yaratmaya başladığını, Salim’in iş yeri sahibi Ali’yi kendi söylediğini yapmadığı için darp etmeye kadar işi vardırdığını, sözü dinlenen ağabeylerinin F…. S… olduğunu, yine doktor olan Sena isimli şahsın ismini de duyduğunu, her ikisinin de iş yerine gelerek büyük rahatsızlık verdiklerini, 2 ay kadar önce Salim’in Bülent’i iş yerine getirerek muhasebeci olarak işe yerleştirdiğini, onun da Salim gibi herkese hakaret ettiğini, herkesi tehdit eden Bülent’in işyerinin 4. işvereni olduğunu söylediğini ve sürekli bıçak taşıdığını” belirtip, aynı gün yaptırılan teşhis işleminde M.. S.., F… S…, S… S…., M.. B.. ve B.. K..’ı teşhis ettiği; 15/07/2009 tarihli duruşmada alınan ifadesinde ise, “Anlattıklarının doğru olmadığını, ifadesini baskı altında verdiğini, söylediği sözleri kendisine A.. A..’ün ezberlettiğini, 27/03/2013 tarihli duruşmada alınan ifadesinde de, “Bu ifadeleri baskı altında verdiğini” söylediği;

Mağdur A.. A.. tarafından T…. S…. ve D… T… A… Ş… adı ile kurulan suça konu şirketin, 04.10.2002 tarihinde isim ve kurucu değişikliği ile yeniden tescil edildiği, T… T…S.. G… …..gün ve ………….. sayılı nüshasında yayınlanan şirket ana sözleşmesi ve tescil kararına göre şirket adının, “K…. B… M… İ… G…T… T… S… ve T… L… Ş…” olarak belirlendiği, kurucularının E.. S.. ve A.. A.. olduğu, şirket merkezinin ise K… S… No:1 Ü…. İ…. olarak tespit edildiği, şirketin bir süre bu şekilde faaliyetine devam ettiği, 05.05.2003 tarihinde alınan ortaklar kararı ile, “Şirket ortaklarından A.. A..’ün, şirkette mevcut 1000 hisseye karşılık 25.000.000.000 TL’lik payının tamamını B… 1. Noterliği’nin ………….. tarih ………….yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirket dışından S… S…’e devrettiği; şirket ortaklarından E.. S..’in de şirkette mevcut 1000 hisse karşılığı 25.000.000.000 TL’lik payının 24.975.000.000 TL’lik kısmını B… 1. Noterliği’nin …………..tarih …………. yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirket dışından S…. S…’e devrettiği; yine şirket ortaklarından E.. S..’in şirkette mevcut 1000 hisse karşılığı 25.000.000.000 TL’lik payının 1 hisse karşılığı olan 25.000.000 TL’lik kısmını B…. 1. Noterliği’nin …………….tarih …………… yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirket dışından İ.. D..’a sattığının ………….tarih ve …….. sayılı T… T…. S… G… sureti ile belirlendiği;

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 20.09.2011 günlü iddianamesi ile sanıklar M.. S.. ve M…. F… S…’in liderliği, yönetimi ve azmettirmesi ile sanıklar E.. S.., S… S…, B.. K.. ve M.. B..’ın, mağdur A.. A..’ü yağmalama eylemlerine uyan TCK’nın 149/1-a-c-d-f-g, 53, 54, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açıldığı, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2004/305 Esas– 2013/217 Karar sayılı ilamı ile yakalama kararı çıkartılmasına rağmen yakalanamayan S… S…, savunmanı hazır bulunmadığı için ifadesine başvurulamayan Ç… G… ve rahatsızlığı sebebiyle ifadesi alınamayan M… F… S…. hakkındaki davaların tefrikine karar verildiğinin anlaşılması karşısında;

UYAP’tan yapılan sorgulamada haklarında tefrik kararı verilen sanıklara isnat edilen bu suçlarla ilgili yargılamanın, İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/301 Esas sayılı dosyası ile devam ettiğinin anlaşılması karşısında; 2014/301 Esas sayılı dosyanın mümkünse temyize konu dosya ile birleştirilmesi, mümkün değilse dosya içerisinde bu olaylarla ilgili delillerin neler olduğu irdelenip, gereğinde onaylı örneğinin dosyaya konulması; mağdur A.. A..’ün Emniyet Müdürlüğüne teslim ettiğini beyan ettiği şirket defterleri temin edilerek bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılması, şirketin T… A… şirketi olarak kurulduğu tarihten K… B… M…. İ…. G… T… T… S…. ve T… L… Ş… ismi ile ticaret sicilinden silindiği tarihe kadar ortaklarının kim olduğu, gelir gider ve borç alacak ilişkilerinin dengesi, şirket ortaklarının bu denge içerisindeki pozisyonları, mağdur ve sanıkların beyanlarında geçen ödemelerin kim tarafından, hangi tarihte, kim/kimlere, ne şekilde yapıldığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ve olaya ilişkin tüm deliller toplandıktan ve gizli tanık beyanları da diğer deliller ile birlikte değerlendirildikten sonra, sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

2-) Sanıklar M.. S.. ve C.. S.. hakkında yağma suçundan hükmedilen beraat kararları incelendiğinde;

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 22.10.2004 tarih ve 2004/1163 Esas sayılı iddianamesinde, sanıkların isimlerine yer verilip 765 sayılı TCK’nın 497/1-2. maddelerinin sevk maddesi olarak gösterildiği, ancak adı geçen sanıkların kime karşı hangi eylemleri ile yağma suçunu işlediklerine dair bir hususa iddianamede yer verilmediği, sadece sevk maddesinin gösterilmiş olmasının usulüne uygun bir dava açıldığı anlamına gelmeyeceği, bu eksikliğin de yürürlükte bulunan usul kurallarına göre giderilmesi gerektiği düşünülmeden yargılamaya devamla sanıkların hangi mağdura yönelik eylemleri ile ilgili beraat kararı verildiği de denetime olanak verecek biçimde gösterilmeden, kesin hüküm oluşturacak şekilde karar verilmesi,

Kabule göre de, hüküm kurulmasına yer olmadığına karar vermek gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması,

3-) Yakınan A… G….’nın aşamalarda alınan ifadelerinde sanık A.. S..’e suç isnat eden bir ifadesinin bulunmadığı ve sanığın yakınan tarafından teşhis edilemediği, sanık Ö.. K..’ın adı geçen sanığı M…. F…. S….’in yanında gördüğünü beyan ettiği, sanığın ise aşamalarda alınan savunmasında suçlamayı kabul etmediğinin anlaşılması karşısında; sanık A.. S..’in örgüt adına ve/veya örgüte yarar sağlamak amacıyla diğer sanıkların gerçekleştirdikleri yağma eylemlerine iştirak ettiği ve/veya bundan sorumlu kılınacak ne şekilde bir fiilde bulunduğu, mahkumiyetine esas kesin ve inandırıcı delillerle açıklanıp, denetime olanak verecek biçimde karar yerinde gösterilmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

4-) Kabule göre de;

A) Yağma suçundan hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar M.. S.., E.. S.., M.. B.., B.. K.. ve A.. S..’in, TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde uygulama yapılması,

B) Mahkemece 5271 sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa savunmasını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle atanan savunmana ödenen avukatlık ücretinin, yeterli mali gücü bulunmayan sanık B.. K..’a yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanık B.. K.. savunmanı, sanık A.. S.. savunmanının temyiz dilekçelerinde ve sanık M.. S.. savunmanı Av. D.. A.., Av. Y.. A.. ve Av. B.. Ş.., sanık M.. B.. Savunmanı Av. A.. Ö.. ve sanık E.. S.. ve savunmanı Av. B.. Ş..’in temyiz dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, sanıklar hakkında kurulan hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA ilişkin oybirliğiyle alınan karar 11.11.2015 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı katıldığı oturumda, sanıklar ve savunmanlarının yokluklarında açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.