Yargıtay Kararı 6. Ceza Dairesi 2014/6910 E. 2015/10850 K. 11.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/6910
KARAR NO : 2015/10850
KARAR TARİHİ : 11.02.2015

Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. Maddesi ile Görevli)
SUÇ : Yağma, Tehdit, Tefec ilik, Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yardım etmek, 6136 sayılı Yasaya aykırılık
HÜKÜM : Mahkumiyet, Beraat

Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık sanıklar … savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;

I-) M.. H..nin sanıklar … hakkında suç örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak ve yardım suçları ile yağma suçları açısından kamu davalarına katılmaya hakkı bulunmadığından Hazine vekilinin bu suçlardan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin; sanık … savunmanının temyizi “beraat” kararının gerekçesine yönelik olmayıp hükmü temyiz etmesinde hukuki yarar bulunmadığı anlaşıldığından bu yöndeki temyiz istemi ile hükmolunan ceza süresi bakımından

TUTUKLU

sanık… hakkında tefecilik, sanıklar… ve … hakkında tehdit ve tefecilik, sanık… hakkında tefecilik suçlarından, savunmanlarının duruşmalı inceleme istemlerinin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi gereğince ayrı ayrı REDDİNE,

II-) a- Sanık… hakkında 15. olay, sanık… hakkında 9 ve 10. olay, sanık … hakkında 1, 2, 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 15 ve 16. olay, sanık …hakkında 1, 2, 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 15 ve 16. olay, sanık … hakkında 1, 3, 4, 5, 6,7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 ve 16. olay, sanık … hakkında 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 11, 12, 14, 15 ve 16. olay ve sanık … hakkında 9 ve 10. olaylara ilişkin tefecilik suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik katılan… vekilinin temyiz istemine; b- Sanık … hakkında 1. olayda mağdur …’na yönelik (yağmadan dönüşen) tehdit suçundan, 4.olayda mağdur …’a yönelik (yağmadan dönüşen) tehdit suçundan ve 6, 11, 14. olaylardaki tefecilik suçları nedeniyle, kurulan mahkumiyet hükümlerine; c- Sanık … hakkında 3. olayda mağdur …’e yönelik (yağmadan dönüşen) tehdit suçu ile 2. olaydaki tefecilik suçu nedeniyle kurulan, mahkumiyet hükümlerine; d- Sanık … hakkında 17. olayda 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçu ile 6, 11 ve 14. olaylardaki tefecilik suçları nedeniyle, kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemelerinde;
Sanık… hakkında tefecilik suçlarından toplu değerlendirme başlığı altında TCK’nın 43. maddesi kapsamında hüküm kurulurken 16. olaya yer verilmesi ile sanık … hakkında bir kez tefecilik suçundan hüküm kurulmasına karşın 2. olayda “TCK’nın 43. Maddesi gereğince uygulama yapılmasının zorunlu” ibaresine yer verilmesi, ayrı uygulama yapılacağını belirtmek amacıyla yazıldığı düşünülüp maddi yazım hatası olarak kabul edilmiş ve yerinde düzeltilmesi olanaklı görülmüş, sanıklar … ve … hakkında 8. Olayda tefecilik suçunun subuta erdiği anlaşılmışsa da adı geçen sanıklar hakkında hüküm fıkrasındaki ilgili bölümde teselsül hükümleri doğrultusunda uygulama yapılıp 2/4 oranında temel cezanın artırıldığı anlaşıldığından sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; sanık … savunmanı, sanıklar … ve … ile savunmanları ve katılan … vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin kısmen istem gibi kısmen isteme aykırı olarak ONANMASINA,

TUTUKLU

III-) Sanıklar … ve… hakkında 2. olaydaki mağdur…’e yönelik yağma suçundan; sanıklar … ve … hakkında 6. olaydaki mağdur …’e yönelik yağma suçundan; sanık … hakkında 10 ve 13. olaya ilişkin tefecilik suçlarından kurulan hükümlere, yönelik yapılan temyiz incelemelerine gelince;

Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanıklar … , savunmanlarınca duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan incelemede;

1-) 2. Olaya ilişkin yapılan yargılamada, sanık…’e yüklenen yağma suçunun öngördüğü cezanın alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan olduğu gözetilmeden, istinabe suretiyle, sorgusu yapılarak 5271 sayılı CMK’nın 196/2. maddesine aykırı davranılması ve sanık hakkında hükmün açıklandığı 27/11/2013 tarihli oturumda, savunman bulundurulmaksızın hükümlülük kararı verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 150/3, 188/1, 289/3-e maddelerine aykırı davranılması ve böylece sanıkların savunma hakkının kısıtlanması,
2-) 6. Olaya ilişkin olarak; yakınanın kolluk ve Cumhuriyet Başsavcılığındaki anlatımları ile tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, yakınanın 2010 yılı temmuz ayından 2011 yılı kasım ayı arasında, kardeş olan sanıklar …’dan faiz karşılığında para alıp senet verdiği, sanıkların alınan senetler doğrultusunda yakınanın borcunu süresinde ödememesi nedeniyle her senet için faiz talep edip aldıkları, sanıkların bir kısmında meblağ belirtilmeyen bu senetleri tahsil amacıyla ve iştirak iradesi kapsamında sanık Gökhan’ın yakınana tehditte bulunduğu diğer sanık…’nin de yakınanı işyerleri önünde dövmeye kalktığı, ayrıca “senin bacaklarını kırarım, hem borç alıyorsun hemde ödemiyorsun” şeklinde tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, senede bağlı borç ilişkisi kurulup gecikmeden kaynaklı faiz istemini de kapsayan sanıkların eyleminin iştirak hükümleri doğrultusunda TCK’nın 150/1. maddesi kapsamında ele alınıp uygulama yapılması gerekirken yazılı şekilde yağma suçundan hüküm kurulması,
3-) 10. olaya ilişkin olarak, yakınanların … isimli kişilerden 8.500 TL peşin olmak üzere 15.000 TL senet karşılığında 4 adet araç satın aldıkları, bir süre sonra …’in yakınan Tuncay’ı arayarak … isimli kişiye borcu olması nedeniyle senedi bu kişiye vermek istediğini belirttiği, ancak …’a borcunun 1 ay vadeli olması nedeniyle … ile yakınanlar arasında 15.000 TL’lik yeni bir senet tanzim edilip eski senedin yırtıldığı,

TUTUKLU

bir süre sonra …’ın borcun ödenmesini istemesi üzerine yakınanların 5.000 TL ödeme yaptıkları, ardından … daha sonra sanık …’a borcu olduğunu ileri sürüp senedi (15.000 TL’lik) …’e vereceğini yakınanlara bildirdiği, tarafların bir araya gelip sanık …’in yazıhanesine gittikleri, yakınanın sanık …’e senedin 5.000 TL’sini …’a ödediğini geriye kalan 10,000 TL’lik kısım için ise süre vermesini istediği, bunun üzerine sanık …’in 10 günlük süre karşılığında 1.000 faiz alacağını belirtip yakınandan 11.000 TL’lik yeni bir senet aldığı, senedin günü geldiğinde yakınan …’ın sadece 6.000 TL ödeme yaptığı ve bu ödeme sebebi ile 11.000 TL’lik senedi geri istediği, ancak sanık …’in yakınan…’ın emekli olan annesinden 6.500 TL’lik senet alınması halinde 11.000 TL’lik senedi geri vereceğini belirttiği, bunun üzerine sanık … ile yakınan … ‘ın annesine gidip 6.500 TL’lik senet aldığı somut olayda, sanık …’in yakınandan kaynaklanmayan temlik ilişkisini öne sürüp kısa süreli vade belirlemek suretiyle 10.000 TL olan borca dayanak senet dışında, 10 günlüğüne 11.000 TL yeni senet alıp ana para dışında 1.000 TL, kısmi ödeme sonrası kalan 5.000 TL için 1.500 TL kazanç elde etmek kastıyla hareket eden sanığın eyleminin tefecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden beraat kararı verilmesi ve sanığın 13. olayla subut bulan tefecilik eyleminin, bu eylemle birlikte TCK’nın 43. maddesi kapsamında değerlendirilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, katılan… vekilinin, sanıklar … ile savunmanlarının, sanık … savunmanının, sanık … savunmanının ve sanık …’in temyiz dilekçelerinde ve sanıklar … savunmanlarının yağma suçu açısından duruşmada ileri sürdüğü tüm itiraz ve savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 2. Olay açısından diğer yönleri incelenmeksizin, hükümlerin açıklanan nedenle kısmen istem gibi kısmen isteme aykırı olarak BOZULMASINA, ilişkin oyçokluğuyla alınan karar 11/02/2015 günü Yargıtay Cumhuriyet Savcısı …’ın katıldığı oturumda, sanıklar… savunmanı Av….’ın yüzüne karşı açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.

KARŞI OY:

6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve

TUTUKLU

Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtayın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.

Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay’a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;

5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi “kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi” ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay’da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.

TUTUKLU
Şöyle ki;

1–Özel Yetkili Mahkemeler, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Ağır Ceza Mahkemeleri” arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay’ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.

Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.

2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK’nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay’da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10; “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36; “Kanunî Hâkim Güvencesi” başlıklı 37; “Suç ve Cezalar” başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.

Görüldüğü üzere;

TUTUKLU
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.

Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.

Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.

Şöyle ki;

Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabül ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle, sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.

Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.