Yargıtay Kararı 6. Ceza Dairesi 2014/6682 E. 2015/147 K. 15.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/6682
KARAR NO : 2015/147
KARAR TARİHİ : 15.01.2015

MAHKEMESİ : Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Yağma, Suç örgütüne yardım etme, Tehdit, Dolandırıcılık, İhaleye fesat karıştırmak, Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, Kasten yaralama, Güveni kötüye kullanma, İzinsiz silah bulundurma, Mala zarar verme

Yerel Mahkemece verilen hüküm sanıklar … ve … savunmanı ile sanık … ve savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin, (3) numaralı olayda sanıklar
… ve … hakkında ihaleye fesat karıştırma suçundan kurulan beraat; (4) numaralı olayda … ve… hakkında ihaleye fesat karıştırma suçundan kurulan beraat; (11) numaralı olayda sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan düşme; (13) numaralı olayda sanıklar… ve… hakkında tehdit ve izinsiz silah bulundurma suçlarından kurulan beraat; (17) numaralı olayda sanıklar … ve … hakkında
kasten yaralama suçundan kurulan düşme; (23) numaralı olayda sanıklar … ve … hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat; (26) numaralı olayda sanık … hakkında her iki yakınana yönelik dolandırıcılık suçundan kurulan beraat; (29) numaralı olayda sanık… hakkında tehdit suçundan kurulan düşme; (30) numaralı olayda sanık … hakkında güveni kötüye kullanma suçundan kurulan beraat; (35) ve (36) numaralı olaylarda sanık … hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat; sanıklar … ve … hakkında suç örgütüne yardım etmek suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
20/09/2011 tarihli iddianame kapsamına göre, (11) numaralı olayda sanık … hakkında, katılan …’a yönelik tehdit suçundan, 5237 sayılı Yasanın 106/2-c maddesi uyarınca, (14) numaralı olayda sanıklar … ve … hakkında izinsiz silah bulundurmak suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemi ile açılan davalarda zamanaşımı içinde karar verilmesi olanaklı görülmüştür.
Sanıklar …ve… hakkında ihaleye fesat karıştırma suçundan açılan davaların dışındaki suçlardan hazinenin doğrudan zarar görmediği ve görme olasılığı da bulunmadığının anlaşılması karşısında; katılma hakkına sahip olmayan yakınan hazine vekilinin bu konudaki temyiz talebinin 5320 sayılı Yasanın 81/1 ve CMUK’nın 317; hükmedilen cezaların türü ve süresine göre; sanık … ve … savunmanı ile sanık… ve savunmanının duruşmalı inceleme istemlerinin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,
1-)Sanıklar … hakkında, ihaleye fesat karıştırma suçundan verilen beraat kararının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iade yazısı üzerine, duruşmalardan
haberdar edilmeyen Maliye Bakanlığını temsilen Hazine vekiline tebliğ edildiği, hazine vekili süresinde sunduğu temyiz dilekçesi ile ”müvekkil idareye bildirimde bulunulmayıp davaya katılma olanağının kısıtlandığını” belirtip temyiz talebinde bulunduğu, 3628 sayılı Yasanın 18. maddesine göre hazinenin bu suçların mağduru ve suçtan zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak 5271 sayılı CMK’nın 234/b maddesi gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat
Genel Müdürlüğü’nün duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve Ceza Muhakemesi Kanununun yakınan ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
2-)Sanık …’a yüklenen yağma suçunun gerektirdiği cezanın alt ve üst sınırları bakımından hükmün açıklandığı 11/06/2013 tarihli oturumda, savunman bulundurulmaksızın hükümlülük kararı verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 150/3, 188/1, 289/3-e maddelerine aykırı davranılması ve böylece savunma hakkının kısıtlanması,
3-) İddianamedeki (26), (27), (28), (30), (31), (32) ve (33) numaralı olaylarda, sanıklar … ve… hakkında 5237 sayılı TCK’nun 157/1. maddesinin uygulanması istenmesine karşın, CMK’nın 226. maddesi uyarınca sanıklara ek savunma hakkı verilmeden, yazılı şekilde anılan Yasanın 158/1-i maddesi ile hüküm kurulması,
4-)Sanık … hakkında, izinsiz silah bulundurmak suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi uyarınca bir kez cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasına karşın, hükmün dördüncü bölümünün ikinci kısmında sanığın mahkumiyetine karar verilirken, aynı bölümün üçüncü kısmında beraatine karar verilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,
6-)5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilebileceği, 20/09/2011 tarihli iddianamedeki anlatım, nitelendirmeye ve gösterilen sevk maddelerine göre; sanık … hakkında izinsiz silah bulundurmak suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava

bulunmadığı halde, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeden, dava konusu dışına çıkılıp sanığın hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,

7-)12/12/2011 tarihli oturumda, sorgusu için kimliği saptanan sanık M.. Ö..’ın ifadesinde “iddianamenin kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle suçlamadan haberdar olmadığını” beyan etmesi üzerine, mahkemece, sanığa iddianame tebliğ edilerek bir sonraki celseye kadar süre verilmesine karşın, sanığın 5271 sayılı CMK’nın 191 ve 147. maddeleri uyarınca yasal hakları hatırlatılıp sorgusu yapılmadan hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

😎 Hükmün tefhim edildiği oturumda hazır bulunan sanıklardan son sözleri sorulduktan sonra, hazır bulunan ve bulunmayan tüm sanıkların savunmanlarına söz verildiğinin anlaşılması karşısında; savunmanların beyanda bulunmalarından sonra, son sözün sanıklara verilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 216/3. maddesine aykırı davranılması,

9-) Denetime olanak sağlanması bakımından, UYAP sisteminde, bir mahkeme üyesi ve yazman tarafından elektronik olarak imzalanmadığı anlaşılan ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın 24. sayfasının dosya içerisinde bulundurulmaması suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 219. maddesine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı, Hazine vekili, sanık G.. Ö.. ve savunmanı, sanık V.. K.. ve savunmanı, sanık M.. C.. ve savunmanı, sanıklar M.. Ö.., S.. T.., M.. K.., E.. Ö.., A.. Y.. savunmanları ile sanıklar M.. A.., H.. K.., A.. K.., S.. Ş.., B.. C.., C.. K.., Y.. Ç.. ve sanık V.. K.. ve savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, Mehmet Kurt’un usule yönelik karşı oyuyla 15/01/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay’ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.

Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay’a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;

5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi “kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi” ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay’da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa

girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.

Şöyle ki;

1-Özel Yetkili Mahkemeler, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Ağır Ceza Mahkemeleri” arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay’ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.

Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.

2-Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK’nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay’da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10; “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36; “Kanunî Hâkim Güvencesi” başlıklı 37; “Suç ve Cezalar” başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.

Görüldüğü üzere;

Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.

Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.

Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.

Şöyle ki;

Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.

Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.