Yargıtay Kararı 6. Ceza Dairesi 2013/15896 E. 2015/622 K. 13.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 6. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/15896
KARAR NO : 2015/622
KARAR TARİHİ : 13.01.2015

MAHKEMESİ : Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Dolandırıcılık, 6136 sayılı Kanuna muhalefet

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
I- Sanıklar … ve… hakkında dolandırıcılık; sanıklar … ile… hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanıkların, TCK’nın 53.maddesinin 2.fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1.fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3.fıkrası uyarınca da kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde uygulama yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanı, sanık … savunmanı, sanık … savunmanı ile sanık … savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla CMUK’nın 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkartılarak yerine “Sanıkların, TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına,” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleriyle usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanık … hakkında kurulan hükmün incelenmesinde;

UYAP sisteminden alınan ve dosya içerisine konulan nüfus kayıt örneğinden, sanığın 08.07.2013 tarihinde öldüğünün anlaşılması;

Bozmayı gerektirmiş, sanık …’ın temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, 13.01.2015 tarihinde üye …’un dolandırıcılık suçuna yönelik muhalefeti nedeniyle oyçokluğu, diğer yönlerinden oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.3.2012 günlü, 15/488-97 Esas ve Karar numaralı kararında belirtildiği üzere, malvarlığı yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin, mağduru aldatabilecek nitelikte yaptığı hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine yahut başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güven
bozulmakta, karşı tarafın irade serbestîsi etkilenmekte ve ihlal edilmektedir. Mağdura yönelik hileli davranış, belli oranda ağır, yoğun ve ustaca sergilenmeli, onun inceleme olanağını da ortadan kaldıracak nitelikte olmalıdır. Davamızda sanıklar, 19.3.2011 tarihinde müştekiye, “Vergi kaçırdığını ve naylon fatura kullandığını, Ankara’dan gelecek beş kişilik mali polis ekibinin şirketini inceleyerek soruşturacağını” söyleyerek, bunlardan kurtulması için kendisinden 420.000.- TL para talep etmişler; 21.3.2011 günü sanıklardan … müştekinin işyerine giderek söylem ve istemini tekrarlamıştır. Müşteki 22.3.2011 günü emniyete giderek şikâyetçi olmuştur. Müştekinin olayın başlangıcından üç, işyerine gelinmesinden bir gün sonra şikâyetçi olması sanıkların beyanlarına inanmadığını göstermektedir. Bu durumda sanıkların hileli davranışlarının müştekiyi kandıracak nitelikte olmadığı, dolayısıyla atılı suçun unsurlarının gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahallî mahkemenin mahkûmiyet kararının bozulması gerektiği görüşündeyim.