Yargıtay Kararı 5. Hukuk Dairesi 2022/9965 E. 2023/5872 K. 06.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/9965
KARAR NO : 2023/5872
KARAR TARİHİ : 06.06.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle … yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğundan, Hazine yönünden zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.

Davacılar vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 06.06.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.

Duruşma günü davacılar vekili Avukat … ile davalı … vekili … ve davalı … vekili Avukat … gelmişlerdir.

Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.

Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların ölü …’ın varisleri olduklarını, Kanunievvel 1313 tarih, 62 numaralı, 1000 dönüm yüzölçümlü tapu kaydının 6/12 hissesi … Efendi oğlu … Efendi, 5/12 hissesi … Efendi kızı … v, 1/12 hissesi … Efendi kızın … uhdesinde iken … 5/12 ve … Hanım’ın 1/12 hissesini davacıların murisinin satın alarak taşınmazın 6/12 hissesine Eylül 1927 tarihli ve124 numaralı kayıt ile malik olduğunu, bu kaydın aynı hisse ile senet zayinden Mart 1930 tarihli ve 2 numaralı kayda revizyon gördüğünü; Kundu köyünde yapılan orman tahdit çalışması neticesinde 20.03.1947 tarihinde köy odasına asılarak ilan edilen çalışma sonucuna göre taşınmazın 55 atik dönüm (50.500 m²) miktarının açıklık saha olarak tahdit harici bırakıldığını, 945 atik dönüm (868.000 m²) miktarının ise orman tahdidi içinde alındığını, … vekilinin Antalya Asliye Hukuk Mahkemesinin 1947/388 Esas, 1948/761 Karar sayılı dosyası ile orman tahdidine itiraz davası açtığı, Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda sunulan tapu kaydının yarı hissesinin …’a, diğer yarı hissesinin de … oğlu Ahmet’e ait olduğunun belirlendiğini, dava konusu taşınmazın tamamının tahdit harici kaldığına karar verildiğini, Yargıtay denetiminden geçerek kararın kesinleştiğini, karardan sonra muris …’ın … oğlu Ahmet’te kalan 6/12 hisseyi de 29.06.1950 tarihli ve 51 numaralı kayıtla devraldığını, kendi hissesiyle birleştirerek taşınmazın tamamının maliki olduğunu, birleşen payların 14.08.1950 tarihli ve 19 numaralı kaydı oluşturduğunu, bu zabıt kaydına göre taşınmazın yüzölçümünün 918.672 m²; köyünün Kundu köyü; hudutlarının şarken … … Efendi’nin kumluğa mühtehi çamlıktaki hissesi, şimalen sahibi senetlerin çam urumu tarlaları, cenuben lebi derya kumluğu olduğu ve bu kaydın revizyon görmediğini, taşınmazın bulunduğu bölgede 1967 yılında kadastro çalışması başladığını, dava konusu 92 parsel numarası verilen taşınmazın malikinin Mahkemece tayin edilmesine karar verilerek kadastro tutanağında malik hanesinin boş bırakılarak evrakın Kadastro Mahkemesine devredildiğini, Mahkemece kadastro tespiti sırasında var olan tapu kaydını getirtip 792 parsele uygulaması gerekirken bu işlemi yapmayarak … 1272 tarihli ve 58 numaralı, Mart 1292 tarihli ve 160 numaralı, 1Aralık 1313 tarihli ve 62 numaralı tapu kayıtları getirtilerek uygulandığını, bu tapu kayıtları revizyon gördüğünden yeni tapu kayıtlarının uygulanmayarak hata yapıldığını, yargılama sonucunda Antalya Kadastro Mahkemesi 1990/80 Esas, 1990/246 Karar sayılı kararı ile kadastro tespitinde 792 parsel numarası alan 868.000 m² yüzölçümlü bu taşınmazın 415.500 m²sinin, 857 parsel numarası ile … mirasçıları adına, 452.500 m²sinin 858 parsel numarası ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, tescil kararına konu olan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, bu sebeple karar maddi hataya dayalı olarak verildiğinden kimse yönünden kesin sonuç doğurmayacağını, davacılar tarafından Hazine adına tescil edilen kısım yönünden tapu iptal ve tescil istemli açılan Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/597 Esas, 2013/403 Karar sayılı dosyasında davanın reddine karar verildiğini ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, reddedilen dava ile Antalya Kadastro Mahkemesinin 1990/80 Esas, 1990/246 Karar sayılı kararının bu dava ile aynı dava olmadığından kesin hüküm oluşturmayacağını, en netice de 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğunu, dava konusu Antalya ili, Aksu ilçesi, Kundu köyü 858 parsel numaralı taşınmazın dava tarihindeki değerinin tespitinin gerektiğini belirterek müvekkillerinin uğradığı zararın tazminini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların Antalya Kadastro Mahkemesinin 1990/80 Esas ve Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/597 Esas sayılı dosyaları ile aynı parseli konu alan davaları bulunduğunu, bu iki kesinleşen Mahkeme kararı ile davacıların hak sahibi olmadıkları tespitinin yapıldığını, hak düşürücü sürenin incelenmesi gerektiğini, dava değerinin çok düşük gösterildiğini, 858 parselin gittilerinden olan 890 parselin 17.02.1999 tarihinde vasfının orman olarak değiştirildiğini, dava konusu 792 parselin Kocaçam Devlet ormanı sınırları içerisinde kaldığını, bu tür taşınmazların iktisap edilemeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

2. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, daha önce sahip olunan tapu miktarı 450 dönüm olduğundan Kadastro Mahkemesince bu miktarın kendilerine verildiğini, kalan kısmın ise Hazine adına tescil edildiğini, iş bu dava için kesin hüküm ve kesin delil teşkil eden karar olduğunu, Antalya Kadastro Mahkemesi kararının 08.03.1991 tarihinde kesinleştiğini ve tapuda kararın infazı ve taşınmazın ifrazı yapılarak 858 parsel numarasının verildiğini, davacıların süresinde dava açmadıklarını, idarenin tazminatın oluşumu ile ilgili olumlu veya olumsuz bir davranışı, kusuru ve sorumluluğu bulunmadığını, davanın idareleri yönünden husumetten reddi gerektiğini, Devlet ormanlarının Anayasa’nın güvencesi altında olduğunu, iktisap edilemeyeceklerini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacıların bu davayı açmada hukukî yararı bulunmadığını belirtilerek dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın asgari miktarı ya da değeri 20.000.000,00 TL olarak belirtilerek açıldığını, Mahkemenin kararda hatalı değerlendirme yaparak 20.000,00 TL olarak yazdığını, Mahkeme tarafından toplanan bilgi ve belgeler doğrultusunda keşifler yapıldığını ve iki farklı bilirkişi heyetine beş adet bilirkişi raporu düzenlettirildiğini, aynı bilirkişi heyeti ile 4 farklı tazminat miktarı belirlendiğini, Mahkemenin dava açıldığı tarihte davacının alacağın miktarının veya değerinin belirleyebileceğini kabul ederek davanın hukukî yarar yokluğundan reddine karar verdiğini, davacının üçüncü şahısların mülkiyetindeki taşınmazlara ilişkin bilgi ve belgeleri Tapu Müdürlüğü ve diğer resmî mercilerden alınması mümkün olmadığından taşınmazın değerini belirleyebilmesinin imkansız olduğunu, zamanaşımı yönünden davanın açılmasında hukukî yarar bulunduğunu, dava açılış tarihi itibarıyla davanın 6 yıl sürdüğünü, istinaf incelemesi ile 10 yılı geçeceğini, hukuka uygun bir Mahkeme kararı ile dava değerinin kesin olarak belirlenmesinden sonra alacağın bakiyesi için açılacak davanın zamanaşımına uğrayacağını, bu durumun bile davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukukî yararın var olduğunu gösterdiğini, Mahkemenin 93.812.300,00 TL değer üzerinden harcın tamamlanması için kesin süre verdiğini, verilen sürenin hukuka aykırı olduğunu, davanın 20.000.000,00 TL olarak belirlenip maktu harç ile dava açıldığını, 5 yıl boyunca nispi harç yatırılması hususunda Mahkemenin herhangi bir talebi olmadığını, davada davalı tarafın harçtan muaf olduğunu, davanın reddi hâlinde yatırılan nispi harcın tarafa iade edileceğini, davanın kabulü hâlinde yine herhangi bir harca hükmedilmeyeceğini, davacıdan nispi harcın peşin yatırılmasını isteminin hak arama özgürlüğünü engellendiğini ileri sürerek istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın açıldığı tarihte taşınmaz değerinin davacı tarafça tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığından davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca belirsiz alacak davası niteliğinde kabulü ile yargılama sonunda tazminat miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu, bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davanın dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu; işin esasına dair yapılan inceleme neticesinde tazminata esas olarak dayanılan eski tapu kaydının, tazminata konu edilen 858 parsel numarasıyla Hazine adına tescil edilmesine karar veren Antalya Kadastro Mahkemesinin 1990/80 Esas, 1990/246 Karar sayılı kararıyla hukukî değerini yitirdiği ve kararın 28.02.1991 tarihinde kesinleştiği, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 Karar sayılı kararı gereği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 5 yıl 7 ay sonra eldeki davanın 08.06.2015 tarihinde açıldığı, bu itibarla davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı anlaşıldığından, davanın yargılama sırasında zamanaşımı itirazında bulunan davalı … yönünden zamanaşımı nedeniyle; davalı … Yönetimi yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile … yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğundan, Hazine yönünden zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın reddine karar verilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; zamanaşımı başlangıcının zararın doğduğu tarih olduğunu, davacıların Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/597 Esas, 2013/403 Karar sayılı dosyasında açtıkları tapu iptal ve tescil davasının 22.09.2014 tarihinde kesinleştiğini, zararın bu tarih itibarıyla doğduğunu, Kadastro Mahkemesi kararı maddi hataya dayalı verildiğinden sonuç doğurmayacağını, zararın tazmini için bu dava türü açısından hukuk yolunun 18.11.2009 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararı ile açıldığı gözetildiğinde 10 yıllık zamanaşımı tarihinin başlangıcının 18.11.2009 alınmsı gerektiğini, davanın zaman aşımına uğramadığını, makul sürede davanın açıldığını, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat koşullarının oluştuğunu, davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılıKanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesi.

4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 – 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesine) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2014/6673 başvuru numaralı ve 25.07.2017 tarihli Yaşar Çoban Kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) 18.11.2009 tarihli 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; YHGK kararı ile 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiş olup YHGK karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından makul süre içinde 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesine dayanılarak dava açılması gerekir.

3. Tazminata konu edilen Antalya ili, Aksu ilçesi, Kundu köyü 858 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafında dâhil olduğu Antalya Kadastro Mahkemesi 1990/80 Esas, 1990/246 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde Hazine adına tesciline karar verildiği, bu kararın 28.02.1991 tarihinde kesinleştiği, davacıların mülkiyeti kaybettiği bu tarih itibarıyla zararlarının oluştuğu, bu tarihten itinaren on yıllık süre geçtikten sonra davacıların 18.09.2012 tarihinde Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/597 Esas, 2013/403 Karar sayılı dosyasında, tapu iptal tescil davasını açtıklarını hâliyle zamanaşımına bu davanın bir etkisi olmadığı anlaşılmıştır.

4. Buna göre, YHGK karar tarihinden sonra makul süre dolmuş bulunduğundan, davalı … vekilinin süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu da gözetilerek Hazine yönünden davanın zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine; … yönünden ise 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan tazminat davalarında davalı sıfatı Hazineye ait olduğundan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aleyhine temyiz olunan davalı … davalı … yararına 03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 8.400,00 TL’şer vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.