YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/9864
KARAR NO : 2023/401
KARAR TARİHİ : 17.01.2023
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İznik Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki kadastrodan önceki nedenlere dayalı tapu kaydının iptaliyle davacılar adına tescili ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazminat, idarece kamulaştırma yapılmaksızın el koyduğunun anlaşılması hâlinde ise kamulaştırmasız el atmaya dayanan tazminat davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usûl eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tapuda Bursa ili, … ilçesi, … Mahallesi 39 ada 31 parsel sayılı 134.680,00 m²lik tarlanın hâlen Hazine adına kayıtlı olduğunu, davacıların murisi olan …’ın söz konusu tarlanın ilk önce 41.363,00 m²lik kısmını Hazineden satın alındığını, murisin mahkemeye müracaatla yaptırmış olduğu tespit ve tescil istemi ile söz konusu tarlanın 74.616,00 m²lik kısmını da Maliye Hazinesinden satın aldığını, Tapu Müdürlüğünün 29.09.1952 tarihli, cilt 37 sahife 59 sıra no 215 kaydına işlendiğini, ancak bu kayıt yapılırken daha önce satın alınan 41.36300 m²lik kısım ile 74.616,00 m²lik taşınmaz kısmının birleştirilerek toplam 115.980 m² olarak tapu kaydına işlendiğini, açılan dava sonunda murise ait 41.362,00 m²lik taşınmaz kısmının tapusunun iptaline karar verildiğini, taşınmazın 74.616,00 m²lik taşınmaz kısmının 1976 yılında kadastro çalışması sırasında yanlış kadastro soruşturması sonucu muris adına kayıtlı olan tarlanın tutanaklara geçmediğini, başka tarlalarla birleştirildiğini, yeni bir taşınmaz kaydının Hazine adına tapuya tescil edildiğini, murisin mirasçılarının kadastro çalışmalarından yıllar sonra haberdar olduklarını, tapu iptali ve tescil davası açtıklarını, hak düşürücü süre yönünden inceleme yapılarak davanın reddine karar verildiğini, söz konusu davada süreye bağlı olmayan yolsuz tescil yönüyle herhangi bir inceleme yapılmaksızın 10 yıllık hak düşürücü süreden davanın reddedildiğini, Yargıtay tarafından da yolsuz tescil yönünden bir inceleme yapılmadığını, huzurdaki davanın yolsuz tescilde süre sınırı olmaksızın her zaman dava açılıp gerçek hak sahibi adına tescilin düzeltileceği gerekçesine dayanıldığını öne sürerek çekişmeli 39 ada 31 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 74.616,00 m²lik kısmının davacıların miras payları oranında davacılar adlarına tesciline, bunun mümkün olmaması durumunda ya da dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye devir ve temlik olmuş olması sebebiyle tescil işlemi gerçekleşemeyecek olması halinde taşınmazın mahkemece tespit edilecek gerçek bedelleri üzerinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıların miras hisseleri oranında ödenmek üzere şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminatın davacılara ödenmesine, kamulaştırma yapılmaksızın fiilen el atma olması durumunda mahkemece tespit edilecek gerçek bedelleri üzerinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıların miras hisseleri oranında ödenmek üzere şimdilik 5.000,00 TL kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan maddi tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmesi istemi ile davasını açmış, davacılar vekili 03.07.2019 havale tarihli ıslah dilekçesinde; bilirkişi raporuna göre kıyı kenar çizgisi dışında olan B harfli ile gösterilen bölüm için tapu iptali ve davacılar adına tescili, kıyı kenar çizgisi içi tarla olan kısım olan ve B1 harfi ile gösterilen alan için tazminat talep ettiklerini, 25.05.2021 tarihli dilekçesinde ise B2, B3 ve B4 olarak gösterilen kısımlardaki haklarından feragat ettiklerini bildirerek davalarının kabulünü talep etmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili 31.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde; İznik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/213 Esas sayılı dosyasında tapunun iptali ile adlarına tescili istemiyle açılan dava hak düşürücü süreden reddedildiği, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğinden öncelikle kesin hüküm itirazında bulunarak, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun (3402 sayılı Kanun) 12 inci maddesinin 3 No.lu alt bendi gereği hak düşürücü sürenin geçtiği, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından özel mülkiyete konu olamayacağını belirterek tazminat ve kamulaştırmasız el atmadan kaynaklı gerektirecek bir durum bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, 14.04.2021 tarihli cevap dilekçesinin ıslahı ile tapu iptali ile tescil davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini belirterek davanın zamanaşımı yönünden öncelikle reddi ile kabul görmemesi hâlinde esastan reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının talebi dikkate alınarak hükme esas alınan fen bilirkişisi raporunda (B) harfi ile gösterilen kısma ilişkin davanın kesin hüküm, (B1) harfi ile gösterilen kısımdaki tazminat talebi yönünden zamanaşımı nedeniyle reddi ile (B2), (B3), (B4) harfleriyle gösterilen kısımdaki taleplerini ise feragat nedeniyle reddine, kamulaştırmasız el atma talebinin ise esastan reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın 74.616,00 m²lik kısmının davacılar murisi adına tapusu olmasına rağmen kadastro çalışmaları sırasında hiçbir kamulaştırma işlemi yapılmaksızın doğrudan memur hatası yapılarak Hazine adına tescil edildiği ve geçerli bir neden olmaksızın yapılan tescil işleminin yolsuz olduğu ve yolsuz tescile dayalı açmış oldukları iş bu dava ile kesinleşen tapu iptali davasının kadastro tespitine dayalı açıldığından konusunun farklı olması nedeniyle kesin hükümden bahsedilemeyeceği gibi Kanun ve yargısal içtihatlar gereği yolsuz tescile dayalı olarak açtıkları tazminat talebine de zamanaşımı süresinin işlemeyeceği hâlde mahkemece usûl ve yasaya aykırı şekilde makul sürenin geçtiğinden bahisle zamanaşımı nedeniyle tazminat isteminin reddine karar verilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacılar tarafından bildirilen maddi vakıalara göre davacıların açtığı tapu iptali ile tesciline ilişkin davanın hukukî nitelendirilmesinin kadastodan önceki nedenlere dayalı açıldığının kabulüyle iş bu dava ile aynı konuda açılan ve kesinleşen İznik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/213 Esas, 2016/286 Karar sayılı davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kararı nedeniyle kesin hüküm bulunduğundan davanın reddi kararının doğru olduğu gibi davacıların tazminat istemli açtıkları davanın da davalı Hazine vekilince süresinde zamanaşımı iddiasında bulunulduğunun kabulü ile kadastro tespitinin kesinleşme tarihi olan 13.02.1976 tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtiği göz önünde tutularak zamanaşımı nedeniyle reddi kararının sonucu itibarıyla doğru olduğundan davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz diilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın 74.616,00 m²lik kısmının kadastro çalışmaları sırasında davacılar murisini adına tapusu olmasına rağmen kadastro çalışmaları sırasında hiçbir kamulaştırma işlemi yapılmaksızın doğrudan memur hatası yapılarak Hazine adına tescil edildiği ve geçerli bir neden olmaksızın yapılan tescil işleminin yolsuz olduğu ve yolsuz tescile dayalı açmış oldukları iş bu dava ile kesinleşen tapu iptali davasının kadastro tespitine dayalı açıldığından konusunun farklı olması nedeniyle kesin hükümden bahsedilemeyeceği gibi Kanun ve yargısal içtihatlar gereği yolsuz tescile dayalı olarak açtıkları tazminat talebine de zamanaşımı süresini işlemeyeceği hâlde mahkemece usûl ve yasaya aykırı şekilde makul sürenin geçtiğinden bahisle zamanaşımı nedeniyle tazminat isteminin reddine karar verilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararına karşı tapılan istinaf başvurusunu esastan reddi kararının kaldırılmasın talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 – 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
3. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
4. Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; mahkeme kararı ile Hazineden satın alarak 26.02.1952 tarihli ve 101 sıra No.suyla murisleri adına oluşan tapunun 1976 yılında kesinleşen genel kadastro çalışmaları sırasında adlarına revizyon görmeyerek 39 ada 31 parsel olarak Hazine adına tespit ve tescil gördüğü, İznik Asliye Hukuk Mahkemesinde kadastro tespitinin iptali ile tapunun adlarına tescili istemi ile açtıkları 2001/213 Esas, 2001/286 Karar sayılı dosyasında 3402 sayılı Kanun’un 12 nci maddesinin 3 üncü fıkrası gereği kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddine ilişkin karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onandığı, karar düzeltme talebi reddedilerek 09.12.2004 tarihinde kesinleştiği, murislerinin geçerli tapusu olmasına rağmen memur hatası yapılarak adlarına revizyon görmediğinden yolsuz tescile dayalı olarak davalı Hazine adına tescil edilen 39 ada 31 parselin kıyı kenar çizgisi içinde kalmayan 10.005,67 m²lik kısmının tapusunun iptali ile adlarına tescili ile kıyı kenar çizgisi içinde kalan 37.061,67 m²lik kısımda mülkiyet hakları ihlâl edildiğinden 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesine dayanan tazminat ile davalı idarece kamulaştırma yapmadan el atılması hâlinde kamulaştırmasız el atmaya dayanan tazminat taleplerine dayanan eldeki davanın 19.11.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
3. 6100 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi gereğince; maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukukî nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hâkime aittir.
4. Davacıların dava dilekçesi ile yargılama sırasında ileri sürdükleri maddi vakıalara göre tapu kaydının iptali ile adlarına tescili istemine ilişkin açtıkları davanın kadastro tespiti öncesi nedenlere dayandığı ve bu nedenle de tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen İznik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/213 Esas, 2001/286 Karar sayılı kararı nedeniyle iş bu taleplerinin kesin hüküm bulunduğundan bahisle reddedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesine (eski 125 inci md.) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiştir.
6. Buna göre; yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli kararı nazara alındığında 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan davalar yönünden 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesini etkili hâle getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içinde açılması gerekmektedir. Eldeki dava 19.11.2015 tarihinde açılmış olup makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından ve davalı Hazine vekili süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğundan ilk derece mahkemesince tazminat istemli davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmamıştır.
7. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usûl ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.