Yargıtay Kararı 5. Ceza Dairesi 2020/3757 E. 2023/3452 K. 27.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/3757
KARAR NO : 2023/3452
KARAR TARİHİ : 27.03.2023

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi

SUÇ : Basit zimmet
HÜKÜM : Eylemlerin zincirleme nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu kabulüyle mahkumiyet

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (6723 sayılı Kanun) 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (5320 sayılı Kanun) 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesince temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrasınca temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi uyarınca temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereğince temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının, 20.12.2012 tarihli ve 2012/67807 Soruşturma, 2012/22934 Esas, 2012/1395 numaralı iddianamesiyle sanık hakkında basit zimmet suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 247 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılması ve aynı Kanun’un 53 üncü maddesi gereğince hak yoksunluğuna karar verilmesi talebiyle kamu davası açılmıştır.
2.Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 06.02.2015 tarihli ve 2013/7 Esas, 2015/29 sayılı Kararı ile sanık hakkında zincirleme nitelikli zimmet suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 247 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 43 üncü maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesi ve 53 üncü maddesinin birinci ile beşinci fıkraları uyarınca 6 yıl 21 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyizi, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğine, sübutu halinde eylemin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağına ve resen gözetilecek sebeplere ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Sanığın suç tarihlerinde … Antalya Bölge Müdürlüğünün sistemler yönetimi birim şefi olarak görev yaptığı, bir başka ifadeyle saymanlık yaptığı, …’ın paralarının uhdesinde bulunduğu, bu paraları borçlulardan tahsil etmek ve … hesabına yatırmak görevinin bulunduğu, ancak şüphelinin bu görevlerini suistimal ederek … adına topladığı paraları kasaya veya …’ın banka hesabına yatırmayarak, … ile ticari ilişkisi olan firmalara ödeme yapılmış gibi gösterip uhdesine alarak, kasadan ve hesaplardan belgesiz şekilde para çekerek, belge ile desteklenmeyen harcırah alarak ve personele ödendiği belirtilen harcırah bedellerini personellere ödemeyip haksız mal edinerek suça konu 312.839,47 TL’yi zimmetine geçirdiği ve resmi kurumlar nezdinde 23.075,98 TL tutarında gecikme ve idari para cezaları ödenmesine sebep olduğu iddiasıyla basit zimmet suçundan kamu davası açıldığı ve zincirleme nitelikli zimmet suçundan cezalandırılması yoluna gidildiği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Mülga 2908 sayılı Dernekler Kanunu’nun 71 inci maddesinde “Türkiye … Derneği ile Türk Hava Kurumunun mal ve paraları Devlet malı sayılır. Bunlara karşı suç işleyenler Devlet memuru gibi cezalandırılır” hükmünün bulunduğu, bu düzenlemeye göre sanığın eylemlerinin zimmet suçunu oluşturabileceği, ancak 23.11.2004 tarihli ve 25649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda Türkiye … Derneği ile Türk Hava Kurumunun mal ve paralarına karşı suç işleyenlerin devlet memuru gibi cezalandırılacağına ilişkin düzenlemenin bulunmadığı, bu düzenlemenin yerine tüm kamuya yararlı dernekleri kapsayacak şekilde anılan Kanun’un 27 nci maddesinin yedinci fıkrası ile “Kamu yararına çalışan derneklerin mallarına karşı suç işleyenler Devlet malına karşı suç işlemiş gibi cezalandırılır” hükmüne yer verildiği ve ayrıca 32 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ile de “Her ne suretle olursa olsun kendisine tevdi olunan derneğe ait para veya para hükmündeki evrak, senet veya sair malları kendisinin veya başkasının menfaatine olarak sarf veya istihlâk veya rehneden veya satan, gizleyen, imha, inkâr, tahrif veya tağyir eden yönetim kurulu başkanı ve üyeleri veya denetçiler ile derneğin diğer personeli Türk Ceza Kanunu’nun güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır. Ayrıca, mahkeme yargılama sırasında sanıkların, organlardaki görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılmasına da karar verebilir” şeklinde düzenleme yapıldığı,
Buna göre; dernekler kamu yararına faaliyette bulunsalar da, birer özel hukuk tüzel kişisi olmaları ve bu şekilde örgütlenmeleri nedeni ile işlem ve eylemlerinin Anayasa’nın 123 üncü maddesinin ikinci fıkrası ve 128 inci maddesinde belirtilen genel idare esaslarına tabi olmaması, bu sebeple de çalışanlarının da özel bir yasa hükmü bulunmadan bu rejime tabi kılınamayacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, kamu yararına çalışan derneklerin ve bu kapsamda Türkiye … Derneğinin kamu hizmeti yürüttüğünün de kabul edilemeyeceği, yasa koyucunun bu konuda iradesini açıkça ortaya koyarak mevcut Yasa’da kamu görevlisi sayılacaklarına ilişkin bir hükme de yer vermediğinden çalışanlarının kamu görevlisi gibi cezalandırılmalarının mümkün olmadığı, şayet yasa koyucunun amacının aksi yönde olması halinde, tıpkı 5237 sayılı Kanun’un 235 inci maddesinin beşinci fıkrası, 236 ncı maddesinin birinci fıkrası, 252 nci maddesinin sekizinci fıkralarında belirtildiği şekilde özel olarak kamu yararına çalışan derneklerle ilgili de zimmet suçu yönünden hüküm getirebileceği halde bu yola gitmediği, bir başka anlatımla, zimmet suçu yönünden böyle bir hükmü benimsemediği, 5237 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak kıyasa yol açacak şekilde aynı Kanun’un 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin de aleyhe yorumlanamayacağı, kanunilik ilkesi gereği kanunla belirlenmesi gereken dernek çalışanlarının ceza hukuku anlamında hukuki statülerinin, yorum yoluyla kamu görevlisi olarak nitelendirilemeyeceği, içtihatlarla belirlenemeyeceği,
Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 22.10.2013 tarihli ve 2012/1275 Esas, 2013/419 sayılı Kararı ve yukarıdaki açıklamalar ışığında zimmet suçunun kamu görevlileri ile özel yasalarında kamu görevlisi gibi cezalandırılacakları öngörülen kişiler tarafından işlenebileceği, suç tarihi itibarıyla 5253 sayılı Kanun’da Türkiye … Derneği görevlilerinin veya dernek malına karşı suç işleyenlerin kamu görevlisi gibi cezalandırılacağına dair bir düzenleme bulunmaması nedeniyle sanığın zimmet suçunun faili olamayacağı, sübut bulan eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 155 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı ve hükümden sonra 24.10.2019 tarihinde 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26 ncı maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 253 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine eklenen alt bentler arasında yer alan ve 5237 sayılı Kanun’un 155 inci maddesinin ikinci fıkrasında tanımı yapılan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 254 üncü maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253 üncü maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten

sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
UYAP sisteminden yapılan sorgulamada; 08.04.2016 tarihli iddianame ile Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/360 Esas sayılı dosyasına kayden görülen kamu davasında da sanığın aynı görevi sırasında kuruma ait paraları uhdesinde geçirdiği iddiasıyla hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan yargılama yapıldığı, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi bakımından 5271 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer aldığı şekilde hukuki ve fiili bağlantı bulunması nedeniyle akıbetinin araştırılması ve mümkünse davaların birleştirilmesi, kesinleşmesi veya birleştirme olanağının ortadan kalkması durumunda ise, asılları veya onaylı örnekleri bu dosya arasına konularak birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre, hukuki kesinti, zincirleme suç ve mahsup hükümleri de nazara alınmak suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanık hakkında hesap hatası sonucu netice cezanın 7 yıl 9 ay 22 gün yerine, 6 yıl 21 ay 22 gün olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini,
Yüklenen suçu 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Kanun’un 53 üncü maddesinin uygulanması sırasında bu bentteki hak ve yetkilerin tamamını kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde sadece “KAMU GÖREVİNDEN YASAKLANMASINA” şeklinde sınırlı uygulama yapılması ile 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “… cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir” şeklindeki düzenlemeye göre hak yoksunluğu süresinin hükmedilen 6 yıl 21 ay 22 gün hapis cezasının yarısından az olamayacağı nazara alınmadan 2 yıl olarak belirlenmesi,
Hukuka aykırı bulunmuştur.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 06.02.2015 tarihli ve 2013/7 Esas, 2015/29 sayılı Kararına yönelik sanık müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi ve 326 ncı maddesinin son fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy çokluğuyla BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
27.03.2023 tarihinde karar verildi.

(Karşı Oy)

KARŞI OY

Sanık …’in sübut bulan eyleminin zimmet suçunu oluşturduğu ve mahkemece bu yönde yapılan kabulün isabetli olduğu gerekçesiyle yüksek çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Şöyle ki;
5237 sayılı TCK’nın 247. maddesinde düzenlenen zimmet suçunun failinin “kamu görevlisi” olması suçun ön koşulu olarak kabul edilmiştir. Burada 765 sayılı TCK da yer alan memur tanımının doğurduğu sakıncaları gidermek amacıyla bu kavramı da kapsayan kamu görevlisi tanımına yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın getirdiği yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü işin bir “kamusal faaliyet” olmasıdır.
Kamusal faaliyet “Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
TCK’nın 6/1-c maddesi uyarınca “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişinin” kamu görevlisi olarak anlaşılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Kamu görevlisi tanımının, idare hukukundaki memur kavramı ile eş anlamlı olduğunun kabulü halinde, bütün devlet görevlilerini ceza kanunu uygulamasında kamu görevlisi sayma şeklinde çok fazla genişletici bir yorumun söz konusu olacağı, ancak kamu görevlisi faaliyetlerini yalnızca devlete bağlı kurumlarda çalışanların yürüttüğü hizmeti esas almak suretiyle sınırlamanın da bu tanımın kapsam ve alanını son derece daraltacağı açıktır.
TCK’nın 6/1-c maddesinde yer alan katılan kişi ibaresinden hareketle kamu görevlisi ve kamusal faaliyetin tespitinde kişinin kamu ile olan subjektif ilişkisine değil, yaptığı görevin objektif olarak kamusal faaliyete ilişkin bir görev olup olmamasına veya faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi durumuna bakılmalıdır.
Kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddi karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
Somut olayımızda da, sanığın Türkiye … Derneği Antalya Bölge Müdürlüğünde sistemler yönetimi birim şefi olarak görev yaptığı ve bu derneğin tüm işlemlerinin kamusal faaliyet niteliği taşıdığında bir tereddüt yoktur.
5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 27. maddesinde kamu yararına çalışan dernekler ile ilgili düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı Yasa’nın 27/6. maddesinde Türkiye … Derneği’nin tüzüğünü onaylamaya Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu (2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı KHK’nın 19 uncu maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir), 27/son maddesinde ise, kamu yararına çalışan derneklerin mallarına karşı suç işleyenlerin devlet malına karşı suç işlemiş gibi cezalandırılacağı hükümleri yer almaktadır.
Aynı Yasa’nın 15/01/2009 tarihinde eklenen 27/A maddesinde ise, Türkiye … Derneği “Uluslararası anlaşmalara göre tayin edilen nitelik ve duruma göre merkezinde genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kurulu, şubelerinde genel kurul ve yönetim kurulu oluşturulması şartıyla tüzüğünde belirlenen şekilde teşkilatlanır ve yönetilir. …’ın iş ve işlemleri, kanunların verdiği görev ve yetkilere, tüzüğüne ve yönetim kurulunca çıkarılan yönetmeliklere göre yürütülür” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre, Türkiye … Derneği açısından uluslararası anlaşmalara göre verilen görevler, atfedilen özel önem, kanunların verdiği görev ve yetkiler uyarınca yürütülen iş ve işlemler söz konusu olmaktadır.
Türkiye … Derneği kamu yararına çalışan dernek vasfında olmakla beraber, 19/02/2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ve Bakanlar Kurulunca onaylanan ve keza 26.04.2022 tarihinde değişikliğe uğrayan Tüzüğünün 4. maddesinde hukuki statüsü, temel ilkeleri, 5. maddesinde kurumsal yönetim ilkeleri, 6. maddesinde kuruluş amacı, 7. maddesinde ise görevleri ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.
Mülga 2908 sayılı Dernekler Yasası’nın 71. maddesinde; Türkiye … Derneğinin mal ile paralarına karşı suç işleyenlerin devlet memuru gibi cezalandırılacağı hükmü bulunmaktadır.
2004 yılında yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda ise, aynı hüküm yer almamaktadır. Ancak, yukarıda belirtildiği gibi 5237 sayılı TCK’nın 6/1-c maddesi ile genel hükümler içerisinde yer alacak şekilde kamu görevlisi tanımı getirilmiş olup, bu tanımın olayımızda gözetilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öğretide kamusal faaliyetten söz edebilmek için ortada toplum adına bir hizmetin bulunması, hizmetin kuruluşunun yasaya veya siyasi bir iradeye dayanması ve hizmetin yürütülmesinde kamu erkinin otoritesinin kullanılmasının gerektiğinden söz edilmektedir. Türkiye … Derneğinin hukuki statüsü, amacı ve görevleri göz önüne alındığında bu unsurların tamamının mevcut olduğu ve bu sebeple yürüttüğü faaliyetlerin kamusal faaliyet olarak kabul edilmesi gerektiği zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
5253 sayılı Dernekler Yasası’nın 32/1-f maddesinde derneklere ait para, evrak, senet ve sair mallara karşı suç işleyen kişilerin Türk Ceza Kanunu’nun güveni kötüye kullanma suçunun hükümlerine göre cezalandırılacağı hükmü mevcut olmakla birlikte, somut olaylara bağlı olarak kamuya yararlı derneklerin ayrı,Türkiye … Derneği, Türk Hava Kurumu’nun ayrı ve bunların dışında kalan derneklerin, bu derneklerdeki görevlilerin hukuki konum ile statülerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Burada 5237 sayılı TCK’nın 5. maddesi üzerinde de durulmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 5. maddesinde özel kanunlarla ilişki, 6/1-c maddesinde ise, kamu görevlisi tanımı yer almaktadır. Her iki tanım ve düzenleme 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5253 sayılı Dernekler Kanunu ise 04/11/2004 tarihinde yani 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden önce kabul edilmiştir.
Bu itibarla, 5237 sayılı Kanun’da yer alan kamu görevlisi tanımının öncelikle gözetilip, uygulanmasına yasal bir engel bulunmadığı görülmektedir.
Dernekler Yasası’nda yer alan özel düzenleme uyarınca; dernek yönetici ve çalışanlarının olağan durumlarda zimmet suçunun faili olamayacakları ancak kamusal faaliyet söz konusu olduğunda buna bağlı olarak kamu görevlisi sıfatı nazara alınarak zimmet suçunun faili olacakları nazara alınmalıdır. Aksine kabul halinde, kamuya yararlı dernekler ve hatta bu dernekler içerisinde tamamen özel bir konumda bulunan Türkiye … Derneği’nin diğerlerinden hiçbir farkı kalmayacaktır.
5728 sayılı Yasa ile bazı Yasalarda yer alan “memur” kavramı “kamu görevlisi” şeklinde dönüştürülmüştür. Ancak, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda böyle bir ibare bulunmadığı için kamu görevlisi olarak dönüştürme yapılması gerekmediği gibi buna imkan da bulunmamaktadır.
Burada Türkiye … Derneği ile ilgili özel düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 27/A maddesi Türkiye … Derneğinin özel konum ve statüsünü açıkça ortaya koymaktadır. Yine, Türkiye … Derneğinin Tüzüğü bu hususları destekleyen düzenlemeler içermektedir.
2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca Türkiye … Derneğinin izin almadan yardım toplama yetkisi muafiyeti bulunmaktadır.
4123 sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun’un 3. maddesinde “tabii afet nedeniyle özel ve kamu kuruluşları ile kişiler tarafından toplanan yiyecek, içecek, giyecek, tabii yardım, çadır ve diğer her türlü taşınır mallar …’a aktarılır” ibaresi yer almaktadır.
1606 sayılı Bazı Dernek ve Kurumların Bazı Vergilerden Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına İlişkin Kanun’un 1 ve 3. maddelerine göre Türkiye … Derneğinin tüm vergi, harç, resim, hisse, fon, hazine hissesi ve inhisar resminden muaf olduğu anlaşılmaktadır.
5624 sayılı Kan ve Kan Ürünleri Kanunu’nun 5. maddesinde Türkiye … Derneği’ne bölge kan merkezi ve kan bağışı merkezi açma görev ve yetkisi verildiği yer almaktadır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 43. maddesinde Türkiye … Derneği ile ilgili özel düzenleme yer almaktadır.
Tüm bu düzenlemeler Türkiye … Derneğinin uluslararası anlaşmalar, kanunlar çerçevesinde yürüttüğü görevlerin tamamen kamusal faaliyet çerçevesinde kabulünü gerekli ve zorunlu kılmaktadır.
Esasen Türkiye … Derneğinin bir kamu kurumu hüviyeti taşıdığı ancak, uluslararası düzenlemeler ve uluslararası …/Kızılhaç hareketleri ile birlikte ve işbirliği içerisinde görev yapmasına bağlı olarak siyasi iradeden bağımsız ancak özerk olarak teşkilatlanması yoluna gidildiği görülmektedir.
Tüzüğüne göre; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Türkiye … Derneğinin onursal başkanıdır ve Cumhurbaşkanının yüksek himayeleri altındadır. Derneğin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ve Silahlı Kuvvetlerin istek ile talebi üzerine halka yardım etme, hastane açma, sağlık ekibi bulundurma ve daha bir çok kamu hizmeti niteliği taşıyan görevleri, keza ulusal ve uluslararası görevleri bulunmaktadır. Bu görevlerin yürütülebilmesi için Türkiye … Derneğine kamu kaynakları da aktarılmakta, ilgili bakanlıklarla koordineli çalışmaktadır.
Türkiye … Derneği Tüzüğünün 66 ve 68. maddelerine göre hükümet, özel idare ve Belediyeler ile diğer resmi ve özel kuruluşlarca kanunlara göre …’a tahsis edilmiş gelirler, afet, hazırlık ve müdahale faaliyetleri sonucunda yeniden temel afet malzemelerinin stoklanması için devlet tarafından aktarılacak kaynaklar …’ın gelirleri arasında sayılmıştır.
Tüm bu hususlara göre, Türkiye … Derneğinin yürüttüğü faaliyetlerin kamusal faaliyet niteliği taşıması, kamu kaynaklarının kullanılması, bu derneğin yüklendiği görevlerin büyük bir kısmının yasalarla verilmesi, ayrıca görevlerinin tamamının toplum için büyük önem arzetmesi, Tüzüğünün Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması, Dernekler Kanunu’nun 27/A maddesinde özel konum ve statü belirlenerek uluslararası anlaşmalar dahilinde görev yaptığının kabul edilmesi, yine aynı Kanun’un 27/son maddesine göre, …’ın mal ve paralarına karşı suç işleyenlerin devlet malına karşı suç işlemiş gibi cezalandırılmaları gerektiğinin kabul edilmesi gözetildiğinde, Türkiye … Derneğinde görev yapan yönetici ve çalışanların kamu görevlisi tanımı içine girdikleri ve zimmet suçunun faili olabilecekleri sonucuna ulaşılmaktadır. Bu kişilerin kamu görevlisi gibi cezalandırılacakları şeklinde özel düzenlemeye gerek bulunmamaktadır. Zira, Dernekler Yasası’ndan sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 5. maddesi uyarınca genel hükümlerin özel kanunlara da uygulanabileceği, TCK’nın 6/1-c maddesinde yer alan kamu görevlisi tanımının da genel bir düzenleme olarak somut olayımıza uygulanmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Buna bağlı olarak, 2908 sayılı Yasa’nın 71/son maddesi ve Türkiye … Derneğinin önceki Tüzüğünün 18/2. maddesine benzer özel düzenlemelerin bulunmamasının bu dernekte görev yapan yönetici ve çalışanlarının kamu görevlisi niteliği taşımalarına bir etkisi bulunmadığı, yeni yasal düzenlemelerde genel hükümlere yer verildiği, tekrardan kaçınılması açısından ayrıca bu şekilde bir düzenlemeye gerek duyulmadığı, aksi halde her özel yasada bu şekilde düzenlemelere yer verilmesi gerekeceği, 5237 sayılı TCK’nın 6/1-c maddesi ile 5253 sayılı Dernekler Yasası’nın 27 ve 27/A maddeleri gözetildiğinde, bu kişilerin kamu görevlisi olarak kabul edilmeleri gerektiği ve bunun sonucunda zimmet suçunun faili olabilecekleri sonucuna varılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 22.10.2013 tarihli ve 2012/1275 Esas, 2013/419 sayılı Karara konu olayda suç tarihinin 01.01.2009 tarihi öncesi olduğu dikkate alınmalıdır.
Keza, Dairemiz kararlarında da 5252 sayılı Yasa’nın geçici 1. maddesi uyarınca TCK’nın 6/1-c maddesinin ancak 01/01/2009 tarihinden itibaren özel yasalarda uygulanabileceği nazara alınarak, suç tarihine göre bir ayrıma gidilmiştir. Buna bağlı olarak suç tarihi 01/01/2009 sonrasına ait olan birden çok kararda Türkiye … Derneğinde görev yapan yönetici ve çalışanların zimmet suçunun faili olabileceği kabul edilmiştir.
Belirttiğim tüm bu nedenlerden dolayı sanık …’in eylemlerinin zimmet şeklinde kabul edilmesi gerektiğinden ve yerel mahkemenin bu yöndeki kabulü usul ve yasaya uygun olduğundan çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.