Yargıtay Kararı 5. Ceza Dairesi 2020/375 E. 2023/1165 K. 14.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/375
KARAR NO : 2023/1165
KARAR TARİHİ : 14.02.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi

SUÇ : Zimmet
HÜKÜM : Mahkûmiyet

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesince temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrasınca temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi uyarınca temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereğince temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 23.11.2001 tarihli, 2001/60696 Hazırlık numaralı ve 2001/2226 sayılı İddianamesiyle sanık hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (765 sayılı Kanun) 202 nci maddesinin birinci fıkrası ve 219 uncu maddesinin son fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin, 17.03.2003 tarihli, 2001/383 Esas, 2003/61 sayılı Kararı ile sanık hakkında zimmet suçundan 765 sayılı Kanun’un 202 nci maddesinin birinci fıkrası, 80 inci ve 59 uncu maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay ağır hapis cezası ve 1.180 TL ağır para cezası ile cezalandırılması ile hak yoksunlukları uygulanmasına karar verilmiştir.
Kararın, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 11.07.2005 tarihli, 2004/95 Esas ve 2005/16730 sayılı Kararı ile 765 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılması nedeniyle lehe kanun değerlendirmesi yapılması için bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde 27.12.2005 tarihli ve 2005/360 Esas, 2005/416 sayılı Kararı ile sanık hakkında zimmet suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 247 nci maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü ve 62 nci maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci ve beşinci fıkraları uyarınca hak yoksunlukları uygulanmasına karar verilmiştir.
Kararın, sanık müdafii ile katılan vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 10.04.2007 tarihli ve 2006/11234 Esas, 2007/2734 sayılı Kararı ile kooperatifin tüzel kişilik kazanıp kazanmadığı araştırılmadan hüküm kurulması sebebiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde 06.12.2007 tarihli ve 2007/208 Esas, 2007/344 sayılı Kararı ile sanık hakkında zimmet suçundan 5237 sayılı Kanun’un 247 nci maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü ve 62 nci maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci ve beşinci fıkraları uyarınca hak yoksunluklarına hükmolunmuştur.
Kararın, sanık ve müdafii tarafından temyizi üzerine Dairemizin 03.07.2012 tarihli ve 2009/7568 Esas, 2012/7685 sayılı Kararı ile esas hakkında mütalaanın verildiği son oturumda müdafiin katılımı sağlanmadan davanın yokluğunda sonuçlandırılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, kabule göre de; iddianame ile 775.964,606 TL paranın sanıklar tarafından zimmete geçirildiğinden bahisle kamu davası açılmış olması karşısında bilirkişi raporunda belirtilen 1416 TL zimmet miktarının tamamı ile ilgili olarak ayrı bir dava açılmadan karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi, sanık lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı Kanun’un 212 nci maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, makbuz ve belgeyi gerçeğe aykırı olarak düzenlediği kabul edilen sanığın eyleminde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkümiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe kanunun belirlenmesi gerektiğinin nazara alınmaması, eylemin zincirleme nitelikli zimmet suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, 5237 sayılı Kanun’un 248 inci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması, 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendindeki hakların tümünü koşullu salıverilme tarihine kadar kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi, ile 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin beşinci fıkrası uygulanırken yasal ve yeterli gerekçe göstermeden hak yoksunluğu süresinin üst sınırdan tayin edilmesi nedenleriyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde 27.11.2012 tarihli ve 2012/302 Esas, 2012/353 sayılı Kararı ile sanık hakkında zimmet suçundan 5237 sayılı Kanun’un 247 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 43 üncü, 248 nci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi ve 62 nci maddesi uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci ve beşinci fıkraları uyarınca hak yoksunlukları uygulanmasına karar verilmiştir.
Kararın, sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Dairemizin 15.05.2014 tarihli ve 2013/16790 Esas, 2014/5485 sayılı Kararı ile sanık savunmaları kapsamında eksik hususların tamamlanarak yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması, kabule göre de; 5237 sayılı Kanun’un 249 uncu maddesinin uygulanmaması ve aynı Kanun’un 53 üncü maddesinin beşinci fıkrasının sınırlı uygulanması sebepleriyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde 29.03.2016 tarihli, 2014/334 Esas ve 2016/164 sayılı Kararı ile sanık hakkında zimmet suçundan 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereği beraat kararı verilmiştir.
Kararın, katılan vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 09.07.2018 tarihli ve 2016/8147 Esas, 2018/5203 sayılı Kararı ile “… Konut Yapı Kooperatifi başkanı olan sanığın, suç tarihlerinde; …’a çim bakımı ve sulamasıyla ilgili olarak 250 TL ödediği halde, 400 TL ödenmiş gibi belge düzenlemek suretiyle bakiye 150 TL’yi, kooperatif gideri olarak gösterilen …’a ait 16 TL’lik telefon fatura bedelini ve kooperatifin devir teslimi esnasında kasada bulunması ve yeni yönetime teslim edilmesi gereken ancak devredilmeyerek suç duyurusundan sonra bankaya yatırdığı 147,21 TL’yi zimmetine geçirdiği ve bütün bu eylemlerinin zincirleme biçimde nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu nazara alınmadan, yetersiz, çelişkili ve dosya kapsamına uygun olmayan son bilirkişi heyeti raporunun sonuç bölümündeki önceki raporun soyut değerlendirmelerden ibaret kaldığını belirten düşünce esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde temyiz incelemesine konu karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi; zimmet kastıyla hareket etmediği, zamanaşımı süresinin dolduğu, mahkemenin nitelikli zimmet suçunun oluştuğuna ilişkin kabulü ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının doğru olmadığı, tanık beyanlarının değerlendirilmediği hususlarına ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Mahkemece; kooperatif yönetim kurulu başkanı olan sanığın suç tarihlerinde çim bakımı ve sulamasıyla ilgili olarak 250 TL ödediği halde 400 TL ödenmiş gibi belge düzenlemek suretiyle bakiye 150 TL’yi, kooperatif gideri olarak gösterilen 16 TL’lik telefon fatura bedelini ve kooperatifin devir teslimi esnasında kasada bulunması ve yeni yönetime teslim edilmesi gereken ancak devredilmeyerek suç duyurusundan sonra bankaya yatırdığı 147,21 TL’yi zimmetine geçirdiği kabul edilerek zincirleme nitelikli zimmet suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Lehe Kanun’un tespiti sırasında zimmete konu miktarın, 765 sayılı Kanun’un 219 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre pek hafif nitelikte olduğu, bu madde uyarınca cezasında 2/3 oranında indirim yapılması gerektiği ve bu durumda 5237 sayılı Kanun’un 212 nci maddesi gereğince hem zimmet hem de sahtecilik suçlarından hüküm kurulacak olması da nazara alındığında 765 sayılı Kanun’un lehe olacağı gözetilmeden, hafif kabul edilerek 1/2 oranında indirim yapılması suretiyle lehe Kanun’un hatalı olarak belirlenmesi sonucu fazla ceza tayini,
765 sayılı Kanun’un 202/1-2, 80, 219/3, 202/3, 59, 5237 sayılı Kanun’un ise 247/1-2, 249, 43, 248/2-2 nci cümle ve 62 nci maddelerinin bu sıra dahilinde uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanık hakkındaki sonuç cezanın hesap hatası sonucu 2 yıl 7 ay 6 gün yerine, 2 yıl 7 ay 15 gün şeklinde fazla belirlenmesi,
Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 20.09.2011 tarihli ve 2011/5-104 Esas, 2011/183 sayılı Kararında belirtildiği üzere 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin beşinci fıkrasının uygulanmamasının ya da sınırlı uygulanmasının kazanılmış hak niteliğinde olduğu ve 27.11.2012 tarihli sanık aleyhine temyiz bulunmayan hükmün Dairemizin 15.05.2014 tarihli ilamıyla kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla bozulduğu nazara alınarak, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince hak yoksunluğuna hükmedilirken 1412 sayılı Kanun’un 326 ıncı maddesinin son fıkrası uyarınca kooperatif yöneticiliği yapma hakkından yoksun bırakılmasına hükmedilmesi gerekirken, 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki tüm hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi,
Hukuka aykırı görülmüştür.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin, 11.03.2019 tarihli ve 2018/515 Esas, 2019/100 sayılı Kararına yönelik sanık müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi ve 326 ncı maddesinin son fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
14.02.2023 tarihinde karar verildi.