YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/10323
KARAR NO : 2015/16767
KARAR TARİHİ : 27.11.2015
Tebliğname No : KYB – 2015/287518
Görevi kötüye kullanma suçundan sanık A.. Ö..’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257/1, 43/1, 62/1 ve 50/1. maddeleri gereğince 10.110,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/03/2014 tarihli ve 2012/213 Esas, 2014/198 sayılı Kararının,
Dosya kapsamına göre;
1-Somut olayda 5237 sayılı Kanunun 257/1. maddesi gereğince hükmedilen 9 ay hapis cezasından, aynı Kanunun 43/1. maddesi gereğince yapılan artırım neticesinde, 11 ay 7 gün hapis cezası yerine, 13 ay 15 gün hapis cezasına hükmedildiği, bu hatayı takiben anılan Kanunun 62. maddesi gereğince yapılan indirim neticesinde de 9 ay 11 gün hapis cezası yerine, 11 ay 7 gün hapis cezasına hükmedildiği ve 50/1. madde gereğince paraya çevirme işlemi neticesinde de, 8.430,00 TL. yerine, sanık aleyhine olacak şekilde 10.110,00 Türk lirası adli para cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
2-Sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 250 ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılması için iddianameyle kamu davası açıldığı halde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma tanınmadan, 5237 sayılı Kanununun 257 maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesinde,
3- 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3. maddesinin e fıkrasında, soruşturma izni yetkisinin, Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakana ait olduğunun belirtildiği, yine anılan maddenin son cümlesinde ise, “Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu merciden istenir.” şeklinde düzenleme bulunduğu, somut olayda sanığın eyleminin zincirleme görevi kötüye kullanma suçu kapsamında olduğundan bahisle anılan Kanunun 2, 3-h ve 3-son maddeleri gereğince yargılamaya devam olunabilmesi için durma kararı verilmesini müteakip soruşturma izni alınması gerektiğinin gözetilmemesinde,
4- 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 10. maddesindeki “Bu Kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır” şeklindeki düzenleme karşısında, sanık hakkındaki dosyanın, diğer sanık N.O’ın yargılamasının yapıldığı Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2013/16 MD. sayılı dosyası ile birleştirilerek yargılamanın birlikte yürütülmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 04/08/2015 gün ve 94660652-105-63-3838-2015- 15862/51572 sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
Sanık hakkında uygulanan TCK’nın 257. maddesi gereğince ek savunma hakkı tanınmamış ise de, anılan maddenin uygulanması talebini içeren esas hakkındaki mütalaanın okunduğu celsede sanık ve müdafiin hazır olması nedeniyle ayrıca ek savunma alınmasının zorunlu olmadığı, yine Dairemizce de benimsenen YCGK’nın 21/09/1999, 208/205 sayılı, 11/06/1996 tarih, 129/137 sayılı, 02/05/1994 tarih 102/130 sayılı içtihatlarına göre kamu görevlilerinin özel soruşturma yöntemine tabi tutulmalarının amacının haklarında gereksiz yere dava açılmasını önlemek, kamu görevinin aksamadan yürütülmesini sağlamak olduğu, izin alınmadan soruşturulacak bir suçtan iddianame ile dava açılması ve kovuşturma aşamasına geçilmiş olması halinde, yeniden soruşturma aşamasına dönülmesi düşünülemeyeceği gibi, suçun niteliğini belirleme yetkisinin soruşturma ve iddianame tanzimi sırasında Cumhuriyet Savcısına tanınan haklardan olduğu, somut olayda da sanığın eylemlerinin 3628 sayılı Kanuna aykırılık ve irtikap suçlarını oluşturduğu iddiasıyla açılan kamu davasında suç niteliğinin değişip, irtikap suçlamasına konu eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kanısına ulaşılsa dahi, 4483 sayılı Kanuna göre soruşturma izni alınmasına gerek bulunmayıp, iddianameyle dava açılması nedeniyle yargılamaya devam edilmesi gerektiği, esasen ceza davasının konusunun iddianamede belirtilen maddi vakıalarla sınırlı olduğu, mahkemenin iddianamede yazılı hukuki nitelendirme ile bağlı bulunmadığı, değişen suç vasfına göre ek savunma hakkı vermek suretiyle hüküm kurabileceği, ayrıca dava konusu eylemler nedeniyle N.O hakkında açılan ve Dairemizin 2013/16 MD. sayılı dosyasında görülen davanın ise 25/03/2015’te karara bağlanması nedeniyle dosyaların birleştirilmesinin fiilen mümkün olmadığı anlaşıldığından, 2, 3 ve 4 no’lu sebeplere dayanan kanun yararına bozma istemlerinin REDDİNE, ancak; 5237 sayılı Kanunun 257/1. maddesi gereğince hükmedilen 9 ay hapis cezasından, aynı Kanunun 43/1. maddesi gereğince yapılan artırım neticesinde, 11 ay 7 gün hapis cezası yerine, 13 ay 15 gün hapis cezasına hükmedildiği, bu hatayı takiben anılan Kanunun 62. maddesi gereğince yapılan indirim neticesinde de 9 ay 10 gün hapis cezası yerine, 11 ay 7 gün hapis cezasına hükmedildiği ve 50/1. madde gereğince paraya çevirme işlemi neticesinde de, 8.400 TL. yerine, sanık aleyhine olacak şekilde 10.110 Türk lirası adli para cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayin olunmasında isabet görülmediğinden 1 no’lu sebebe dayanan Kanun yararına bozma istemine ilişkin ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kısmen kabulü ile Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25/03/2014 tarihli ve 2012/213 Esas, 2014/198 sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; 2 no’lu hüküm fıkrasında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen “13 ay 15 gün hapis” ibaresinin “11 ay 7 gün” olarak, TCK’nın 62. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen “11 ay 7 gün hapis” ibaresinin “9 ay 10 gün” olarak ve TCK’nın 50/1. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen “10.110 TL” ibaresinin “8.400 TL” şeklinde düzeltilmesine, infazın “8.400 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.