YARGITAY KARARI
DAİRE : 5. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/3596
KARAR NO : 2016/4266
KARAR TARİHİ : 26.04.2016
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : İcbar suretiyle irtikap
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;
CMK’nın 260/1. maddesine göre irtikap suçundan katılan sıfatını alabilecek surette zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükmün vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında 3628 sayılı Yasanın 18. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasına katılma talebinin KABULÜNE karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanık hakkında TCK’nın 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğuna ilişkin uygulamada bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bu hususta bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, somut olayın oluş şekline göre sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan davranışının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, buna göre,…Tapu Sicil Müdürü olan sanığın işlemlerdeki gecikme nedenini soran müştekiden masraf adı altında 500 TL istediği, bu talebi kabul etmiş gibi görünen müştekinin Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek aldığı talimat doğrultusunda seri numaraları tespit edilmiş paraları sanığa verdikten sonra önceden tespiti yapılmış bu paraların sanığın üzerinde yakalandığı anlaşılan olayda; 5237 sayılı TCK’nın rüşveti tanımlayan ve 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişiklik yapılıncaya kadar yürürlükte kalan 252/3. maddesinde “Rüşvet bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının (05/07/2012 tarihine kadar) rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı nazara alındığında sanığın bu şekilde görevlerinin gereklerine uygun davranması karşılığında menfaat temin etmeye çalışma şeklinde gerçekleşen eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3. maddesine uyan görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde tamamlanmış icbar suretiyle irtikap suçundan hüküm kurulması,
Kabule göre de;
TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim uygulanması sırasında hesap hatası yapılarak 2 yıl 1 ay hapis cezası yerine 1 yıl 13 ay şeklinde eksik ceza tayini,
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanık hakkında TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanması sırasında bu bentteki hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan yazılı şekilde uygulama yapılması,
Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.