Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2022/7104 E. 2022/10558 K. 19.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/7104
KARAR NO : 2022/10558
KARAR TARİHİ : 19.09.2022

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki trafik kazası nedeniyle maddi tazminat davasının usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyizi istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

K A R A R

Davacı vekili; müvekkilinin geçirdiği çift taraflı trafik kazası sonrası yaralandığını ve malul kaldığını, karşı araç sürücüsünün olayda kusurlu olduğunu, bu aracın zorunlu mali mesuliyet sigortasını yapan sigorta şirketinin poliçe kapsamında müvekkilinde oluşan maluliyet nedeniyle doğan zararı karşılamak zorunda olduğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 2.000,00 TL sürekli iş göremezlik, 500,00 TL geçici iş göremezlik, geçici bakıcı gideri 500,00 TL ve sürekli bakıcı gideri 1.000,00 TL olmak üzere toplam 4.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada toplanan delillere göre; davacının Suriye Arap Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunduğu ve Suriye Arap Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yürürlükte bulunan bir karşılıklılık anlaşmasının bulunmadığı göz önünde bulundurularak 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun’un 48.maddesi gereğince 5.000,00-TL teminatın mahkeme veznesine yatırılması için davacı vekiline 2 haftalık kesin süre verilmesine karar verildiği, belirtilen teminatın verilen kesin süre içerisinde mahkeme veznesine yatırılmaması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115/2.maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğinin ihtar edildiği, davacı vekilinin kendisine verilen kesin süre içerisinde 5.000,00-TL teminatı yatırmaması üzerine 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun’un 48. maddesinde yabancı ülke vatandaşının teminat yatırması dava şartı olarak düzenlendiğinden ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde dava şartlarının varlığının yargılamanın her aşamasında re’sen
gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda usulden reddine karar verileceğinin belirtilmesi nedeniyle davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine dair verdiği karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuş; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından; davacının 6458 sayılı Uluslararası Koruma Kanununun 63. maddesinde düzenlenen ikincil koruma kapsamında kalıp kalmadığının İzmir Valiliğinden veya İçişleri Bakanlığından sorulmadan ve davacının hukuki konumu ile ilgili varsa gerekli belgeler getirtilmeden ve davacının hukuki konumu tayin edilmeden karar verilmesi yerinde görülmemiş eksikliğin yasa kapsamında araştırılması ve değerlendirilmesi için davacının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesine HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince iadesine karar verilmiş, bunun üzerine ilk derece mahkemesince İzmir Valiliğince davacının 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 63. maddesinde düzenlenen ikincil koruma kapsamında yer almadığının bildirilmesi nedeniyle dava şartlarının mevcut olduğundan bahsetmenin mümkün olmayacağı, dava şartlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 2. fıkrasında mahkemenin diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklı olduğunun düzenlendiği, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun’un 48. Maddesinde düzenlenen yabancı ülke vatandaşının teminat yatırması dava şartının bu madde kapsamına girdiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise Mahkemenin dava şartlarının varlığını yargılamanın her aşamasında re’sen gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda davanın usulden reddine karar verileceğinin belirtildiği anlaşılmakla, açılan davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar verilmiş, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise Bölge Adliye Mahkemesince “davacı vekiline bu teminatı yatırması için Dairenin bozma kararı niteliğine göre yeniden süre verilmesine gerek olmadığının anlaşılması nedeniyle HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince” davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar sebebiyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Bu maddeye göre hakim tarafından verilen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava, dava şartı eksikliğinden HMK’nun 114/1-ğ maddesi uyarınca reddedilir.
MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır.
Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı)
anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Davacı, Suriye uyruklu olup, mahkemece davacının teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda araştırma yapıldığı, mahkemece yapılan araştırmada eksiklik olduğunu bildiren Bölge Adliye Mahkemesinin gönderme kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince işaret edilen eksikliğin de giderildiği ve bu eksikliğin giderilmesinin ardından davacının teminat yatırması gerektiğinin ortaya çıktığı, bu durumda HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı noksanlığının giderilmesi için davacıya kesin süre verilip bunun sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/1 maddesi uyarınca, dosyanın ilk derece mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 19/09/2022 tarihinde, Üye …’in karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. Ülkemizin taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre sözleşmesi 16.maddesi
../…

-4-

“1. Her mülteci, bütün Taraf Devletler’in topraklar üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve kolayca başvurabilecektir.
2. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelere müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir.
3. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkenin dışındaki Taraf Devletlerde, o ülkelerin vatandaşlarına 2. fıkrada bahsedilen konular hakkında yapılan muamelenin aynından istifade edecektir.” hükmünü içermektedir.
Ne varki ülkemize göç eden Suriyeli göçmenlerin hukuksal statüleri, mülteci ve sığınmacı konumunda olmayıp “Geçici koruma statüsün” de olduklarından MÖHUK 48/1.maddesinden doğrudan yararlanmalarında mümkün değildir. Ancak bu kişiler AHİM kararlarında da sıkça yer alan “kırılgan grup” olarak ifade edilen kişiler kapsamında değerlendirilmelidir. (MSS/Yunanistan/ Belçika kararı) Geçici koruma statüsündeki kişiler, ev sahibi ülkenin diline hakim olmadıkları gibi kendilerine destek olacak bir yapıda bulunmamakta, toplam hayatına katılmaları, büyük oranda devletin katkısı ile mümkün olmaktadır. Uluslararası koruma altına alınan bu kişiler, mülteciler gibi ve hatta onlardan daha fazla kırılgan, imkanları sınırlı, savunmasız ve özel korumaya muhtaç kimselerdir.
Somut olayda, dosya arasındaki bilgi ve belgelerden davacı … Mohammad’ın Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olduğu, kendilerine yabancı kimlik numarası verildiği, geçici koruma statüsünde oldukları, nakliye işi ile iştigal ettikleri, asgari ücretle geçindikleri, ailenin bir kısmının halen Suriye’de bulunduğu tesbit edilmiştir.
Maddi durumları da dikkate alındığında, geciçi koruma altındaki bu kişilerden teminat alınması, dava açma hakkınının orantısız bir şekilde sınırlandırılması dolayısı ile mahkemeye erişim hakkının ihlali gibi bir sonuç doğmasına neden olacaktır.
Bu nedenlerle, geçici koruma statüsündeki davacılardan teminat alınmaması, inceleme konusu hakem kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum. 19/09/2022