YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/899
KARAR NO : 2022/13746
KARAR TARİHİ : 03.11.2022
MAHKEMESİ : Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Kulu Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğeri aleyhine 16/06/2016 gününde verilen dilekçe ile maddi manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı … yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, davalı … yönünden maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine dair verilen 21/11/2019 günlü karara karşı davacı vekili ile davalılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; tarafların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına yeniden hüküm tesisi ile davalı … yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, davalı … yönünden maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine dair verilen 03/02/2021 günlü Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi kararının Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
K A R A R
Davacı vekili; davalılar ile müvekkili arasında 23/08/2012 tarihinde evlilik konusunda anlaşmaya varılarak aynı tarihte mehir senedi imzalandığını, 26/08/2012 tarihinde yöresel gelenekler çerçevesinde yapılan düğün neticesinde davalı damat Serdal’ın babası …’ın evine yerleştiklerini, ancak davalı … ile resmi nikah yapmadıklarını, müvekkilinin mehir senedinde belirtilen tüm altınları ve ziynet eşyalarını davalının babasına verdiğini, daha sonra müvekkilinin babasının evine gönderildiğini, davalı tarafın bu haksız eylemleri sebebi ile müvekkilinin maddi manevi büyük bir çöküntü yaşadığını belirterek mehir senedinde belirtilen eşyaların aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelini, bu taleplerin yanı sıra 30.000,00 TL manevi tazminat, 20.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili; mehir senedi başlıklı senette müvekkillerinden …’ın imzası bulunmadığını, söz konusu senette eşyaların davacı ile müvekkili Serdal’ın müşterek malı olduğunun belirtildiğini, söz konusu altınların davacının yedinde olduğunu belirterek açılan davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; senetten kaynaklanan borcun ifa edildiğinin ispat külfetinin davalı borçluya düştüğü, davalı tarafın ise teslim olgusunu yazılı delillerle kanıtlayamadığı, bu nedenle alınan bilirkişi raporu doğrultusunda mehir senedinde belirlenen ziynet eşyaları ve altınlar yönünden toplam 84.212,00 TL’nin 1/2’si olan 42.106,00 TL’nin dava tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile davalı …’tan alınarak davacıya ödenmesine, yapılan keşifte mevcut oldukları tespit edilen ev eşyası ve mobilyaların davacı … ile davalılardan …’a 1/2 oranında aidiyetinin tespitine, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, davalı …’a yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili ile davalılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince; ilk derece mahkemesince mehir senedinde belirtilen eşyaların davalı …’ın 1/2 oranında sorumlu olduğu belirtilmiş ise de mehir senedi ile belirlenen altınların ve eşyaların davacıya ait olduğu, evden ayrılırken takı ve ev eşyası verilmediği anlaşılmakla tamamından sorumluluk kararı verilmesi gerekirken 1/2 sinden sorumlu tutulması yerinde olmadığı, ayrıca ev eşyalarının da 1/2 oranında davacıya aidiyetinin tespiti ile yetinilmesinin de doğru olmadığı gerekçesi ile bu yöndeki istinaf istemlerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; davanın kısmen kabulü ile; ziynet eşyaları ve altınlar yönünden toplam 84.212,00 TL’nin dava tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile davalı …’tan alınarak davacıya ödenmesine, yapılan keşifte mevcut oldukları tespit edilen ev eşyası ve mobilyaların aynen iadesi, mümkün olmadığı taktirde bedelleri toplamı olan 37.370,00 TL’nin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, davacının sair maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, davalı … yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dosya kapsamına göre, davacı ve davalının imam nikahı ile bir araya geldikleri, tarafların evlenmek için yöresel gelenekleri yerine getirdikleri, düğün yaparak evlendikleri, resmi nikahın yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre de gözetildiğinde; resmi nikah yapılacağı inancı ile davacının davalı ile karı koca hayatı yaşaması, resmi nikah yapılacağı vaat edilmesi, davacının davalı ile evlenecekleri inancına kapılması, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de böyle bir durumun varlığının aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı sosyal çevreyi paylaşan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek, daha hassas davranmasının, ondan beklenen ve olması gereken bir davranış modeli olduğu da unutulmamalıdır.
Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından evlenme vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal anlamda zarara uğratıldığı ve bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan bu eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.
Bölge Adliye Mahkemesince açıklanan yönler gözetilerek davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
3- Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 12/1. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48/1. maddesinde de herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar Hukukumuza hâkim olan “Sözleşme serbestliği” ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.
Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.
Somut olayda uygulanması gereken ve sözleşmenin imzalandığı tarih ile dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altında düzenlenen 26. maddesinde; “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” şeklindeki hüküm ile tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir.
Sözleşmenin içeriği kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu Kanun’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir (Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2021 tarihli ve 2017/15-259 E., 2021/486 K. sayılı kararı).
Tarafların özgür iradeleri ile oluşturup, içeriğini serbestçe belirledikleri sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kararlaştırılan şekilde ve zamanda yerine getirmek zorunda olmaları temel kural olup, bu kurala “Ahde vefa (söze bağlılık)” ilkesi denilmektedir. Herkes sözleşme ile verdiği sözde durmalıdır ve sözleşme yapıldıktan, bir takım haklar ve yükümlülükler doğduktan sonra, tarafların özel durum ve ilişkilerinde ortaya çıkan değişikliklere bakılmamalıdır ve bu değişiklikler sözleşme ile verilen sözü etkilememelidir. Yani taraflar değişikliklere karşın, kendileri için zor da olsa verdikleri sözü yerine getirmelidirler (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 26-27). Aynı zamanda dürüstlük kuralının da bir görünümü olan “ahde vefa (anda bağlılık)” ilkesi gereğince kişilerin serbest iradeleriyle sözleşme ile verdikleri sözleri ve karşılıklı taahhütlerin, bu kişiler arasında bağlayıcı olduğu kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinde; davacı tarafından dosyaya sunulan 23/08/2012 tarihli “mehir senedi” başlıklı adi yazılı sözleşmede cinsi ve miktarı yazılı 16 kalem eşyayı (30 adet 20 gramlık altın bilezik, iki metre altın zincir, altın gerdanlık set takımı, 71 Ekran renkli televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, oturma odası takımı, yatak odası takımı, yemek odası takımı, müzik seti, elektrikli fırın, muhtelif çeyiz eşyası, 10 adet cumhuriyet altını, halı, derin dondurucu) düğün hediyesi olarak davacı … ile davalı …’a verildiği, adı geçen eşyaların 23.08.2012 tarihinden itibaren evlenen çiftlere ait olduğu, ilerde bir anlaşmazlık olduğunda ve sonucu ayrılıkla bittiği takdirde eşyalar o günün değeri üzerinden ortak olarak paylaşılacağı yönünde anlaşmaya varıldığı ve taraflarca sözleşmenin imza altına alındığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilke ve kavramlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu edilen 23/08/2012 tarihli mehir senedi başlıklı belgenin sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca ele alınması gerekir. Anılan mehir senedinde bahsi geçen ziynet ve ev eşyalarının evliliğin gerçekleşmemesi durumunda eşler arasında ortak paylaşılacağı şeklinde anlaşmaya varıldığı, tarafların belge içeriğine ve imzalara herhangi bir itirazı da bulunmadığı göre, senette bahsi geçen 16 kalem eşyanın (davacının talebi doğrultusunda öncelikle aynen, olmadığı takdirde dava tarihi itibariyle belirlenecek değerinin) davacı … ile davalı … arasında 1/2 oranında hak sahibi olduğu gözetilerek davacıya verilmesi gerekirken tamamı yönünden istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, (3) nolu bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince taraflar yararına BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin de İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ile davalıya geri verilmesine 03/11/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.