Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/26310 E. 2023/622 K. 18.01.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/26310
KARAR NO : 2023/622
KARAR TARİHİ : 18.01.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

HÜKÜM/KARAR : Kabul

Taraflar arasındaki kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraflar vekillerince temyiz edilmiş, incelemenin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 18.01.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belirlenen tarih ve saatte gelen davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … …in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen tarihte Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının, olay tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkan Yardımcısı olup sosyal paylaşım sitesi Twitter aracılığıyla müvekkilini küçük düşürücü ve yüz kızartıcı ifadeler kullanarak hakarette bulunduğunu, davalının müvekkiline yaptığı hakaretleri ikrar ettiğini ve bunu kamuoyuyla paylaştığını belirterek 26.06.2012 tarihli “Gerçekten de RTE fahişeliği övse, hemen ardından ben zaten morospu çocuğuyum diye piyasaya çıkacak binlerce insan var.”, 23.12.2013 tarihli “… Erdoğan’ın dötünün kılı olmaya meraklı bir kadın var zannediyorduk. Ne çok meraklısı varmış arkadaş!”, 22.02.2012 tarihli “Erdoğan dindar değil kindar bir nesil yetiştirecek demiştim. Önceki tweetlerimde son konuşmasıyla ne kadar öngörülü olduğumu gösterdi bana”, 05.05.2016 tarihli “Gelişmeleri tek cümleye indirgeyecek olursam ‘RTE açıkça anayasal suç işliyor. Derhal görevden el çektirilip yargılanmalı gerisi teferruat'”, 23.05.2014 tarihli “…şşt sessiz olun RTE kapattığını sanıyor salak!”, 15.05.2014 tarihli “RTE kadına yumruk attı diye şaşıranlara ben şaşırıyorum. Adam ülkenin anasını bellemiş yumruk ne ki?”, 23.05.2014 tarihli “RTE Allah belanı versin senin. Aç tazminat davasını alırsan boğazından helal lokma geçmiş olur sayemde! Zıvanadan çıkarttın iyice”, 02.08.2014 tarihli “Kılıçdaroğlu: alevi Demirtaş: zaza, Erdoğan: hırsız”, 26.12.2013 tarihli “RTE asıl hedef benim diyor, hedef değil asıl hırsız sensin.”, 31.05.2013 tarihli “O.Ç Tayyip yazılı duvar görseli altında ben yazmadım. Miki yazdı.”, 06.10.2012 tarihli “Çok iyi rol yapıyor ve çalıyor.”, 22.08.2013 tarihli “Ey RTE Ali İsmail’in annesi rüyana girsin bu gece. Acı nasılmış gör o zaman” , 13.10.2015 tarihli “Bişey önericem tarih ve saat belirleyip hepimiz aynı anda RTE’ye hakaret etsek?! Yanmış devreler normale döner belki”, 17.10.2017 tarihli “Koskoca Türkiye’yi ilkokul mezunu şizofren bir meczuba yönettirdin ama!” şeklinde 14 tweet attığını beyanla her bir tweet için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 700.000,00 TL manevi tazminata mahkûm edilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya bakan mahkemenin yetkisiz olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, tarafların siyasi aktör olmaları nedeniyle eleştirilere hoşgörü göstermek zorunda olduklarını, paylaşımların eleştiri sınırları içinde kaldığından kişilik haklarına saldırı olmadığını, siyasi kişilerin birbirlerine yönelik politik eleştirilerinin hakaret olarak kabulünün mümkün olmadığını, istenilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) istikrar kazanmış kararlarında siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiğinin vurgulandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında, davalı tarafından paylaşılan “Erdoğan dindar değil kindar bir nesil yetiştirecek demiştim. Önceki tweetlerim de son konuşmasıyla ne kadar öngörülü olduğumu gösterdi bana”, “Ey RTE Ali İsmail’in annesi rüyana girsin bu gece. Acı nasılmış gör o zaman” , “Gelişmeleri tek cümleye indirgeyecek olursam “RTE açıkça anayasal suç işliyor. Derhal görevden el çektirilip yargılanmalı gerisi teferruat” ve “Koskoca Türkiye’yi ilkokul mezunu şizofren bir meczuba yönettirdin ama! ” şeklindeki paylaşımların hakaret içermemesi nedeniyle ağır ve kaba eleştiri sınırlarında kaldığı değerlendirilmiş, davalı tarafından yapılan diğer paylaşımların ise ifade hürriyeti sınırlarını aştığı ve davacının kişilik hakkına karşı ağır hakaretler ile birlikte kısmi olarak sövgü içerikli kelimeler nedeniyle ihlal ettiği, bu nedenle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 56.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; ceza yargılaması sonucu verilen karar dikkate alınmayarak kısmen ret kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, her bir paylaşım için ayrı ayrı açılmış manevi tazminat miktarlarının tek bir kalemde karara bağlanmasının yanlış olduğunu, dava konusu paylaşımların tümünün hakaret niteliğinde olduğunu, bazı sözlerin ağır eleştiri kabul edilmesinin yanlış olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na yapılan hakaretlerin ağır eleştiri değil hakaret niteliğinde olduğunu, hükmedilen tazminat miktarının az olduğunu, kişilik haklarına ağır saldırının sabit olduğunu, bu nedenle her bir tweet için ayrı ayrı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; dava konusu paylaşımların 2012-2014 yıllarına ilişkin olduğunu, zamanaşımı definin yanlış değerlendirildiğini, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmadığını, takdir edilen tazminat tutarının zenginleştirici nitelikte olduğunu, siyasi kişilik olan bireylerin eleştiri ve hoşgörü sınırlarının üst seviyede olması gerektiğini, müvekkilinin paylaşımlarında siyasi eleştiriler içeren sözler yer aldığını, davacının doğrudan şahsının hedef alınmadığını, paylaşımların eleştiri sınırları içinde kaldığını, kişisel bir saldırının olmadığını, siyasi eleştiri sınırları içinde olduğunu, paylaşımları gören, beğenen ve tekrar paylaşan kişilerin bazı paylaşımlarda hiç olmadığı, zararın ispat edilemediğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ifade özgürlüğünün sınırı, kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkı olduğunu, çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken öncelikle dava konusu paylaşımların (tweetlerin) davacıya ilişkin bölümünün, kamuoyunu ilgilendiren ve kamunun yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığına bakılması gerektiğine bu açıklamalar ışığında davalının attığı tweet ler yönünden yapılan incelemede;

1.”O.Ç Tayyip” yazılı duvar görseli altında “Ben yazmadım. Miki yazdı.” şeklindeki paylaşımın düşünceyi açıklama ve eleştiri kapsamında kalmadığı, O.Ç sözünün Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125 inci maddesi kapsamında hakaret niteliğinde olduğu, bu kapsamda davacının kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

2. “…şşt sessiz olun RTE kapattığını sanıyor salak!” şeklindeki paylaşımın düşünceyi açıklama ve eleştiri kapsamında kalmadığı, ölçülülüğün ve orantılığın aşıldığı, salak sözünün TCK’nın 125 inci maddesi kapsamında hakaret niteliğinde olduğu, Yargıtay kararlarında da salak sözünün hakaret olarak kabul edildiği, bu kapsamda paylaşımın davacının kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliğinde bulunduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

3. “Kılıçdaroğlu: alevi, Demirtaş: zaza, Erdoğan: hırsız” şeklindeki paylaşımın olaylara farklı bir açıdan bakıp düşüncesini açıklama ve eleştiri kapsamında kalmayıp hakaret niteliğinde olduğu, ölçülülüğün ve orantılılığın aşıldığı, hırsız sözünün TCK’nın 125 inci maddesi kapsamında hakaret niteliğinde olduğu, Yargıtay kararlarında da hırsız sözünün hakaret olarak kabul edildiği, bu kapsamda paylaşımın davacının kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

4. “RTE asıl hedef benim diyor, hedef değil asıl hırsız sensin.” şeklindeki paylaşımın olaylara farklı bir açıdan bakıp düşüncesini açıklama ve eleştiri kapsamında kalmadığı, ölçülülüğün ve orantılılığın aşıldığı, hırsız sensin sözünün TCK’nın 125 inci maddesi kapsamında hakaret niteliğinde olduğu, Yargıtay kararlarında da hırsız sözünün hakaret olarak kabul edildiği, bu kapsamda paylaşımın davacının kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

5. “Erdoğan’ın dötünün kılı olmaya meraklı sadece bi kadın var zannediyorduk. Ne çok meraklısı varmış arkadaş!” cümlesinin her ne kadar davacının şahsına değil, ona bağlı olan seçmene yönelik halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suretiyle yapılan paylaşım gibi gözükse de davacıya karşı edep dışı kullanılan ifadenin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

6. “RTE kadına yumruk attı diye şaşıranlara ben şaşırıyorum. Adam ülkenin anasını bellemiş yumruk ne ki?” şeklindeki paylaşımın düşünceyi açıklama ve eleştiri kapsamında kalmadığı, doğrudan hakaret kastıyla edep dışı yapılan paylaşım olduğu, açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlamadığı, bu haliyle paylaşımın davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

7. “Bişey önericem tarih ve saat belirleyip hepimiz aynı anda RTE’ye hakaret etsek?! Yanmış devreler normale döner belki” şeklindeki paylaşımın düşünceyi açıklama ve eleştiri kapsamında kalmadığı, davalının sosyal medyayı kullanarak ve kendi takipçilerini tarih ve saat belirleyerek hakaret etme suçuna azmettirdiği, bu kapsamda paylaşımın davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

8. “…Gerçekten RTE fahişeliği övse, hemen ardından ben morospu çocuğuyum diye piyasaya çıkacak binlerce insan var” cümlesinin davacının şahsına değil, ona bağlı olan seçmene yönelik halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suretiyle yapılan paylaşım olduğu, ancak davacının şahsına yönelik doğrudan hakaret niteliğinde olmadığı, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olduğu,

9. “RTE Allah belanı versin senin. Aç tazminat davasını alırsan boğazından helal lokma geçmiş olur sayemde! Zıvanadan çıkarttın iyice.” şeklindeki paylaşımıyla davacıyı boğazından helal lokma geçmeyen bir kişi olarak ifade ettiği, helal-haram sözünün dini bir terim olup davalının davacıya yönelik bu paylaşımının kaba, hoşa gitmeyen nezaket dışı, incitici, beddua mahiyetinde bir söz olduğu ancak hakaret boyutuna ulaşmadığı, bedduanın ise Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında hakaret olarak kabul edilmediği, bu nedenle davalı vekilinin bu paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olduğu,

10. “RTE, Çok iyi rol yapıyor ve çalıyor.” şeklindeki paylaşımda kişilik haklarına saldırı olmadığına ilişkin istinaf isteminin yerinde olduğu,

11. “Erdoğan dindar değil kindar bir nesil yetiştirecek demiştim. Önceki tweetlerim de son konuşmasıyla ne kadar öngörülü olduğumu gösterdi bana” şeklindeki paylaşımın toplumu ayrıştırıcı olmakla birlikte davacıya yönelik kaba,hoşa gitmeyen, nezaket dışı, incitici, eleştirel mahiyette bir söz olduğu, ancak hakaret boyutuna ulaşmadığı, bu nedenle davacı vekilinin bu paylaşımın kişilik haklarına saldırı olduğuna ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

12. “Gelişmeleri tek cümleye indirgeyecek olursam “RTE açıkça anayasal suç işliyor. Derhal görevden el çektirilip yargılanmalı gerisi teferruat” şeklindeki paylaşımın siyasi eleştiri niteliğinde olduğu, siyasilerin başkalarına göre daha fazla eleştirilere katlanması gerektiği paylaşımın hakaret boyutuna varmadığı, bu nedenle davacı vekilinin bu paylaşımın kişilik haklarına saldırı olduğuna ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

13. “Koskoca Türkiye’yi ilkokul mezunu şizofren bir meczuba yönettirdin ama!” şeklindeki paylaşımın kaba, hoşa gitmeyen, nezaket dışı eleştirel mahiyette bir söz olduğu, ancak paylaşımın hakaret boyutuna varmadığı, bu nedenle davacı vekilinin bu paylaşımın kişilik haklarına saldırı olduğuna ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

14. “Ey RTE Ali İsmail’in annesi rüyana girsin bu gece. Acı nasılmış gör o zaman” şeklindeki paylaşımın kaba, hoşa gitmeyen, nezaket dışı beddua niteliğinde bir söz olduğu, ancak paylaşımın hakaret boyutuna varmadığı, bu nedenle davacı vekilinin bu paylaşımının kişilik haklarına saldırı olduğuna ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı,

Şu durumda; yukarıda 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7 numaralı bentlerde açıklandığı üzere kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 58 inci maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerektiği,
Davalı vekilinin diğer istinaf istemleri yönünden yapılan incelemede; davalı hakkında cumhurbaşkanına hakaret suçundan dava açıldığı ve karar verildiği, işbu davada ceza zamanaşımı süresinin geçerli olduğu, bu nedenle zamanaşımı savunmasına itibar edilmediği, yine tarafların ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgili ilk derece mahkemesince araştırılma yapılmadığı yönündeki istinaf istemi yönünden ise davacının cumhurbaşkanı, davalının bir siyasi partinin il başkanı olduğu, her iki tarafın da kamuoyunda sosyal ve ekonomik bakımdan tanınıp bilinen kişiler olması nedeniyle ilk derece mahkemesince sosyal ve ekonomik durum araştırması yapılmamasında bir hata bulunmadığı yönünde karar verilmiştir.
Davacı vekilinin istinaf istemi yönünden ise davacı taraf yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu, bu hususa ilişkin istinaf isteminin yerinde olduğu, şu durumda “O..Ç…” sözü için 50.000,00 TL; “salak, hırsız, hırsız sensin, g..tünün kılı, birlikte hakaret ve “anasını belledi” şeklindeki paylaşımlarının her biri için ayrı ayrı 40.000,00’er TL manevi tazminat takdir edildiği belirtilerek taraf vekillerinin istinaf istemlerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle yukarıda maddeler halinde belirtilen 1 numaralı bentteki paylaşım için 50.000,00 TL, 2, 3, 4, 5, 6, ve 7 numaralı bentlerdeki paylaşımların her biri için ayrı ayrı 40.000,00 TL olmak üzere toplam 290.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14 numaralı bentlerdeki paylaşımlar için açılan manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; her talebin ayrı ayrı değerlendirilip karara bağlanması gerektiğini, fazlaya ilişkin talebin reddedilmesinin hatalı olduğunu, her bir tweet için ayrı ayrı talebin aynen kabulüne karar verilmesi gerektiğini, kısmen reddolunan paylaşımlar yönünden istemin kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Davalı vekili; Bölge Adliye Mahkemesince kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmesine rağmen yeterli ve gerekli gerekçe yazılmadığını, zamanaşımı definin yanlış değerlendirildiğini, tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırması yapılmadığını, takdir edilen tazminat tutarının davacı için zenginleştirici nitelikte olduğu, tazminat tutarının neye göre belirlendiğinin gerekçelendirilmediği, siyasi kişilik olan bireylerin eleştiri ve hoşgörü sınırlarının üst seviyede olması gerektiğini, müvekkilinin dava konusu edilen paylaşımları yapmasına neden olan olayların detaylıca değerlendirilmesi gerektiğini, paylaşımların davacıya nasıl ve ne şekilde zarar verdiğinin belli olmadığını, tamamen ifade özgürlüğü ve siyasi eleştiri sınırları içerisinde kalan paylaşımlar nedeniyle aleyhine tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; olay tarihlerinde CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı olarak görev yapan davalının, sosyal paylaşım sitesi olan twitter’da, olay tarihlerinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olan davacı hakkında paylaştığı twittler ile davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğundan bahisle açılan manevi tazminat isteminden ibarettir.

2. İlgili Hukuk
Anayasa’nın 26 ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24 üncü maddesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58 inci maddesi.

3. Değerlendirme
Somut olayda çözümlenmesi gereken husus, davalının sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden davacı aleyhine paylaştığı twit’lerin davalının ifade özgürlüğü kapsamında mı yoksa davacının kişilik haklarının (şeref ve itibarının) korunması kapsamında mı kaldığı hususlarına ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Anayasa’nın 26 ncı maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. … Bu hürriyetlerin kullanılması, … başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının … korunması … amaçlarıyla sınırlanabilir….”
AİHS’nin 10 uncu maddesi şöyledir: “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. … 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda … başkalarının şöhret ve haklarının korunması … için gerekli olan bazı …sınırlamalara … tabi tutulabilir.”
TMK’nın “Kişiliğin korunması” kısım başlıklı 24 üncü maddesi şöyledir:
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
TBK’nın “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58 inci maddesi şöyledir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler ile Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesine göre ulusal hukukun bir parçası hâline gelmiş bulunan AİHS’nin 10 uncu maddesi uyarınca kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin karşılığı manevi zarar olarak kabul edilerek keder ve acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için kanunlarımız manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. TMK’nın 24 ve TBK’nın 58 inci maddelerinde yer verilen kişilik haklarının korunması da bunlardan biridir.
Bu aşamada, yarışan temel hak ve özgürlüklerden kişilik haklarının (şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı) korunması ile ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin kurulması gerektiğini belirtmek gerekir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015; Mehmet Ali Aydın, B. No: 2013/9343, 4/6/2015; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001).
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla Anayasa’nın 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bunu ancak davanın bütününe bakarak anlayabiliriz.
Somut davada mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından şu hususları göz önüne almak gerekmektedir: Dava konusu paylaşımların (somut olayda twitler) kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişilerin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile paylaşıma konu olan faaliyetin niteliği, açıklamanın konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği (AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
Somut olayda, paylaşım tarihlerinde CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı olan davalının sosyal paylaşım sitesi olan twitter’da yukarıda yer verilen çeşitli tarihlerde davacı hakkında paylaşımlar yaptığı anlaşılmaktadır.
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davanın taraflarının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda olayların meydana geldiği dönemde ana muhalefet görevinde bulunan partinin İstanbul İl Başkan Yardımcısı olan davalı, diğer yanda ise paylaşım tarihlerinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak görev yapan ve aynı zamanda iktidar partisi lideri olan davacı yer almaktadır. Paylaşımların muhatabı olan davacının temsil ettiği makam, siyasi pozisyonu ve yürütmede aldığı görev nedeniyle makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Temsil ettiği seçmenlerinin talep, endişe ve düşüncelerini politik alana aktaran ve onların çıkarlarını savunan siyaset insanları için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin ve özellikle dönemin ana muhalefet partisinin İstanbul il yöneticisinin ifade özgürlüğüne yönelik ise dava konusu istemlerin daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda göz önünde tutulması gereken ikinci husus ise davalının paylaşımlarında dile getirdiği iddiaların, kamusal çıkarlarla ilgili olmasıdır. Toplumu yakından ilgilendiren konuların çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kalması gerektiği açıktır. Bu çerçevede davacının eylem ve işlemlerinin eleştiri konusu yapılması elbette söz konusu olabilir. Ancak bu eleştirinin, politik alandan çıkarak kişilerin onur ve saygınlığını hedef alması, özellikle kamusal yararın bulunmadığı özel hayatına ilişkin olması durumunda ifade özgürlüğünden bahsedilemez. Bu nedenle de davacının şeref ve itibarı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi önemlidir.
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken üçüncü husus ise dava konusu paylaşımların, maddi vakıaların açıklanması ile ilgili olup olmadığı hususudur. Davalının paylaşımlarında yer verdiği bir takım hususların ülke siyasi gündemiyle ilgili olduğu tartışmasız olsa da bir kısmının maddi vakıalardan öte doğrudan şeref ve itibara yönelen ve TCK’nın 125 inci maddesi kapsamında suç kabul edilebilecek nitelikte sözlerden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken diğer bir husus ise dava konusu paylaşımlarda, maddi vakıa dışında kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmış olmasıdır.
Paylaşımların bir kısmında davacının kişilik değerleri hedef alınarak ve rahatsız edici ve hatta hakarete varan bir üslup kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davalının, davacı hakkında yaptığı paylaşımlardan; “O.Ç Tayyip” yazılı duvar görseli altında “Ben yazmadım. Miki yazdı.”, “…şşt sessiz olun RTE kapattığını sanıyor salak!”, “Kılıçdaroğlu: alevi, Demirtaş: zaza, Erdoğan: hırsız”, “RTE asıl hedef benim diyor, hedef değil asıl hırsız sensin.”, “Erdoğan’ın dötünün kılı olmaya meraklı sadece bi kadın var zannediyorduk. Ne çok meraklısı varmış arkadaş!”, “RTE kadına yumruk attı diye şaşıranlara ben şaşırıyorum. Adam ülkenin anasını bellemiş yumruk ne ki?”, Bişey önericem tarih ve saat belirleyip hepimiz aynı anda RTE’ye hakaret etsek?! Yanmış devreler normale döner belki”, “…Gerçekten RTE fahişeliği övse, hemen ardından ben morospu çocuğuyum diye piyasaya çıkacak binlerce insan var”, RTE Allah belanı versin senin. Aç tazminat davasını alırsan boğazından helal lokma geçmiş olur sayemde! Zıvanadan çıkarttın iyice.” ve “RTE, Çok iyi rol yapıyor ve çalıyor.” şeklindeki paylaşımlardaki ifadelerin; kamusal çıkarlarla ilgili olmadığı, politik alandan çıkarak davacının onur ve saygınlığını hedef aldığı, davacının iş ve eylemleriyle ilgili maddi vakıaların açıklanmasıyla diğer bir deyişle ülkenin siyasi gündemiyle ilgili olmadığı gibi kaba, aşağılayıcı ve küçük düşürücü bir dil kullanılmış olduğu, böylece davacının kişilik değerlerini hedef alarak TCK’nın 125 inci maddesi kapsamında suç kabul edilebilecek nitelikte sözlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Şu durumda bahse konu ifadeler nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına TBK’nın 58 inci maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmelidir.
Ancak davalının, davacı hakkında yaptığı paylaşımlardan; “Erdoğan dindar değil kindar bir nesil yetiştirecek demiştim. Önceki tweetlerim de son konuşmasıyla ne kadar öngörülü olduğumu gösterdi bana”, “Gelişmeleri tek cümleye indirgeyecek olursam “RTE açıkça anayasal suç işliyor. Derhal görevden el çektirilip yargılanmalı gerisi teferruat”, “Koskoca Türkiye’yi ilkokul mezunu şizofren bir meczuba yönettirdin ama!” ve “Ey RTE Ali İsmail’in annesi rüyana girsin bu gece. Acı nasılmış gör o zaman” şeklindeki paylaşımların ise ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek beddua ve eleştirilerden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla söz konusu ifadelerin yer aldığı twitlerle ilgili açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Sonuç olarak;
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ile birlikte somut olay incelendiğinde; davalı tarafça yapılan 26.06.2012 tarihli “Gerçekten de RTE fahişeliği övse, hemen ardından ben zaten morospu çocuğum diye piyasaya çıkacak binlerce insan var.”, 23.05.2014 tarihli “RTE Allah belanı versin senin. Aç tazminat davasını alırsan boğazından helal lokma geçmiş olur sayemde! Zıvanadan çıkarttın iyice” ve 06.10.2012 tarihli “Oyuncu:RTE (Çok iyi rol yapıyor ve çalıyor.)” şeklindeki paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle davalının anılan paylaşımları yönünden de davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunun kabulü ile davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR
1. Değerlendirme bölümünün (1) numaralı bendinde açıklanan sebeplerle davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,

1. Değerlendirme bölümünün (2) numaralı bendinde açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA,

8.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davalıya yükletilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

18.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.