Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/24910 E. 2023/4039 K. 20.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/24910
KARAR NO : 2023/4039
KARAR TARİHİ : 20.03.2023

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/984 E., 2021/612 K.
HÜKÜM/KARAR : Kabul

Taraflar arasındaki tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından kasko sigortası ile sigortalı olan müvekkiline ait aracın trafik kazası sonucunda hasara uğradığını, davalının ihbara rağmen hasar bedelini ödemediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 4.000,00 TL maddi tazminatın hasar tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili ıslah dilekçesi ile dava değerini 177,20 TL artırmıştır.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; mevcut rizikonun iddia edilen şekilde ve yerde meydana gelmediğinden hasarın teminat dışı olduğunu, müvekkilinin atadığı eksper tarafından hasarın çarpıldığı iddia edilen araçtaki hasar ile örtüşmediği, dolayısıyla mevcut kazanın iddia edilen yerde, zamanda ve şekilde meydana gelmediğini, aracın tamirinde kullanılan bir kısım parçaların müvekkili tarafında tedarik edilmesi nedeniyle talep edilen tazminat miktarının fazla olduğunu, ayrıca aracın yaşı ve kilometresi dikkate alındığında yenilenen parçalar nedeniyle değer kazandığını, faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, 28.03.2012 tarihli 2011/154 esas 2012/302 karar sayılı kararı ile, alınan bilirkişi raporlarına itibar edilerek davanın kabulüne, 4.177,20 TL maddi tazminatın 14.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay(Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 28.02.2013 tarihli 2012/12266 esas ve 2013/2476 karar sayılı kararı ile, “…7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi hükmü gereğince “vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.” Somut olayda, davalı Fiba Sigorta kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirmiş ve 25.04.2011 tarihinde vekil aracılığıyla cevap dilekçesi sunmuştur. Ancak mahkemece Islah dilekçesi, bilirkişi raporları ve gerekçeli karar vekile tebliğ edilmemiş, gerekçeli karar başlığında davalı vekili gösterilmemiştir. Vekil vasıtası ile takip edilen işlerde tebligatın davalı şirket (asil) yerine, vekile yapılması gerektiği halde bu hususun göz önünde bulundurulmaması ve karar başlığında vekilin gösterilmemesi bozma sebebidir. Kabule göre de; 6100 Sayılı HMK.’nun 266. (1086 Sayılı HUMK.’nun 275.) ve takip eden maddeleri uyarınca, mahkemece, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşü alınarak karar verilmelidir. Sonucu açık ve belli durumlar ayrık olmak üzere, trafik kazalarında kusur oranının ve hasarın tespiti de uzman bilirkişi aracılığıyla yapılmalıdır. O halde mahkemece, trafik kusur ve hasar uzmanı bilirkişiden ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, uzman olmayan mali müşavirden alınan kusur ve tazminat raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

3. Mahkemece 27.06.2014 tarihli 2013/507 esas ve 2014/667 karar sayılı kararı ile, alınan bilirkişi raporlarına itibar edilerek davanın kabulüne, 4.177,20 TL maddi tazminatın 14.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

4. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Yargıtay(Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 02.05.2016 tarihli 2015/17662 esas ve 2016/5327 karar sayılı kararı ile, “…6762 sayılı TTK.nun 1268. maddesi, genel kural olarak, sigorta sözleşmelerinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmünü getirmiştir. İşbu iki yılın başlangıç tarihi ise, Borçlar Kanunu’nun, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağını belirten 128/1. maddesindeki genel hüküm karşısında ve TTK.nun 1299 ve 1292. maddeleri gözönüne alındığında, rizikonun gerçekleştiğinin sigortalı tarafından haber alınmasından itibaren, ihbar yapılması gereken beşinci günün sonudur. Dosyadaki belgelere göre kaza, 11.05.2009 tarihinde meydana gelmiş olup zamanaşımı süresinin 16.05.2009 tarihinde başladığı dikkate alındığında ıslah tarihi olan 23.02.2012 tarihi itibariyle ıslah edilen kısım için iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunun kabulü gerekir. Dosya içeriğine göre zamanaşımını kesen ve durduran nedenlerin bulunmadığı, davalı şirket tarafından tazminatın ödeneceği intiba yaratılarak zamanaşımı süresinin dolmasına neden olunduğuna dair bilgi ve belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Kısmi davada, zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için kesildiğinden ve geriye kalan meblağ için işlemeye devam ettiğinden, ıslâhla arttırılacak miktar için de zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. O halde mahkemece, davalı … şirketinin ıslah dilekçesine karşı süresinde bulunduğu zamanaşımı def’inin kabulü ile ıslah edilen kısım yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Mal sigortası türünden olan kasko sigorta sözleşmeleri gerek kuruluşlarında, gerek devamı sırasında ve gerekse rizikonun gerçekleşmesi aşamasındaki ihbar yükümlülükleri bakımından iyi niyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir. Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veyaaracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.maddesinde sayılan “teminat dışında kalan zararlardan” olması gerekmektedir. Keza, Kasko Sigortası Genel Şartları B.1.5 maddesine göre, sigortalı, sigortacının isteği üzerine rizikonun gerçekleşmesi nedenlerini ayrıntılı şekilde belirlemeye, zarar miktarı ile delilleri saptamaya ve rücu hakkının kullanılmasına yararlı bilgi ve belgelerin gecikmeksizin sigortacıya vermekle yükümlüdür. Görüldüğü gibi, ihbar yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesi durumunda, müeyyidesi genel şartlarda düzenlenmediği gibi, bu husus rizikonun teminat dışında kaldığı haller arasında da sayılmamıştır. Bu halde, konunun TTK.nun 1290 ve 1292/son madde hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Buna göre, sigorta ettiren kimse kasten ihbarda bulunmamış ise, sigorta haklarını zayi edeceği, kusurunun bulunması halinde ağırlığına göre sigortacının ödemekle yükümlü olduğunun kabulü gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sigortalı rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde, sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki, teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği sigortacı tarafından somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. Uyuşmazlık, rizikonun ihbar edildiği şekilde meydana gelip gelmediği, dolayısıyla hasarın sigorta teminatı dışında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Somut olaya bakıldığında, kazaya karışan araç sürücülerinin aralarında düzenlemiş olduğu kaza tespit tutanağına göre sigortalı araç, bir kamyonete arkadan çarpmıştır. Ekspertiz raporunda, sigortalı araçtaki hasarın, kazanın oluş şekline uygun olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece, davalının savunmasında belirttiği hususlar araştırılıp kaza ile hasarın uyumlu olup olmadığı hususunda makine mühendisi bilirkişiden ayrıntılı, denetime açık rapor alınarak yukarıda açıklanan ilkeler ışığında (H.G.K 1997/11-772-1043, H.G.K. 1998/11-905, H.G.K 2010/17-655-688, H.G.K 2013/17-2303,2015/ 1497 sayılı ilamları) karar verilmesi gerekirken uzmanlığı bilinmeyen bilirkişiden alınan yetersiz bilirkişi raporuna göre ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın B.3.1. Maddesi gereğince, hasar miktarına ilişkin belgelerin kendisine verilmesinden itibaren en geç 15 gün içinde gerekli incelemeleri tamamlayıp hasar ve tazminat miktarını tespit edip sigortalıya bildirmek zorundadır. O halde mahkemece, davacı tarafın kazayı davalı … şirketine ihbar tarihi belirlenerek bu tarihten 15 gün sonra davalı … şirketinin ödeme yükümlülüğünün doğduğu ve temerrüde düştüğü kabul edilip buna göre faiz başlangıcının belirlenmesi gerekirken kaza tarihinden üç gün sonrasına tekabül eden 13.05.2009 tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
“gerekçeleriyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

6. Mahkemece 26.07.2017 tarihli 2016/652 esas ve 2017/491 karar sayılı kararı ile, makine mühendisi bilirkişiden alınan raporda kaza ile hasarın uyumsuz olduğunun tespit edildiği, araçta meydana gelen hasarın kazanın oluş şekline uygun olmaması nedeniyle hasarın sigorta teminatı dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

7. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay(Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 27.10.2020 tarihli 2019/801 esas ve 2020/6275 karar sayılı kararı ile, “…Somut olayda, davacı tarafça;sürücüler tarafından tanzim edilen 11.05.2009 tarihli maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağına göre, davacıya ait aracın karıştığı çift taraflı kazada-davacının beyanına göre, karşı araca arkadan çarpmak suretiyle-hasarlandığı,söz konusu hasarla ilgili davalı sigortacı nezdinde hasar dosyası açıldığı ancak;sigortacı tarafından ödeme yapılmadığı, aracın iddia olunan kaza nedeniyle yetkili serviste tamir gördüğü, parçalarının değiştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece araç hasarının bu kaza nedeniyle oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Toplanan delillere göre ispat yükü yer değiştirmeyecektir. Olayda ispat yükü davalı … şirketinde olup, rizikonun teminat dışı olacak biçimde gerçekleştiğini ispat etmesi gerekir. Dosya kapsamında ise aracın söz konusu kaza nedeniyle hasarlanmadığı veya böyle bir kazanın meydana gelmediği hususunda, sigorta şirketince sunulmuş somut ve yeterli delil bulunmamaktadır. (HGK 2013/17-2303E., 2015/1497K.) Bu durumda mahkemece,Dairemiz ilkeleri doğrultusunda değerlendirme yapılmak suretiyle,davanın kabulü yönünde hüküm kurulması gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra davanın kabulüne, 4.177,20 TL maddi tazminatın 26.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının davayı iki yıllık zamanaşımı süresinde ıslah etmediğini, bu nedenle ıslah edilen kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, kaza tespit tutanağına göre sigortalı aracın bir kamyonete arkadan çarptığını, müvekkil tarafından düzenlenen ekspertiz raporunda sigortalı olan araçta meydana gelen hasar ile kazanın oluş şeklinin uygun olmadığının tespit edildiğini, mahkemece makine mühendisi bilirkişiden bu hususta rapor alınması gerektiğini, kazaya karışan araçların hasarlı kısımları uyuşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olması gerektiğini, bu nedenlerle kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davalı tarafından kasko sigortası poliçesi ile sigortalı olan aracın karıştığı trafik kazası sonucunda hasarlanması nedeniyle araçta meydana gelen hasar bedelinin tazmini istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi delaletiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427 vd maddeleri, 6762 sayılı Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 1269 uncu ve devam eden maddeleri, 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas 1960/9 Karar sayılı, 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas 1959/5 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararları.

3. Değerlendirme
1. Temyizen incelenen kararın bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Bilindiği üzere bir davada, mahkemenin veya tarafların yaptıkları bir usul işlemi sebebiyle taraflardan biri lehine doğan ve göz önüne alınması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denir. Bu müessesenin kanuni bir dayanağı bulunmayıp 1960’dan günümüze Yargıtay uygulamaları ile benimsenmiş ve akademik çalışmalarla da kabul görmüş bir ilkedir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı içtihatları). Usuli kazanılmış hak müessesesi, Yargıtayın bozma ilamına mahkemece uyulduktan sonra bozma ilamının bağlayıcı etkisinin kapsamını belirlemek amacıyla Türk hukuk sistemine girmiştir.

Usuli kazanılmış hak; usul ve esasa yani hukuka uygun karar verilmesinin, yargı kararlarında istikrarın, yargılamanın hızlı sonuçlandırılmasının ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına hizmet eden müessesedir. Yukarıda tarih ve sayıları verilen içtihadı birleştirme kararlarında bu husus şöyle açıklanmıştır: “Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; Usul Kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.”

Usuli kazanılmış hak, esasen Yargıtayın bozma ilamı sonrası karar veren ilk derece mahkemesinin yapacağı yargılamanın sınırlarını belirlemek amacı ile gündeme gelmiştir. Böylece, Yargıtay içtihatlarında sıklıkla tekrarlandığı üzere, bozma ilamı ile davanın, usul ve kanuna uygun bir yola sokulması amaçlanmıştır. İlk derece mahkemesince artık Yargıtay tarafından gösterilen ve doğru olduğu kabul edilen usul ve esaslar dairesinde yargılama yapılması zorunlu hâle gelmiştir. İlk derece mahkemesinin bozma ilamına uyması hâlinde artık Yargıtay tarafından gösterilen yolda ilerlemesi beklenir. Böylece; hem yargılamanın, Yargıtayca bozma ilamıyla çizilen esaslar dâhilinde devam ettirilerek doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması amacına ulaşılır, hem de mahkemeler arasındaki hiyerarşi, uyum, kararlardaki istikrar ve dolayısıyla da kamu düzeni sağlanmış olur.

Dosya kapsamına göne;, mahkemece davanın kabulüne dair verilen 22.05.2013 tarihli kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay(Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 02.05.2016 tarihli ilamıyla ıslah edilen kısmın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği de belirtilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmekle davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu durumda mahkemece davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek ıslah edilen kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken ıslah edilen kısmında hüküm altına alınması doğru görülmemiştir ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR
1. Değerlendirme bölümünün (1) numaralı bendinde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Değerlendirme bölümünün (2) numaralı bendinde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan mahkeme kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davalıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
20.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.