YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/24552
KARAR NO : 2022/7849
KARAR TARİHİ : 25.05.2022
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davalılar vekilleri tarafından talep edilmiş davalı … vekilince duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 25/05/2022 Çarşamba günü davalı … vekili Av. … geldi, davacı adına gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı … vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı alacaklı vekili, borçlu …. ve arkadaşları hakkında yapılan takibin sonuçsuz kaldığını, borçlunun dava konusu taşınmazlarını davalılar … ve …’e devrettiğini belirterek, bu tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin borçluyu tanımadığını, taşınmazı emlakçı vasıtası ile rayiç bedelden aldığını, açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı ….. vekili, davacının alacaklarının ipotek ile teminat altına alındığını, borçlunun başka taşınmazları bulunduğunu, aciz halinin söz konusu olmadığın, dava konusu taşınmazların rayiç değerden satıldığını belirtmiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin taşınmazı rayiç değerden aldığını ve borçluyu tanımadığını belirtmiştir.
İlk derece mahkemesince, davalı …’ya satılan taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında önemli oransızlık olmadığı, davalı …’e satılan taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında önemli oransızlık olmakla birlikte, taşınmazların satıldığı 31/07/2013 tasarruf tarihi ile 20/04/2016 haciz tarihi arasında iki yıllık süre geçmiş olduğundan iptalinin mümkün olmadığı, davalı üçüncü kişilerin İİK’nın 280/1 maddesi anlamında borçlunun mali durumunu bilebilecek kişilerden olduklarının ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi, İstanbul İli, …. İlçesi, ….. Mahallesi, 1405 ada 184 parselde bulunan 8 nolu bağımsız bölüm 01/08/2013 tarih ve 22561 yevmiye nolu satış işlemiyle 365.000,00 TL bedel mukabili devredilmiş olmasına karşın devir tarihindeki rayiç piyasa değerinin 790.000,00TL olduğu, …. Mahallesinde kain 3091 ada 48 parselde bulunan 5 nolu bağımsız bölümün ise yine aynı satış işlemiyle 285.000,00 TL bedel karşılığı devredilmiş olmasına karşın devir tarihindeki rayiç piyasa değerinin 580.000,00 TL olduğu, davalının banka yoluyla ödediği toplam 650.000,00 TL satış bedeli ile taşınmazların rayiç piyasa değeri arasında İİK’nın 278/III-2. maddesinde aranan anlamda misli fark bulunduğu, bu hususun mahkemenin de kabulünde olduğu, mahkemece bu tasarruf bakımından -davalı borçlunun yerleşim adresinde yapılmak istenen ancak adres terki nedeniyle mal bulunamadığından bahisle yapılamayan- haciz tarihi esas alınmak suretiyle geriye doğru 2 yıllık süreden daha önce devir işlemi yapıldığı gerekçesiyle ret kararı verilmesinin, davalı borçlu hakkında ihtiyati haciz kararı alınarak bu karar süresi içerisinde takibe konulmuş, yasada düzenlenen sürenin başlangıç tarihine esas alınacak tarihin, ihtiyati hacze ilişkin karar tarihi olan 05/09/2013 tarihi olduğu, zira davalı borçlu hakkında alınan ihtiyati haciz kararının infazı amacıyla 3. kişilerdeki hak ve alacakları ile gayrimenkul malvarlığına haciz konulmasına karar verilmiş ise de, haczi kabil mal bulunamadığından bahisle aciz halinde olduğu anlaşıldığı, icra müdürlüğünce düzenlenen geçici aciz vesikası içeriğinden, davalı borçlunun devrettiği malvarlığı haricinde hiçbir malvarlığı bulunmadığı, giderek, gerek ihtiyati haciz karar tarihi ve gerekse icra takip tarihi itibarıyla haczedilecek malı bulunamaması nedeniyle aciz halinde olduğu anlaşıldığı, buna göre ister ihtiyati haciz karar tarihi ister icra takip tarihi sürenin başlangıcına esas olan tarih olarak kabul edildiğinde; her iki tarih yönünden de davaya konu tasarruf işlemi 2 yıllık süre içerisinde yapılmış olduğundan, bu tasarruf işlemi sözü geçen madde hükmü yönünden iptale tabi olduğu halde süre nedeniyle ret kararı verilmiş olması doğru olmadığı, diğer yandan, davalı borçlunun, borcun ödenmesine ilişkin ihtarnamenin keşidesinden 1 ay önce (tebliğ mazbatasına göre tebliğ tarihi 02/09/2013) adına kayıtlı bulunan tüm malvarlığını birer gün arayla devretmiş olması ve satış bedellerinin malvarlığında çıkmaması, borçlunun mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini gösterdiği, farklı semtlerde bulunan 2 adet taşınmazı birden rayiç piyasa değerinin yarısından daha düşük bir bedelle (720.000,00 TL aşağısına) satın alan 3. kişi konumundaki davalının da mal kaçırma kastıyla hareket edildiğini bilebilecek durumda olduğu, bir başka ifadeyle özel bir nedeni ortaya konulup ispatlanmadıkça farklı semtlerde bulunan 2 adet taşınmazın birden satın alınması ve bu taşınmazların rayiç piyasa değerinin yarısından daha düşük bir bedelle edinilmiş olmasına ilişkin olgular, davalının ızrar kastıyla hareket edildiğini bilebilecek durumda olduğuna dair fiili karine teşkil ettiği, takipten 1 ay kadar kısa bir süre önce yapılmış olması da işbu fiili karineyi destekler nitelikte olduğu, davalı tarafından ne işbu fiili karinenin aksine ne de özel bir nedenin varlığına ilişkin ispat ortaya konulmadığından İİK’nın 280/1 maddesi hükmü yönünden dahi tasarruf iptale tabi iken yazılı gerekçe ile karar verilmiş olması doğru olmadığı, davacı vekilinin işbu tasarrufa ilişkin açılan dava bakımından verilen karara yönelik istinaf başvurusu yerinde olduğu,
Davalı …’ya devredilen taşınmazlar yönünden ise bedeller arasında yasanın aradığı anlamda misli fark bulunmamakta ise de, İİK 280. madde yönünden yapılan değerlendirmede; davalı borçlunun, borcun ödenmesine ilişkin ihtarnamenin keşidesinden 1 ay önce (tebliğ mazbatasına göre tebliğ tarihi 02/09/2013) adına kayıtlı bulunan tüm malvarlığını (TAKBİS’deki pasif kayıtlara göre davaya konu taşınmazlar haricinde kalan taşınmazlar daha öncesinde 2011 yılında devredilmiştir) birer gün arayla devretmiş olması ve satış bedellerinin malvarlığında çıkmamasının, borçlunun mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini gösterdiği, Samsun İlinin farklı ilçelerinde bulunan 2 adet taşınmazın aynı gün birden satın alınmış olması ve ayrıca yaklaşık 470.000,00 TL değerindeki bu taşınmazların, 160.000,00 TL daha düşük bir bedel üzerinden, değerinin oldukça altında bir bedelle edinilmiş olmasına ilişkin hususlar, 3. kişi konumundaki davalının, devir işleminde ızrar kastıyla hareket edildiğini bilebilecek durumda olduğunu gösterdiği, davalı tarafça, farklı ilçelerde bulunan taşınmazların aynı gün birden satın alınmış olmasına ilişkin özel bir neden ortaya konulup, alıcı ve satıcının ne şekilde tesadüf ettikleri açıklanmak suretiyle, ızrar kastının bilindiğine ilişkin işbu karinenin aksine bir ispatta ortaya konulamadığından, bu davalıya yönelik açılan davanın da anılan yasa hükmü yönünden kabulüne karar verilecek yerde yazılı gerekçe ile karar verilmiş olması doğru olmadığı gerekçeleri ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının bütünüyle kaldırılmasına, HMK 353/1-b/2. maddesi uyarınca düzeltilerek yeniden esas hakkında kararla her iki tasarrufa ilişkin açılan davanın kabulüne, karar vermiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-6100 sayılı HMK madde 334 de “(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler. (2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. (3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.” hükmü getirilmiştir. Aynı Kanun madde 336 da ise “(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. (3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. (4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davalı … mirasçıları yukarıda belirtilen kanun hükmünün öngördüğü şartları taşıdığı anlaşıldığından, adli yardım talebinin kabulüne karar verilerek işin esasının incelenmesine geçildi.
Tasarrufun iptali davalarında, İİK’nun 282. maddesi hükmü gereğince davalı olarak borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan kişiler arasında mecburi dava arkadaşlığı vardır. Buna göre davalı olarak borçlu ile birlikte lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi ve bunlar tarafından devir halinde diğer üçüncü kişilerin yasal hasım olmaları gereği açıktır.
Somut olayda, davalı …’in yargılama devam ederken 28/09/2020 yılında vefat ettiği, mirasçılarının ise İstanbul 18.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2020/765 Esas 2021/127 Karar sayılı ilamı ile mirası red ettikleri ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. T.M.K.’nun 605 ve devamı maddeleri uyarınca, davalı …’in en yakın mirasçıları mirası reddettiğinden terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi gereklidir. Bu durumda, mahallin Sulh Hukuk Hakimine durum bildirilerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesi sağlanmalı, anılan mahkemece atanacak ve yetkilendirilecek tereke temsilcisinin huzuru ile davaya devam olunmalıdır. Mirasın tasfiyesi işlemleri talebe bağlı işlemler olmayıp mirasın reddedildiğinin anlaşılması ile res’en yapılması gereken işlemlerdendir. Talep üzerine yapılabilirliği bu özelliğini ortadan kaldırmaz. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27/1/1995 gün ve 1995/13145,1995/947; HGK’nun 29/1/1975 gün 1682-100 ve 3.7.2002 gün 15/572-577 sayılı kararları aynı doğrultudadır)
Öte yandan mirası red eden mirasçıların taraf ehliyetleri kalmadığı halde aleyhlerine yargılama giderlerine hükmedilmesi de isabetsizdir.
Mahkemece bu usuli işlemlerin yerine getirilip taraf teşkili temin edildikten sonra, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
2. Davalı …, borçlunun Samsun, İlçesi, ….. Mahallesi, 7028 ada, 2 parsel sayılı A blok, 11 nolu bağımsız bölümünü 31/07/2013 tarihinde 150.000,00 TL bedel ile satın almış, bilirkişi devir tarihindeki rayiç piyasa değerinin 279.771,00 TL olarak tesbit etmiştir, Samsun İli, …. İlçesi, ….. Mah.,7887 ada, l parsel sayılı 24 nolu bağımsız bölümü ise yine aynı satış işlemiyle 160.000,00 TL bedel karşılığı devir almış, taşınmazın devir tarihindeki rayiç piyasa değerinin 189.835,00 TL olduğu tesbit edilmiştir. Bedeller arasında yasanın aradığı anlamda misli fark bulunmamaktadır. Davalı … ile borçlu …. arasında bir akrabalık ve yakınlık olduğu da iddia ve ispat edilmemiştir. İİK’nın 280/1.maddesi gereğince tasarrufun iptal edilmesi için, borçlunun mal kaçırma iradesi ile hareket etmesi yeterli olmayıp, üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve alacaklılarından mal kaçırma amacı ile hareket ettiğini bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olması gerekir. Bu durum ise davacı alacaklı tarafından ispat edilmelidir.
Davalı …’in, aynı gün borçlunun aynı ilin farklı yerlerinde bulunan iki taşınmazı satın almasının kötü niyetli olarak değerlendirilmesi Anayasa ile güvence altına alınmış mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olduğu gibi, bu durum için özel bir nedeni ortaya koyması, alıcı ve satıcı ile ne şekilde tesadüf ettiklerini açıklamasının beklenmesi, borçlunun mali durumu ve ızrar kastığını bildiğinin ispatı davacı alacaklıya ait iken, ispat külfetinin ters çevrilerek üçüncü kişiye yüklenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Davalı … yönünden, ivazlar arasında önemli oransızlık olmaması (İİK 278/III-2) ve İİK’nın 280/1.maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun ispatlanamaması nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bennte açıklanan nedenlerle davalı … mirasçılarının tüm temyiz itirazlarının kabulüne, davalı …’ın davalı …’a yapılan satışla ilgili temyiz itrazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, HMK’nın 373/2 maddesi gereğince dosyanın işlem yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesine, kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3.815,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı …’ya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 25/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.