Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/21152 E. 2022/11970 K. 11.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/21152
KARAR NO : 2022/11970
KARAR TARİHİ : 11.10.2022

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 24. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki muvazaalı işlemin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 11/10/2022 Salı günü davacı vekili Av. … geldi. Davalı adına gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, müvekilinin davalının abisi … ile yaptığı sözleşme gereğince …’nun dava dışı Avukat …’e ödenecek vekalet ücretini ödemediğini, anılan avukatın müvekkili aleyhine açtığı davayı kazandığını ve alacağını tahsile koyduğunu, müvekkilinin bu borç ile ilgili olarak … aleyhine açtığı rücu davasının İstanbul (Anadolu) 32. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/486 Esas sayılı dosyasından devam ettiğini, bu yargılama devam ederken mal kaçırma amacı ile muvazaalı olarak …’nun dava konusu taşınmazı davalı kardeşi … adına tescil ettirdiğini belirterek, muvazaalı işlemin iptali ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile … adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davacının alacağının dayanağı olacak İstanbul (Anadolu) 32. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/486 Esas sayılı dosyasının yargılamasının devam ettiğini, ortada kesinleşmiş bir alacak ve takibin olmadığını, dava dışı …’nun davada taraf gösterilmediğini, taşınmazın gerçek malikine husumetin yöneltilmesi gerektiğini ayrıca dava konusu taşınmazı …’dan… isimli şahsın aldığını, davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu belirterek haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davacı tarafından aralarında düzenledikleri protokol kapsamında vekalet ücretlerinin davalının kardeşi tarafından ödeneceği halde kendisinin ödemek zorunda kalacağı gerekçesiyle, aralarındaki protokolden kaynaklı olarak vekalet ücreti borcunun sorumlusu olduğu iddia ettiği dava dışı borçlunun taşınmazını devretmesi sebebiyle tasarrufun iptali talep edilse de iptali istenen tasarrufun, ifraz işleminden önce, 11466 ada, 84 parsel sayılı taşınmazın, … tarafından, dava dışı Kiler Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’ye yapılan 23/01/2015 tarihli taşınmaz satış işlemi olduğu, vekalet ücretinin doğumuna sebep olan davanın İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/310 Esas sayılı dava dosyasına ilişkin olduğu, dolayısıyla iptali istenen tasarrufun, davaya konu borçtan önce yapıldığı, davanın niteliği gereği borcun, tasarruf tarihinden önce doğmuş olması gerektiği şartının gerçekleşmediğinden bahisle davanın ön şart yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının, vefat ettiği anlaşılan davalının öz kardeşi …’ndan kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı, bu kişinin aleyhine başlattığı bir icra takibinin de olmadığı, iptali istenen tasarrufun ifraz işleminden önce 11466 ada 84 parsel sayılı taşınmazın dava dışı … tarafından dava dışı Kiler Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’ye yapılan 23/01/2015 tarihli taşınmaz satış işlemi olduğu, dolayısıyla iptali istenen tasarrufun davaya konu borçtan önce yapıldığı, ilk derece mahkemesi tarafından davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine ilişkin verilen kararında isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b/1. maddesi hükmü uyarınca esastan reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava TBK’nın 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işemin iptaline ilişkindir.
Yüzeysel bakıldığında tasarrufun iptali davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır .Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Öte yandan, TBK’nın 19. maddesine göre açılan davalarda, davacının alacaklı olduğu şahıstan itibaren son malike kadar devam eden işlemlerdeki tarafların tümünün davada taraf olması ve bu şahısların tümünün muvazaalı işlem yaptıklarının ispatlanması gerekir.
Somut olayda, dava TBK’nın 19. maddesine dayalı olarak açılmıştır. Mahkemece, muvazaalı işlemin 23/01/2015 tarihinde gerçekleştiği, davacının alacağının daha sonra doğduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamıştır Davacı vekili, alacağının dayanağı olarak İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/486 Esas sayılı dosyasında görülmekte olan rücuen vekalet ücreti alacağı olduğunu ileri sürmektedir. Bu davanın devam ettiği anlaşılmaktadır. Alacağın kaynağı olarak 23/01/2015 tarihli sözleşmeyi göstermektedir.
Dava konusu 11368 Ada 112 parselin tapu kayıtlarından, 04/07/2017 tarihinde arsa vasfı ile borçlu olduğu belirtilen …’nun dava dışı şirketten satın aldığı sonra 05/07/2017 tarihinde…’ya sattığı, buna göre muvazaalı olduğu iddia edilen işlem tarihinin 05/07/2017 olduğu, …’nın 24/07/2017’de …’e devrettiği, 20/09/2017 tarihinde kat irtifakı kurulduğu ve tamamının … adına kaydedildiği, daha sonra 1 nolu bağımsız bölümün …’a ondan da …’a satıldığı, 3-4-5 nolu bağımsız bölümlerin önce …’ye ondan davalı …’e satıldığı 6 nolu bağımsız bölümün … tarafından …’a onun da yine davalı …’a sattığı, buna göre 2 nolu bağımsız bölümün dışında kalan 1-3-4-5-6 nolu bağımsız bölümlerin davalı … adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Şu halde, mahkemece, öncelikle davacının alacaklı olduğunu ileri sürdüğü … öldüğünden mirasçıları, sonrada sırası ile onun taşınmazı devrettiği …, … ve iptali istenilen bağımsız bölümlerde belirlenerek, o bağımsız bölümlerdeki satışların taraflarının tümünün dahili davalı yapılması, alacağın dayanağı İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/486 Esas sayılı davasının sonucunun bekletici mesele yapılması, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine, aksi durumda yani bir alacağın varlığı halinde ise TBK’nın 19. maddesine göre muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak, muvazaanın ispatı durumunda davanın kabulü ile bu alacağı için İİK’283/1. maddesi kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 8.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 11/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.