Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/21020 E. 2022/16016 K. 01.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/21020
KARAR NO : 2022/16016
KARAR TARİHİ : 01.12.2022

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tahkim yargılaması sonucunda … … tarafından verilen başvurunun usulden reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyetince verilen itirazın kabulü ile davanın kısmen kabulüne dair kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, davalıya trafik sigortalı aracın karıştığı çift taraflı kazada davacının yaralanarak malul kaldığını beyanla, belirsiz alacak olarak 5.000,00 TL sürekli işgöremezlik tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Uyuşmazlık Hakem Heyetince tüm dosya kapsamına göre; davanın usulden reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyetince; itiraz eden …’ın, … kararına karşı yaptığı itirazının kabulüne, … kararının kaldırılarak yeniden hüküm tesisine, başvurunun kısmen kabulü ile 90.000,37 TL sürekli iş göremezlik tazminatının 02.09.2020 işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketinden tahsili ile başvurana ödenmesine karar verilmiş; … kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Bu maddeye göre hakim tarafından verilen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava, dava şartı eksikliğinden HMK’nun 114/1-ğ maddesi uyarınca reddedilir. MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır.
Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Davacı Suriye uyruklu olup Hakem Heyetince teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda, hükme dayanak oluşturacak nitelikte bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 48/2. maddesinde dava açanın karşılıklılık esasına göre, teminattan muaf tutulabileceği düzenlendiğinden öngörülen teminat hususu resen gözetilmelidir.
Bu sebeple İtiraz Hakem Heyetince, öncelikle davacının teminattan muaf olup olmadığı hususunun Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nden sorularak alınacak yazı cevabına göre, davacının teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için davacıya kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine, yatırılması halinde ise, dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken doğrudan işin esasına girilmesi doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle … kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 01.12.2022 gününde gününde Üye …’in karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. Ülkemizin taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre sözleşmesi 16.maddesi “1. Her mülteci, bütün Taraf Devletler’in topraklar üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve kolayca başvurabilecektir.
2. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelere müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir.
3. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkenin dışındaki Taraf Devletlerde, o ülkelerin vatandaşlarına 2. fıkrada bahsedilen konular hakkında yapılan muamelenin aynından istifade edecektir.” hükmünü içermektedir.
Ne varki ülkemize göç eden Suriyeli göçmenlerin hukuksal statüleri, mülteci ve sığınmacı konumunda olmayıp “Geçici koruma statüsün” de olduklarından MÖHUK 48/1. maddesinden doğrudan yararlanmalarında mümkün değildir. Ancak bu kişiler AHİM kararlarında da sıkça yer alan “kırılgan grup“ olarak ifade edilen kişiler kapsamında değerlendirilmelidir. (MSS/Yunanistan/ Belçika kararı) Geçici koruma statüsündeki kişiler, ev sahibi ülkenin diline hakim olmadıkları gibi kendilerine destek olacak bir yapıda bulunmamakta, toplum hayatına katılmaları, büyük oranda devletin katkısı ile mümkün olmaktadır. Uluslararası koruma altına alınan bu kişiler, mülteciler gibi ve hatta onlardan daha fazla kırılgan, imkanları sınırlı, savunmasız ve özel korumaya muhtaç kimselerdir.
Somut olayda, dosya arasındaki bilgi ve belgelerden davacı Suriye Uyruklu olduğu, kendisine yabancı kimlik numarası verildiği, geçici koruma statüsünde olduğu tespit edilmiştir.
Maddi durumu da dikkate alındığında, geçici koruma altındaki bu kişiden teminat alınması, dava açma hakkınının orantısız bir şekilde sınırlandırılması dolayısı ile mahkemeye erişim hakkının ihlali gibi bir sonuç doğmasına neden olacaktır.
Bu nedenlerle, geçici koruma statüsündeki davacıdan teminat alınmaması düşüncesinde olduğumdan, davacının bozma nedenine göre incelenmeyen diğer temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken sayın çoğunluğun teminat dava şartının araştırılması gerektiği şeklindeki bozma gerekçesine katılmıyorum. 01.12.2022