Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/1896 E. 2021/3739 K. 28.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1896
KARAR NO : 2021/3739
KARAR TARİHİ : 28.06.2021

MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 10.03.2020 Çarşamba günü davacı vekili Av. … ile davalı … vekili Av. … geldiler. Davalı …. San.Tic. Ltd. Şti. adına gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili ve davalı…. San.Tic. Ltd. Şti. vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davalı … San. Tic. Ltd.Şti’nin davacı …’e olan borcu nedeniyle Adana 12. icra Müdürlüğü’nün 2014/15240 sayılı dosyası ile icra takibi açıldığını, yapılan araştırmalara ve haciz işlemlerine rağmen borçluların borcuna yetecek miktarda malvarlığına rastlanılmayarak, herhangi bir tahsilat yapılamadığını, davalı şirketin üzerine olan malvarlığını muvazaalı olarak sırf müvekkilinin zarara uğraması amacı ile devrettiğini, taraflar arasında yakın akrabalık ilişkisi olduğunu, davalı şirketin Adana İli Seyhan Tapu Sicil Müdürlüğüne Bağlı Kurtuluş … mah. 11294 Ada 10 parselde kayıtlı taşınmazını 20.02.2012 tarihinde diğer davalı …’ye satmış gibi göstererek mal kaçırdığını belirterek bu tasarrufun iptalini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada da; davalı borçlu şirket hakkında Adana 12. İcra Müdürlüğünün 2014/13716 sayılı dosyasından da takip yapıldığını, bu takip nedeniyle de aynı tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili; davanın reddini savunmuştur.
Davalı borçlu şirket; davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece,, davacının 2010-2011-2012-2013 ve 2014 yıllarına ait işletme defterlerinin bir suretini sunduğu, ancak davalı soylu şirketi tarafından ticari defterlerin sunulmadığı, mahkemece sunulan defterler üzerinde yapılan incelemede davacı ile davalı şirket arasında birkaç tane cüzi miktarlı işlem dışında hiçbir ticari ilişkinin bulunmadığı, davacı ile davalı soylu şirketinin birlikte hareket ettiği, anılan satışın gerçek bir satış olmasına rağmen muvazaalı bir takiple dava konusu tasarrufun iptalinin amaçlandığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK.nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir.
Bu tür davalar hukuki niteliği itibariyle, dava konusu malın aynına ilişkin olmayıp, şahsi bir davadır. Bunun doğal sonucu olarak da dava ve tasarrufa konu mal, devir alanın mal varlığından çıkartılarak borçlunun mal varlığına iade edilmez. Sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alma imkanı sağlar. İptal davasının amacı, İİK 277. ve devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarruflarını iptal ettirmektir. İİK.nun 283. maddesi hükmüne göre iptal davasının konusu taşınmaz mal olduğu takdirde, davalı 3.şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan bu taşınmazın haciz ve satışı istenebilir. Diğer söyleyişle bu dava alacaklıya borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı tasarrufla ilgili mal üzerinde alacağın tahsilini sağlama yetkisini verir. Bu yetki de alacak miktarı ile sınırlıdır.
Bu özelliklerin doğal sonucu olarak davanın görülebilirlik şartlarından birisi alacağın varlığı diğer söyleyişle tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması, bir diğeri de alacağın aciz vesikasına bağlanmış olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle aciz nedenine dayalı tasarrufun iptali davasında davalı 3. kişi aciz belgesine dayanan alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilir. Çünkü dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması gereğidir. Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki 3.kişi davalının borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkemece incelenmesi gerekir. Eğer gerçek bir borç yoksa alacak da söz konusu olamayacağından iptal davasının dinlenmesi mümkün olmaz.
Diğer bir yönüyle de konu ele alındığında da, İİK.277.vd maddelerine göre açılan iptal davalarında takip borçlusundan hak iktisap eden 3.kişilerin davacının takip borçlusundan alacaklı olmadığına ilişkin savunmasının araştırılmasında zorunluluk vardır. Aksi takdirde takip alacaklısıyla anlaşarak veya nasıl olsa kendisinin borca batık olması nedeniyle gerekli çabayı göstermeyerek icra takibine itiraz etmeyen, itiraz üzerine durması söz konusu olmayan kambiyo senetlerine dayalı takibe karşı menfi tespit davası açmayan takip borçlusunun bu davranışı karşısında borçludan mal edinen 3. Kişilerin yargı eliyle zarara uğratılması söz konusu olur ki bunun kabulüne olanak yoktur. Hatta tasarrufta bulunurken borçlu olmayan kötü niyetli kişilerin malvarlığındaki bir unsuru iyi niyetli 3.Kişilere devrettikten sonra hileli işbirliği halinde olduğu kimselere eski tarihli borç senedi vererek elinden çıkardığı malları iptal davası yoluyla dolaylı olarak geri alması dahi imkan dahiline sokulabilir. Elbette ki bunlar yasaca amaçlanan durumlar değildir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken bu alacaklının alacağının şeklen varlığının değil, gerçekliğinin amaçlandığını göz ardı etmemek gerekir.
Somut olayda 3. kişi konumundaki davalı … vekili; davacı ile diğer davalı şirket arasında muvazaalı işlem olduğunu, davacı ile davalı şirket arasında gerçek bir alacak verecek ilişkisinin bulunmadığını,daha öncelerden kendi aralarında alınıp verilen çeklerden kaynaklı olarak göstermelik bir takip yapılıp, geçici aciz vesikası alınarak huzurdaki davayı açtıklarını, davacının gerçekte bir alacağının olmadığını savunmuştur. Davacı ise; davalı şirket ile aralarında ticari ilişki bulunduğunu, bu ticari ilişkinin ticari defterlerle sabit olduğunu beyan etmiştir. Dosya kapsamından; davacının …Hizm.Ltd.Şti. isimli şirketinin olduğu, mahkemece davacı taraftan ve davalı şirketten ticari defterlerinin dosyaya sunulmasının istendiği, davalı şirketin ticari defterlerini dosyaya sunmadığı, davacı tarafın ise; 2010-2013 yılları arasındaki ticari defterlerinin dosyaya sunulduğu ancak mahkemece bu ticari defterler üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; mahkemece davacının dayandığı icra takiplerine konu edilen alacaklarının hangi ticari veya hukuki ilişkiye dayandığının tespiti açısından; davacının bu konudaki delillerini sunması için süre verilmesi ve davacı ile borçlu davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi vasıtası ile inceleme ve araştırma yapılarak gerçek bir borç – alacak ilişkisi olup olmadığının buna göre belirlenmesi, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyize konu yerel mahkeme kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA; HMK 373/1 maddesi gereğince istinaf mahkemesinin esastan red kararının kaldırılarak dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine gönderilmesine; 3.050,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 28/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.