Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/14492 E. 2022/16791 K. 12.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/14492
KARAR NO : 2022/16791
KARAR TARİHİ : 12.12.2022

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İznik Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyizi istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili; davalının davacıdan aldığı borçlara karşılık verdiği senetlerin davacı tarafından icra takibine konu edilmesi üzerine, davalının senet yağması ve tecavüz suçlamasında bulunması nedeniyle davacının 4 ay 1 gün tutuklu kaldığını, davacının beraati ile sonuçlanan ceza yargılamasının sürdüğü 7 yıl boyunca davacının maddi ve manevi zarar gördüğünü belirterek, 55.000,00 TL. maddi ve 80.000,00 TL. manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; davacının davalıya cinsel saldırısı ve bu olayı açığa çıkartma tehditleri ile zorla imzalattığı senetleri kullandığını, davalının herhangi bir haksız eylemi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada toplanan delillere göre; davacının ceza kovuşturmasında kabul ve beyan ettiği üzere ve davalı tarafından da açıkça inkar edilmeyen duruma göre taraflar arasında her iki tarafın evli olduğu sırada duygusal ilişkilerinin bulunduğu, daha sonra davacının eşinden boşandığı, davalının, davacının aynı zamanda ablasının oğlunun eşi olduğu, süreç içerisinde taraflar arasındaki duygusal ve kişisel yakınlık nedeniyle aralarında borç-alacak ilişkilerinin bulunduğunun iddia edildiği, ancak bu hususun da davalının borç-alacak ilişkilerine konu bonolarda bulunan imzalara itiraz etmesi nedeniyle davacı tarafından ispat edilemediği, davalının da, kendisine davacı tarafından zorla boş senet imzalatıldığı yönündeki iddiasına bağlı olarak davacı hakkında açılan soruşturma ve kovuşturma neticesinde sonuç itibariyle beraat kararı verilmek suretiyle iddiaların ispat edilemediği; taraflar arasındaki kişisel ve özel yakınlık, duygusal ilişki, olayların akışı ve gerçekleşme biçimi değerlendirildiğinde, davacının görmüş olduğunu iddia ettiği maddi ve manevi zararların oluşmasında kendi eylemlerinin de başlıca rol oynadığı, davacı hakkındaki beraat kararının delil yetersizliğine dayanmasına göre ceza mahkemesi kararıyla bağlı bulunulmaması ve davacının iddia ettiği maddi ve manevi zararları ile davalının eylemleri arasında doğrudan doğruya bir illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle, ispat edilemeyen davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK’nın 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri re’sen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına; davacının, davaya konu edilen haksız fiil nedeniyle maddi zararının oluşmadığına ilişkin 14/05/2018 tarihli rapordaki tespitler, dosya kapsamına uygun görüldüğünden, davacının maddi tazminat alacağı bulunmadığına ve manevi tazminat şartlarının oluşmadığına ilişkin kabulde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK’nın 370/1. maddesi gereğince ONANMASINA; HMK’nın 373. maddesi uyarınca dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, aşağıda dökümü yazılı 21,40 TL kalan onama harcının davacıdan alınmasına 12.12.2022 gününde Üye …’in karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı taraf, davalının verdiği bonoların icra takibine konu edilmesi üzerine, davalı tarafın haksız şikayetiyle başlatılan ceza soruşturması kapsamında tutuklanması ve görev yerini değiştirmek zorunda kalması nedenleriyle manevi zarara uğradığını iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece; taraflar arasındaki duygusal ilişki ve bu ilişkinin seyri de gözetildiğinde, davacının uğradığını iddia ettiği manevi zararın oluşumunda kendi davranışlarının başlıca etken olduğu ve davalının eylemiyle davacının uğradığını iddia ettiği zarar arasında doğrudan illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; davacının yaptığı istinaf başvurusu da esastan reddedilmiştir.
Manevi tazminat, kişilik haklarına yapılan haksız saldırı nedeniyle, saldırının oluşturduğu zarardan doğan etkilerin, maddi bir karşılık ödetilmek suretiyle bertaraf edilmesini ve zarar görenin manevi yönden tatmin edilmesini amaçlamaktadır. Manevi tazminatın amacı, zarara uğrayanda manevi huzurun gerçekleşmesini temin etmektir. Manevi tazminatın belirtilen bu özellikleri dikkate alındığında, zarar görenin davranışlarının manevi zarara yol açan haksız eylemin gerçekleşmesine olan etkisinin, ancak tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynayabileceği (tazminat talep hakkını tamamen ortadan kaldırmayacağı) açık olup, davacının kendi davranışlarının, iddia edilen zararın oluşumunda başlıca etken olduğuna ilişkin gerekçe yerinde olmamıştır.
Diğer yandan; haksız fiil nedenine dayanan manevi tazminat istemi bakımından, haksız eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Uygun illiyet bağının bulunmadığı durumda, eylemin haksızlığı, tazmin borcunu doğurmaz. İlliyet bağı değerlendirilirken ise, haksız olduğu iddia edilen eylemin, hayatın olağan akışına göre, doğması pek muhtemel olan zararlı sonuca yol açacak nitelikte olup olmadığı üzerinde durulması gerekir. Temel kişilik hakları içinde yer alan kişi hürriyetine ilişkin sonuçlar doğuran haksız bir eylem bulunduğu takdirde, haksız eylem failinin tazmin borcunun doğması kaçınılmazdır.
Davaya konu somut olayda; davacı yanın, davalı tarafından kendisine verildiğini iddia ettiği bonoların, 28/02/2007 tarihinde icra takibine konu edilmesi üzerine, davalı, imza itirazında da bulunarak İcra Mahkemesi’nde takibin iptali için dava açıp yasal haklarını kullanmıştır. Davacının icra takibi yapması üzerine, hukuki olarak başvurulabilecek yollara başvuran davalının, bu hukuki süreci devam ettirmekle yetinmesi mümkünken, davacının icra takibi başlatmasından sadece 1 hafta sonra savcılığa başvurduğu; davacının kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu ve silah zoruyla bono imzalattığını beyan ederek şikayette bulunduğu; senet yağması suçu bakımından davacının 28/03/2007 tarihinde tutuklandığı ve hakkında 23/04/2007’de ceza davasının açıldığı; davacının 4 ay tutuklu kaldığı görülmektedir.
Davacının icra takibini başlattığı tarih, davalının davacıya isnat ettiği suçlara ilişkin savcılık şikayetinin tarihi ve davacının ceza davasında beraatine karar verildiği gözetildiğinde, davalının, icra takibi üzerine yaptığı şikayetin zarar verici haksız eylem niteliğinde olduğu; davacı hakkında ceza soruşturması başlatılması ve tutuklanması şeklindeki zararlı sonucun doğmasının tek nedeninin, davalının haksız şikayeti olduğu; temel kişilik haklarından olan kişi hürriyetinden yoksun kalan davacının kişilik haklarının zedelendiği açık olup, manevi tazminatın tüm şartları oluşmuştur.
Açıklanan hukuki ve maddi olgular karşısında; davalının haksız şikayeti üzerine açılan ceza soruşturması kapsamında tutuklanan ve 4 ay tutuklu kalan davacının kişi hürriyetine ilişkin kişilik haklarına yapılan haksız saldırı nedeniyle manevi zarara uğradığı; oluşan bu zararın tek nedeni davalının haksız şikayeti olduğundan, eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu hususları gözetilmek suretiyle, somut olayın özellikleri, haksız fiil tarihindeki paranın alım gücü ve tarafların sosyo- ekonomik durumları da gözetilerek, hakkaniyete uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, hukukun yanlış uygulanmasıyla istemin reddine karar verilmesinin doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.