Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2021/12992 E. 2022/8834 K. 15.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/12992
KARAR NO : 2022/8834
KARAR TARİHİ : 15.06.2022

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tahkim davası hakkında Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından verilen karara karşı davalı vekili tarafından itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyetinin itirazın reddine dair kararının süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü;

K A R A R

Davacı vekili, müvekkilinin, davalıya sigortalı otobüsün içinde yolcu iken kolunun kapı arasına sıkışması sonucunda yaralandığını ve %3,3 oranında maluliyetinin oluştuğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00TL maddi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Yargılama sırasında dava değerini 42.361,22 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili öncelikle davanın zamanaşımı nedeni ile reddini talep etmiş ve davanın esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince başvurunun kabulü ile 42.361,22 TL sürekli iş göremezlik tazminatının 03/04/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; davalı vekili, karara itiraz etmiştir. İtiraz Hakem Heyetince davalı vekilinin itirazı reddedilmiş,davalı vekili karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. (6098 Sayılı TBK’nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir
Buna karşılık 2918 Sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir.
Görüldüğü gibi, BK’nun 60. ve 2918 Sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir.(TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)
2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nun 5.6.2015 gün 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; davaya konu trafik kazası 28/03/2012 tarihinde gerçekleşmiş, bu kaza sonucu Dicle Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından hazırlanan 17/03/2020 tarihli heyet raporunda davacının beden gücü kaybı oranının %3,3 olduğu ve iyileşme süresinin de 2 ay olduğu tespit edilmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre gelişen durumun varlığı ispat edilememiştir. Davalı zamanaşımı definde bulunmuş ise de; davalının zamanaşımı defi, itiraz hakem heyeti tarafından reddedilmiştir.
Oysa ki, davacının yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün asli kusuru ile neden olduğu ve davacının %3,3 maluliyeti ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK’nun 89/1 maddesinde düzenlenen ve Taksirle Bir Kişinin Yaralanmasına Sebep Olma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra 17/08/2020 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleştiği açıktır.
Zira haksız fiil nedeniyle geçici veya sürekli iş gücü kaybına uğrayan kişi sonradan gelişen durumlar dışında haksız fiil tarihinden itibaren bedensel zarara uğramıştır. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zarar haksız fiil tarihi itibariyle doğmuş olup bu andan itibaren mağdur zarar görmeye başlamıştır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’da öngörülen dava zamanaşımı süresi dikkate alındığında, Hakem Heyetine başvuru tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Davanın zamanaşımı nedeni ile esastan reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İtiraz Hakem Heyeti kararının oyçokluğu ile BOZULMASINA; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 15/06/2022 gününde Başkan Vekili …’ın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar sebebiyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 1. fıkrasında “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı maddenin 2. fıkrasında ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğan bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Uygulamada ve doktrinde benimsendiği üzere söz konusu düzenlemenin amacı, tazminat sorumluluğunu gerektiren ve aynı zamanda ceza kanunlarına göre suç teşkil eden bir eylemin farklı zamanaşımı sürelerine tabi olması engellenerek adalete ve hukuksal güvenliğe aykırı sonuçların önüne geçilmesi düşüncesidir. Ceza (uzamış) zamanaşımının amacı, haksız fiil/suç mağdurlarını korumaktır. Ceza zamanaşımının tazminat davalarında uygulama yeri bulabilmesinin en önemli şartı, suç teşkil eden eylemle ilgili ceza zamanaşımı süresinin, tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinden daha uzun olmasıdır. Dolayısıyla, haksız fiil/suç mağduru bakımından 6098 sayılı ve 2918 sayılı Kanunlardaki 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerini kısaltacak şekilde bir yorum, kanunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz. Öğrenmeden kasıt, zararın ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için yeterli değildir. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
Ceza zamanaşımı süresi, 2 yıllık zamanaşımı süresinden uzun, 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa ise ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık süreye bir etkisi olmayacaktır. Burada zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi ne zaman öğrenmiş olursa olsun ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecek, ancak on yıllık süre dolmamışsa, öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl içinde dava açma hakkı korunacaktır. Örneğin, ceza zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğu bir olayda, zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi yedi yıl sonra öğrenmişse iki yıl içinde, dokuz yıl sonra öğrenmişse bir yıl içinde tazminat davası açmak zorundadır.
Sonuç olarak, BK’nın 60. ve TBK’nın 72. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin ikinci fıkrasının temel amacı gözden kaçırılmamalıdır. Bu amaç ise suç veya haksız eylemden zarar görenin menfaatini korumaktır. Bu itibarla, olay tarihinden itibaren işleyemeye başlayan ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi, anılan kurallar uyarınca, zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan 1 ve 2 yıllık ve herhalde haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak on yıllık zamanaşımı süresi içine tazminat davası açılabilir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu trafik kazasının 28/03/2012 tarihinde meydana geldiği, eylemin 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesi uyarınca taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacının maluliyet oranını 17/03/2020 tarihli rapor ile öğrendiği, bu tarihten önce zararın öğrenildiğine dair dosya kapsamında bir delil de bulunmadığı, bu tarihten itibaren 2 yıllık kısa zamanaşımı süresi dolmadan 17/08/2020 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yaptığı gözetildiğinde; zararın öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde kazanın meydana geldiği tarihten itibaren de 10 yıllık zamanaşımı süreleri dolmadığından, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurunun süresinde yapıldığı anlaşılmakta olup, işin esası girilerek İtiraz Hakem Heyeti kararına yönelik davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yönündeki düşüncesine iştirak edilmemiştir.