Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2019/1948 E. 2020/4547 K. 22.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/1948
KARAR NO : 2020/4547
KARAR TARİHİ : 22.12.2020

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 01/12/2014 gününde verilen dilekçe ile kurum zararı nedeniyle rücuen tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; ilk derece mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 07/11/2018 günlü karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun kabulüne, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/11/2018 tarih, 2014/603-2018/722 sayılı kararının kaldırılmasına ve esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne dair verilen 03/04/2019 günlü … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi kararının Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 22/12/2020 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat … geldi. Davacı ve adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Dava, kurum zararı nedeniyle rücuen tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince, başvurunun kabulü ile … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07/11/2018 gün, 2014/603 esas ve 2018/722 sayılı kararının kaldırılmasına ve esas hakkında hüküm kurularak, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı idare vekili; davalı J. Astsb. Çvş. …’nin, … İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli iken 18 Haziran 2007 tarihinde J. Er …’in yönetimindeki askeri araç ile yola çıktıktan bir müddet sonra, sürücü belgesi olmadan ve emirlere aykırı olarak aracın yönetimini aldığını ve aracı kullanmaya başladığını, bir süre sonra hızlı bir şekilde viraja girmesiyle aracın devrildiğini, aracın devrilmesi sonucunda J. Er …’in vefat ettiğini, ceza mahkemesince davalıya adli para cezası verildiğini ve hükmün kesinleştiğini, vefat eden erin yakınları tarafından açılan maddi ve manevi tazminat istemli davada asliye hukuk mahkemesince davalının tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle tazminata hükmedildiğini ve başlatılan icra takibi sonucunda idare tarafından 26/08/2011 tarihinde mütevaffa yakınlarına ödeme yapıldığını belirterek, yapılan ödemenin faiziyle birlikte davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; süresinde zamanaşımı def’inde bulunarak, davanın zamanaşımından ve esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; davanın açıldığı 01/12/2014 tarihi itibariyle alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karara karşı davacı tarafça yapılan istinaf başvurusu bölge adliye mahkemesince kabul edilip, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeni hüküm kurulduğu ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinin kıyasen uygulanarak; 1 yıllık sürenin failin ve zararın öğrenilmesi tarihinden itibaren başlayacağının kabul edildiği, davacı idarenin faili öğrenme tarihinin, ceza dosyasının kesinleşme tarihi olarak belirlenmesi gerektiği, buna göre ceza dosyasının kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında 1 yılık zamanaşımı süresinin dolmadığı, diğer taraftan olayın 18/06/2007 tarihinde meydana geldiği, davanın 01/12/2014 tarihinde açıldığı, olay tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık zamanaşımı süresinin de dolmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Zamanaşımı; belli bir süre kullanılmaması hâlinde alacak hakkının, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Borcun zamanaşımına uğraması hâlinde borç yahut alacak sona ermemekte, yalnızca dava edilebilme niteliğini kaybetmektedir. Hukuki açıdan zamanaşımı, kişisel savunma sebebi (def’i) niteliğindedir. Bu kapsamda borçlu, zamanaşımına uğramış borcunu ifadan kaçınmak için, zamanaşımı def’i aracılığıyla, borcun dava edilebilme niteliğini kaybettiğini ileri sürebilecektir. Öte yandan olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde “zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz” hükmü yer almaktadır.
Rücu hakkı ise başkasına ait borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihinde gerçekleşmiştir. Davacı, ödeme tarihi itibariyle fiil ve faili bildiği gibi zarar da tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Davanın niteliğine göre zamanaşımının başlangıç tarihi zarara neden olan haksız fiil tarihi olmayıp sonucu doğan zararın zarar görene ödendiği tarihtir. Çünkü ortaya çıkan zararı ödeyen kişi ancak bu ödeme tarihinden sonra talep edebilme hakkına kavuşur.
Somut olayda; olay nedeniyle asliye hukuk mahkemesince, müteveffa erin yakınları için takdir edilen tazminat ve fer’ilerininin, davacı idare tarafından üçüncü şahsa yapılan ödeme tarihi 26/08/2011 olup, eldeki davanın açılma tarihi ise 01/12/2014’tür. Şu halde; mahkemece, rücuen tazminat davalarında zamanaşımı süresinin ödeme tarihi itibariyle başlayacağı, olay ve ödeme tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu gereği fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren bir yıllık süreye tâbi olduğu ve davanın açıldığı tarih itibariyle bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilerek davanın, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup, bölge adliye mahkemesince uyuşmazlığın esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine ve davalı yararına takdir olunan 2.540,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/12/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.