Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2018/728 E. 2018/8117 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/728
KARAR NO : 2018/8117
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 26/10/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat, kınama kararı verilmesi ve bu kararın yayınlanmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/03/2017 günlü karara karşı davacı ve davalıların istinaf başvuruları üzerine yapılan incelemede; davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, … 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/501-2017/147 sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-B.2 maddesi uyarınca düzeltilerek; davacının davasının kısmen kabulüne dair verilen 25/12/2017 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı vekili, … Gazetesi’nin 13/05/2015 tarihli nüshasında davalılardan … tarafından kaleme alınan ve ”Eşini, anasını, babasını, çocuklarını ..’a feda eden iş adamı” başlığıyla yayınlanan yazı içeriğinde, müvekkilinin Cumhurbaşkanı hakkında ”Ona anam, babam, eşim, çocuklarım feda olsun” şeklinde sözler söylediği yazılarak toplumsal saygınlığının rencide edildiğini, oysa ki müvekkili tarafından ”eşim” kelimesi kullanılmadığı halde bu sözün de eklenerek müvekkili tarafından söylenilmiş gibi gösterildiğini ve bu durumun kişilik haklarına zarar verdiğini belirterek manevi zararının tazmini ile kınama kararı verilmesi ve bu kararın ilan edilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, yorum ve eleştirilerin diğer haber ve yazılara göre daha sert ve kırıcı olabileceği ancak gerçek dışı ifadelerin gerçekmiş gibi kullanılmasının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği, üçüncü kişilerden duyulan rivayete dayalı bilgilerin gerçekmiş gibi aktarılmasının mümkün olmadığı, yazının tümü birlikte değerlendirildiğinde yazarın bu sözleri bizzat duymadığı, bunu doğrulama ihtiyacı da hissetmediği, bu hali ile de doğrulanmayan haber üzerinden davacının küçük düşürülmesinin ve alay edilmesinin kabul edilemeyeceği, bu durumun davacının kişisel haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının söz konusu haber nedeniyle toplum nezdinde rencide olduğu, kişilik haklarının zarara uğradığı ayrıca haberin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek, davalıların istinaf başvurusunun reddine,
davacının istinaf başvurusunun ise kısmen kabulüne ve … 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/501 esas ve 2017/147 karar sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilerek; davanın manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda,basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı tarafından televizyon programında sarfedilen söz ve ifadelere yayında kısmen eklenen sözlerin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, söz konusu yayında davacı tarafından kalıplaşmış, övgü mahiyetinde olan ifadelerin kullanıldığı, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturacak bir ifade bulunmadığı ve yayının bir bütün halinde davacının övgü halindeki beyanlarını içerdiği anlaşıldığından davanın reddi gerekir. Bu yön gözetilmeden Bölge Adliye Mahkemesince verilen davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne yönelik kararının davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.