Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2018/4527 E. 2018/8110 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4527
KARAR NO : 2018/8110
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) adına yetkilisi … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 02/12/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 21/10/2016 günlü kararın istinaf incelemesinde; … 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/489 esas, 2016/433 karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan; dava ve birleşen dava yönünden davacı ve davalı tarafın istinaf istemlerinin ayrı ayrı reddine dair verilen 22/06/2018 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 18/12/2018 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat … ile karşı taraftan davacı vekili Avukat … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Asıl ve birleşen dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; taraf vekillerinin istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince esastan reddedilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, asıl ve birleşen dava dilekçelerinde; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı olan davalının, … Gazetesinin 02/08/2014 tarihli nüshasında yayınlanan röportajında ve Atatürk Havalimanında 05/08/2014 tarihinde partisinin Cumhurbaşkanı adayı hakkında gazetecilere yaptığı ve çeşitli basın organlarında farklı başlıklarla yer alan açıklamalarında; davacı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) hakkında gerçeklikle ilgisi olmayan, hakaret ve iftira içeren, yorum ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilemeyecek ifadelere yer verdiğini ve davacı Vakfın kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek uğranılan manevi zararın giderilmesi ve hükmün yayınlanması istemlerinde bulunmuştur.
Davalı vekili; müvekkilinin, CHP genel başkanı sıfatıyla yaptığı açıklamaların odağında davacı Vakfın bulunmadığını, kamu yararı gözetilerek kamuyu bilgilendirmek amacıyla açıklamaların yapıldığını, toplumu bilgilendirme, eleştiri yapma hak ve görevinin yerine getirildiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; davalının kullandığı ifade ve sözlerin, davacı Vakfın kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte olduğu, davacı Vakfın onur, şeref ve haysiyetinin rencide edildiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince; davacı Vakfın amacı ve faaliyet alanı değerlendirildiğinde; davalı tarafından davacı hakkında ”rüşvetin merkezi, yolsuzlukların merkezi” şeklinde kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü sınırlarını aşar mahiyette olduğu, davalının olgu isnadında bulunduğu, bu durumun kişilik haklarına saldırı oluşturduğu, davacı Vakıf hakkında herhangi bir soruşturma bulunmadığı ve mahkeme kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; CHP genel başkanı olan davalının, … Gazetesinin 02/08/2014 tarihli nüshasında yayınlanan röportajında ve Atatürk Havalimanında 05/08/2014 tarihinde partisinin Cumhurbaşkanı adayı hakkında gazetecilere yaptığı ve çeşitli basın organlarında farklı başlıklarla yer alan açıklamalarında, “… Devletin imkânlarını sunarak, TÜRGEV’in eğitim politikasında temel unsur olması için çaba harcıyorlar. Oysa rüşvetin merkezidir TÜRGEV, devletten ihale alanların bağış yaptıkları yerdir, CHP iktidarında TÜRGEV ve benzer vakıflara yapılan tüm tahsisleri iptal edeceğiz. TÜRGEV’i de kapatacağız.” ifadelerinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlık; davalının, davacı TÜRGEV hakkında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü ya da kişilerin şöhret ve itibarına saygı gösterilmesini isteme haklarından hangisinin kapsamında kaldığına ilişkindir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015; Mehmet Ali Aydın, B. No: 2013/9343, 4/6/2015; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; … (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir (AİHM; Lombarda ve diğerleri Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007).
Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001).
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bunu ancak davanın bütününe bakarak anlayabiliriz.
Bu tür davalarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından şu hususları göz önüne almak gerekmektedir: Dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği (AYM; … (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
Eldeki davada, CHP Genel Başkanı olan davalının kamuoyuna hitaben yaptığı birçok konuşmada davacı Vakfa yurt dışından usulsüz para aktarıldığına ilişkin iddialarda bulunduğu, bu iddialarını … Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmüş olan soruşturmalara dayandırdığı anlaşılmaktadır. Hatta davacı Vakfa yurt dışından yapılan döviz transferine ilişkin makbuz bulunduğuna ilişkin maddi bir delilin dosyada mevcut olduğu da iddia edilmektedir.
Yine göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davanın taraflarının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda olayların meydana geldiği dönemde ana muhalefet görevinde bulunan partinin lideri olan davalı, diğer yanda ise dönemin iktidar partisi lideri …’ın oğlu …’ın yönetiminde yer aldığı davacı TÜRGEV bulunmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan davacı Vakfın, hem yönetimindeki kişilerin
toplumsal konumu ve tanınırlığı, hem de bağış toplamada ve topluma çeşitli hizmetler sunmada bir kısım kamusal ayrıcalıklara sahip kamuya yararlı vakıf olması nedeniyle makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Temsil ettiği seçmenlerinin talep, endişe ve düşüncelerini politik alana aktaran ve onların çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin ve özellikle dönemin ana muhalefet partisi genel başkanının ifade özgürlüğüne yönelik ise dava konusu istemlerin çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
Olayımızda göz önünde tutulması gereken ikinci husus ise davalının konuşmalarında dile getirdiği iddiaların kamusal çıkarlarla ilgili olmasıdır. Toplumu yakından ilgilendiren konuşmaların çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı açıktır. Bu çerçevede kamuya yararlı vakıf sıfatıyla önemli kamusal hizmetler sunan davacı TÜRGEV’in adının geçtiği soruşturmaların bir siyasi parti lideri olan davalının sıkı ve yakın denetimi altında olması doğaldır. Bu nedenle de adı geçen Vakfın şöhret ve itibarı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi hayatidir. Kaldı ki davalı, dava konusu konuşmasında doğrudan davacı Vakfı hedef almamış, konuşmasını esasen siyasi rakiplerinin davranışlarına yöneltmiştir.
Bu davada göz önünde bulundurulması gereken üçüncü husus da dava konusu sözlerin, maddi vakıaların açıklanması ile ilgili olduğu hususudur. Davalının, TBMM Genel Kurulunda ve çeşitli platformlarda yaptığı konuşmalarda ileri sürdüğü iddialar davacı Vakfı ve Vakfın yöneticilerini de ilgilendiren soruşturmalarda yer alan bir takım bilgi ve belgelere dayandırılmaktadır. Dava konusu olayda, davacı Vakfın, kamu ihalesi alan şirketlerden bağış kabul ettiği belirtilerek bunun siyasilerin hukuka aykırı istekleri sonucu gerçekleştiğine vurgu yapılmaktadır. Bu hususlarla ilgili olarak inceleme ve soruşturmalar başlatılmış ve kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararlar verilmiştir. Dolayısıyla davalının kullandığı ifadeler bakımından olgusal bir temel bulunduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davalının konuşmasında kullandığı rüşvetin toplandığı yer ifadelerinin suçlayıcı ve rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak konuşmanın bütününe bakıldığında, bu ibare ile özellikle yurt dışından yapıldığı anlaşılan döviz transferi olmak üzere, kabul edilen bağışların kastedildiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki siyasetçilerin kullandıkları bazı sözler açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilmelidir (AYM; …).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dönemin ana muhalefet partisi lideri olan davalı tarafından yaşanan güncel olaylara ilişkin olarak açıklamalarda ve davacı TÜRGEV’e yapılan yardım ve bağışlara yönelik eleştirilerde bulunulduğu, davaya konu ifadelerin, Yargıtay, AYM ve AİHM’nin istikrar bulmuş içtihatlarına göre; ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacı TÜRGEV’in şöhret ve itibarına saldırı oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemece asıl ve birleşen davada istemlerin tümden reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik kararının kaldırılarak … 9. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve … 9. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının aynı Kanun’un 371. maddesi uyarınca davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ve davalı yararına takdir olunan 1.630,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, dosyanın … 9. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin de … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE 19/12/2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Asıl dava, ana muhalefet partisi lideri davalının Cumhurbaşkanlığı seçimleri dönemi 05/08/2014 tarihinde … Havalimanı’nda gazetecilere partilerinin adayı hakkında açıklamalarda bulunurken davacı vakfın “rüşvetçi” “rüşvetin merkezi” olduğu şeklinde gerçekle ilgisi olmayan sözler sarfederek davacının itibar ve saygınlığını zedelediği, davalının açıklamalarının Hürriyet gazetesinin 06/08/2014 günlü sayısında, …, …, …, … gazetelerinde çeşitli başlıklarla yayınlandığı iddiasına dayalı manevi tazminatın tahsili ile hükmün tirajı yüksek bu gazeteden birinde yayınlanması talebine ilişkindir.
Birleşen dava ise; davalının 02/08/2014 günlü … gazetesinde yayınlanan açıklamalarında “rüşvetin merkezi, .. Tepesi için yapılan 100 milyon dolarlık bağış bunu kanıtlıyor” şeklindeki ifadeleri ile davacı vakfın onur ve saygınlığını zedelediği iddiasıyla manevi tazminat ile hükmün yayınlanması istemlerine ilişkindir.
Davalı her iki davadaki cevabında; kamu yararı çerçevesinde, kamuoyunu bilgilendirmek üzere yapılan açıklamalar olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davalının kullandığı “rüşvetin merkezi” şeklindeki ifadenin davacının onur, şeref ve saygınlığını aştığı, ifade özgürlüğü sınırlarının aşıldığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir; tarafların istinaf başvuruları üzerine bölge adliye mahkemesince tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. Kararı taraflar temyiz etmişlerdir.
Dava konusu konuşmanın yapıldığı tarihte, davacı özel hukuk hükümlerine tabi vakıf, davalı ise ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Davalının taşıdığı sıfat itibarıyla, ülkede meydana gelen yahut gelme ihtimali olan ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal olaylarla ilgili görüş ve düşüncelerini açıklaması, gerektiğinde sert, incitici ve ağır eleştirilerde bulunması gerek Dairemizin, gerekse AİHM’nin istikrar kazanmış uygulamalarında kabul edilebilir bir durum olmakla birlikte; davalının eleştirilerini dile getirirken ve kamuoyunun gündemindeki hususları değerlendirirken konuşmasında davacı vakıf için “rüşvetin merkezi” şeklinde doğrudan olgu isnadında bulunup kesin yargı içeren, özle biçim dengesini aşan ifadeler kullanması ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi eleştiri sınırları da aşılmıştır. Bu nedenle, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu düşündüğümüzden miktara ilişkin görüşümüz saklı kalmak kaydıyla sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayız.19/12/2018