Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2018/3717 E. 2020/3342 K. 12.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3717
KARAR NO : 2020/3342
KARAR TARİHİ : 12.10.2020

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 15/11/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/03/2017 günlü karara karşı davacı vekili ve davalılar … ile … vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b.1 maddesi uyarınca reddine, bir kısım davalılar vekilinin istinaf isteminin kabulüne, … … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/440 esas, 2017/138 sayılı kararının HMK’nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın tümden reddine dair verilen 26/04/2018 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Davacının davalılardan …, … ve …’a yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına ve özellikle anılan davalıların olayda tanık sıfatıyla diğer davalılardan duyduklarını ifade etmiş olmalarına göre, verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan yerinde olmayan bütün temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının diğer davalılar … ve …’a yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Davacı vekili; müvekkilinin … ve… … iki çocuğa sahip olduğunu, davalıların çocukların velayetlerini müvekkilinden alabilmek amacıyla kendisine iftira atarak suç duyurusunda bulunduklarını, yapılan bu haksız şikayet neticesinde açılan ceza soruşturması kapsamında evinde ve iş yerinde arama yapıldığını, uzun bir süre gözaltında tutulduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalılar; davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; davalılar … ve …’nın şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandıkları gerekçesiyle manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş ancak davacının maddi zarara ilişkin talebi bu davalılar yönünden kısmen kabul edilmiştir. Davalılar …, … ve …
yönünden ise pasif husumet ehliyeti bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı, davacı vekili ve davalılar … ile … vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine; davalılar … ile … vekilinin istinaf başvurusunun ise kabulüne, … … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/440 Esas, 2017/138 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davalıların yasal şikayet ve hak arama özgürlüğünü aşan bir eyleminin bulunmadığı bu nedenle maddi ve manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın tümden reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını ve cezalandırılmasını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu düzenleme altına alınmış bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu olayda; davalı … ve …’ın dava dışı çocuklar … ve…’ın anneannesi ve teyzesi olduğu, anılan davalıların kolluk kuvvetlerine ve Savcılığa yaptıkları şikayette, davacının kendi öz çocukları başta olmak üzere dava dışı başka kişilerin çocuklarına da cinsel istismarda bulunduğuna ilişkin iddialarda bulundukları, şikayet neticesinde … … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2012/169296 soruşturma sayılı dosyasında davacı hakkında çocuğa yönelik cinsel istismar suçlamasıyla soruşturma açıldığı, bu kapsamda evinde ve işyerinde arama yapıldığı, buralarda bulunan bilgisayar ve CD’lere el konularak üzerinde teknik araştırma yapıldığı ancak çocuk istismarı kapsamında bir suç unsuruna rastlanmadığına dair rapor alındığı, davacının çocukları … ve…’ın … Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde 23/08/2011 tarihinde muayene edildiği,
çocuklardan…’ın muayenesinde cinsel istismara ilişkin hiçbir bulgunun mevcut olmadığının tespit edildiği, diğer çocuk …’ın muayenesinde ise eski skatrize tarzda şüpheli lezyonlar olduğunun tespit edildiği, kesin raporun Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulunca yapılacak muayene sonucu verilmesinin uygun olduğu kanaatinin bildirildiği, bu kapsamda …’ın Adli Tıp Kurumu’na götürüldüğü, Adli Tıp Kurumu 6. Adli İhtisas Kurulu’nun 28/11/2012 tarihli raporuna göre … Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nünde 23/08/2011 tarihlerinde yapılan muayenede eski skatrize tarzda şüpheli lezyonlar olduğunun bildirildiği, Kurumlarınca 26/08/2011 ve 23/01/2012 tarihlerinde yapılan muayene koopere olamadığından …’ın muayenesinin yapılamadığı, … Adli Tıp Şube Müdürlüğünde tespit edildiği bildirilen lezyonların livata ile meydana gelebileceği gibi fiili livatanın gerçekleşmediği durumlarda (kişiye özgü anatomik yapı, dışkılama farklılıkları gibi fizyolojik özellikler, hijyen eksikliği veya var olan bir hastalığa bağlı olarak) da meydana gelebileceği, olay tarihli muayenesi olmaması nedeniyle küçüğün livataya maruz kalıp kalmadığının tespitine tıbben imkan bulunmadığı, Kurullarınca 10/10/2012 tarihinde yapılan muayenesinde …’ın iddia olunan olay nedeniyle yeterli kooperasyon kurulamadığından ruh sağlığının bozulup bozulmadığının da değerlendirilemediği oy birliği ile mütalaa olunmuştur.
Akabinde davacıya yönelik 22/08/2011 tarihinde başlatılan ceza soruşturması sonucunda 19/07/2013 tarihli karar ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, karara yapılan itiraz üzerine … 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2013/1005 D.İş sayılı 13/09/2013 tarihli kararı ile oy çokluğu ile itirazın reddine karar verilmiş ve verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kesinleşmiştir.
Şu durumda, davalılar … ve …’ın davacı hakkında şikayet konusu ettikleri eylemler kapsamında dava dışı … … yönünden zayıf da olsa emarelerin mevcut olduğu, ancak dava dışı… … ile kimlikleri meçhul dava dışı başka kişilerin çocuklarına ilişkin davacı tarafından yapıldığı iddia edilen eylemlerin varlığına ilişkin dosya kapsamında hiç bir emare bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle salt hak arama özgürlüğü gerekçesiyle davanın tümden reddedilmiş olması doğru değildir. Dava dışı… … ve kimliği meçhul diğer çocuklar kapsamında yapılan davaya konu şikayetin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılarak, davacı yararına somut olaya uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacının, davalılardan …, … ve …’a yönelik temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle reddine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/10/2020 gününde oy oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.12/10/2020