Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2018/3313 E. 2018/7744 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3313
KARAR NO : 2018/7744
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 21/12/2011 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 04/01/2018 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve miktar itibariyle duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı sebebi ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istem kabul edilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davalının 11/10/2011 tarihinde TBMM parti grup toplantısında yaptığı konuşmada davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek, davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı vekili ise, siyasi bir kimliğe sahip olan davalının toplumu ilgilendiren tüm olaylarda açıklama yapma görev ve yetkisinin bulunduğunu, davaya konu olan konuşmanın da siyasi faaliyet çerçevesinde ve siyasi kimliğin olanak tanıdığı eleştiri sınırları içerisinde yapıldığını, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davaya konu konuşmanın TBMM çalışmaları kapsamında olan parti grup toplantısı sırasında yapıldığı, anamuhalefet partisi başkanı olan davalının kamuoyunu ve kendi parti grubunu, gündemde olan siyasi konular hakkında bilgilendirme görev ve yetkisinin bulunduğu, konuşmanın genelinin TBMM tarafından yapılan bir meclis araştırmasına ilişkin izahatlar içeren konuşma niteliğinde olduğu, davalı tarafından sarfedilen sözlerin yasama dokunulmazlığı kapsamında bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen 14/06/2012 tarihli ilk kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 30/10/2013 gün ve 2012/17724 esas, 2013/16574 karar sayılı ilamı ile “ …milletvekili ve aynı zamanda anamuhalefet partisi genel başkanı olan davalının 11/10/2011 tarihinde TBMM parti grup toplantısında yaptığı konuşmanın davacının kişiliğini hedef alıp almadığı, onur ve saygınlığına saldırı oluşturan hakaret niteliğinde olup olmadığının değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekir..” şeklindeki gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi (818 sayılı BK 49. maddesi) hükmüne göre kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur durumunu, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Davaya konu olan olayda; olayın gelişim şekli, olay tarihi, tarafların durumu, davalının davacıya söylediği ifade edilen sözler, tarafların siyasi kişilikler olması ve yukarıdaki ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, davalı aleyhine hükmedilen manevi tazminat miktarı fazladır. Daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) sayılı bentte açıklanan nedenle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 06/12/2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
(M)
KARŞI OY YAZISI
Dava, kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı, manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, mevcut deliller ve dosya içeriğine uygun şekilde verilen 22/06/2012 tarihli ilk karar, Dairemizce eksik değerlendirme gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak bu kez mahkemece başkaca herhangi bir araştırma yapılmadan, taraflarca gösterilen deliller ve özellikle konu ile ilgili olarak Cumhuriyet savcılığınca dava dışı kişiler hakkında yapılan soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgeler getirtilmeden ve dosyada mevcut deliller de doğru bir şekilde tartışılmadan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Öncelikle, taraf delilleri eksiksiz olarak toplanmamış olmakla, HMK 27. maddesinde düzenlenen “Hukuki Dinlenilme Hakkı” ihlal edilmiştir. Mahkemece tüm delillerin eksiksiz olarak toplanıp sonuca gidilmesi gerekirdi.
Dosyada mevcut deliller değerlendirildiğinde ise; Davacı Belediye başkanı olup, siyasetçi sıfatını taşımaktadır. Gerek Dairemizin gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin istikrar kazanmış uygulamalarında, siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği vurgulanmış ve bu durum demokratik toplum hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir. ( Tuşalp-Türkiye davası) A.İ.H.M’nin anılan davada belirttiği gibi A.İ.H.S’nin 10. maddesinin sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen “bilgi” ve “fikirler”e değil; aynı zamanda, rahatsız eden, şaşırtan ve gücendirenlere de uygulanabileceği belirtilmiş ve bu ifadeler var olmadan “demokratik bir toplum”un sözkonusu olmayacağı ve bunların çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin talepleri olduğu vurgulanmıştır.
Somut olayda, davaya konu söz ve ifadelerin ana muhalefet partisi genel başkanı olan davalının, 11/10/2011 tarihinde TBMM’deki parti grup toplantısı sırasında, davacı belediye başkanı hakkında, o tarihte kamuoyunun yakın ilgisinde olan ve tartışılan bir konu ile ilgili olarak sarfedildiği, yapılan açıklamaların toplumu bilgilendirme ve kamuoyunda mevcut bir tartışmaya katkı sağlayacak mahiyette olduğu, konu hakkında meclis araştırmasının ve dava dışı kişiler hakkında savcılık soruşturmasının da yürütülmekte olduğu anlaşılmasına göre, söz ve ifadelerin eleştiri sınırları içersinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu olmadığından, davanın tümden reddi gerekir. Bu sebeple değerli çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir. 06/12/2018