Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2017/4017 E. 2018/8111 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/4017
KARAR NO : 2018/8111
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) adına yetkilisi … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 27/06/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 22/03/2016 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından, duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 18/12/2018 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat … ile karşı taraftan davacı vekili Avukat … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüdü.
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı olan davalının, 24/06/2014 tarihli TBMM Parti Grubu haftalık değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmada, davacı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) hakkında gerçeklikle ilgisi olmayan, hakaret ve iftira içeren, yorum ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilemeyecek ifadelere yer verdiğini ve davacı Vakfın kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek uğranılan manevi zararın giderilmesi ve hükmün yayınlanması istemlerinde bulunmuştur.
Davalı vekili; müvekkilinin, CHP genel başkanı sıfatıyla yaptığı açıklamaların odağında davacı Vakfın bulunmadığını, kamu yararı gözetilerek, kamuyu bilgilendirmek amacıyla açıklamaların yapıldığını, toplumu bilgilendirme, eleştiri yapma hak ve görevinin yerine getirildiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalı tarafından TBMM parti grubu toplantısında davacı TÜRGEV’e yönelik olarak;“rüşvet havuzu”,”nüfuz ticareti kullanılarak para aktarılan yer”, “TÜRGEV’e gelen rüşvet” sözlerinin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte olduğu, davacının, özel hukuk hükümlerine göre kurulan vakıf olduğu, davalının sarfettiği sözlerin eleştiri ve düşünce açıklaması kapsamında ve hoşgörü sınırları içinde kabul edilemeyeceği gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; davalının, dönemin ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı olduğu, partisinin 24/06/2014 tarihli TBMM grubu haftalık değerlendirme toplantısında çeşitli konularda açıklamalarda bulunduğu, davalının açıklamasında, “…Bir de rüşvet havuzu vardı; nüfuz ticareti kullanılarak para aktarılan yer. Onun yeri de TÜRGEV’di. Başbakanın çocuklarının yer aldığı vakıf. Nasıl bir rüşvet havuzu ki Bakanlar Kurulunca kamuya yararlı sayılıp vergiden muaf tutuluyor. Aklın mantığın alacağı bir şey değil. Rüşvet havuzuna Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti getiriyorsun. Nüfuz ticareti şu demek arkadaşlar; bulunduğun mevkii kullanarak yakınlarına veya kendine çıkar sağlamaktır. TÜRGEV’e gelen en büyük rüşvet yine Royal Protokol’den gelmişti. Yine bu kürsüden, yurtdışından TÜRGEV’e gelen paraları açıklamıştım. Kuruşu kuruşuna 99.999.990 dolar, 100.000.000 dolardan 10 dolar eksik. Neden eksik hala çözebilmiş değilim. Havale parası mı…” ifadelerinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlık; davalının, davacı TÜRGEV hakkında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü ya da kişilerin şöhret ve itibarına saygı gösterilmesini isteme haklarından hangisinin kapsamında kaldığına ilişkindir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015; Mehmet Ali Aydın,B. No: 2013/9343, 4/6/2015; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; … (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir (AİHM; Lombarda ve diğerleri Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007).
Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde
ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001).
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bunu ancak davanın bütününe bakarak anlayabiliriz.
Bu tür davalarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından şu hususları göz önüne almak gerekmektedir: Dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği (AYM; … (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
Eldeki davada CHP Genel Başkanı olan davalının kamuoyuna hitaben yaptığı birçok konuşmada davacı Vakfa yurt dışından usulsüz para aktarıldığına ilişkin iddialarda bulunduğu, bu iddialarını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmüş olan soruşturmalara dayandırdığı anlaşılmaktadır. Hatta davacı Vakfa yurt dışından yapılan döviz transferine ilişkin makbuz bulunduğuna ilişkin maddi bir delilin dosyada mevcut olduğu da iddia edilmektedir.
Yine göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davanın taraflarının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda olayların meydana geldiği dönemde ana muhalefet görevinde bulunan partinin lideri olan davalı, diğer yanda ise dönemin iktidar partisi lideri …’ın oğlu …’ın yönetiminde yer aldığı davacı TÜRGEV bulunmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan davacı Vakfın, hem yönetimindeki kişilerin toplumsal konumu ve tanınırlığı, hem de bağış toplamada ve topluma çeşitli hizmetler sunmada bir kısım kamusal ayrıcalıklara sahip kamuya yararlı vakıf olması nedeniyle makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Temsil ettiği seçmenlerinin talep, endişe ve düşüncelerini politik alana aktaran ve onların çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin ve özellikle dönemin ana muhalefet partisi genel başkanının ifade özgürlüğüne yönelik ise dava konusu istemlerin çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
Olayımızda göz önünde tutulması gereken ikinci husus ise davalının konuşmalarında dile getirdiği iddiaların kamusal çıkarlarla ilgili olmasıdır. Toplumu yakından ilgilendiren konuşmaların çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı açıktır. Bu çerçevede kamuya yararlı vakıf sıfatıyla önemli kamusal hizmetler sunan davacı TÜRGEV’in adının geçtiği soruşturmaların bir siyasi parti lideri olan davalının sıkı ve yakın denetimi altında olması doğaldır. Bu nedenle de adı geçen Vakfın şöhret ve itibarı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi hayatidir. Kaldı ki davalı, dava konusu konuşmasında doğrudan davacı Vakfı hedef almamış, konuşmasını esasen siyasi rakiplerinin davranışlarına yöneltmiştir.
Bu davada göz önünde bulundurulması gereken üçüncü husus da dava konusu sözlerin, maddi vakıaların açıklanması ile ilgili olduğu hususudur. Davalının, TBMM Genel Kurulunda ve çeşitli platformlarda yaptığı konuşmalarda ileri sürdüğü iddialar davacı Vakfı ve Vakfın yöneticilerini de ilgilendiren soruşturmalarda yer alan bir takım bilgi ve belgelere dayandırılmaktadır. Dava konusu olayda, davacı Vakfın, kamu ihalesi alan şirketlerden bağış kabul ettiği belirtilerek bunun siyasilerin hukuka aykırı istekleri sonucu gerçekleştiğine vurgu yapılmaktadır. Bu hususlarla ilgili olarak inceleme ve soruşturmalar başlatılmış ve kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararlar verilmiştir. Dolayısıyla davalının kullandığı ifadeler bakımından olgusal bir temel bulunduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davalının konuşmasında kullandığı rüşvetin toplandığı yer ifadelerinin suçlayıcı ve rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak konuşmanın bütününe bakıldığında, bu ibare ile özellikle yurt dışından yapıldığı anlaşılan döviz transferi olmak üzere, kabul edilen bağışların kastedildiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki siyasetçilerin kullandıkları bazı sözler açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilmelidir (AYM; …).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dönemin ana muhalefet partisi lideri olan davalı tarafından yaşanan güncel olaylara ilişkin olarak açıklamalarda ve davacı TÜRGEV’e yapılan yardım ve bağışlara yönelik eleştirilerde bulunulduğu, davaya konu ifadelerin, Yargıtay, AYM ve AİHM’nin istikrar bulmuş içtihatlarına göre; ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacı TÜRGEV’in şöhret ve itibarına saldırı oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemece istemin tümden reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalı yararına takdir olunan 1.630,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş; kararı taraflar temyiz etmişlerdir.
Davacı vekili; davalının 24/06/2014 tarihinde partisinin grup toplantısında davacı vakfa yönelik “rüşvetçi, rüşvet havuzu, nüfuz ticareti yapılarak para aktarılan yer” şeklinde zan altında bırakan, hakaret niteliğinde ve tahkir eden sözler sarf ederek davacının onur ve saygınlığını zedelediği iddiasıyla manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili cevabında; müvekkilinin açıklama ve konuşmalarının odağında davacının olmadığını, kamuoyunu bilgilendirmek üzere yapıldığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının konuşmasında davacıya isnat edilen “rüşvet havuzu” “nüfuz ticareti kullanılarak para aktarılan yer, TÜRGEV’e gelen rüşvet” şeklindeki ifadelerin eleştiri ve düşünce açıklaması kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu konuşmanın yapıldığı tarihte, davacı özel hukuk hükümlerine tabi vakıf, davalı ise ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Davalının taşıdığı sıfat itibarıyla, ülkede meydana gelen yahut gelme ihtimali olan ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal olaylarla ilgili görüş ve düşüncelerini açıklaması, gerektiğinde sert, incitici ve ağır eleştirilerde bulunması gerek Dairemizin, gerekse AİHM’nin istikrar kazanmış uygulamalarında kabul edilebilir bir durum olmakla birlikte; davalının eleştirilerini dile getirirken ve kamuoyunun gündemindeki hususları değerlendirirken konuşmasında davacı vakıf için “rüşvet havuzu” şeklinde doğrudan olgu isnadında bulunup kesin yargı içeren, özle biçim dengesini aşan ifadeler kullanması ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi eleştiri sınırları da aşılmıştır. Bu nedenle, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu düşündüğümüzden miktara ilişkin görüşümüz saklı kalmak kaydıyla sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayız. 19/12/2018