Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2017/2837 E. 2018/8330 K. 25.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/2837
KARAR NO : 2018/8330
KARAR TARİHİ : 25.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 22/12/2010 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece bozma sonrası yapılan yargılama sonunda; maddi tazminat talebi yönünden daha önce verilen kararın kesinleştiği gerekçesi ile yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına; manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulüne dair verilen 22/10/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat ile yapılan harcamalara ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile maddi tazminat yönünden verilen ilk hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı; davalının, kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşi ile birlikte olduğunu, kişilik haklarının saldırıya uğradığını ve davalının geçim ve iaşesinin dava dışı eşi tarafından sağlandığını beyan ederek, uğradığı maddi ve manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı; davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; maddi tazminat isteminin reddi ile manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen 08/10/2013 tarihli ilk kararın, davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 13/01/2015 gün ve 2014/2260 esas, 2015/111 karar sayılı ilamı ile “davacı yararına hüküm altına alınan manevi tazminat tutarının fazla olduğu, daha alt seviyede manevi tazminata karar verilmesi gerektiği..” şeklindeki gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile maddi tazminat talebi yönünden verilen ilk hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı hususundadır.
İçtihadı birleştirme kararları, ilke kararlarıdır ve benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve mahkemeleri bağlar. Mahkemeler, bakmakta oldukları davaları sonradan verilen içtihadı birleştirme kararına göre inceleyip karara bağlarlar. Bir dava hakkındaki karar daha önce Yargıtay tarafından bozulmuş ve mahkemenin bu bozmaya
uymuş olması nedeniyle usule ilişkin kazanılmış hak doğmuş olsa bile mahkeme, bozma kararıyla gösterilen yolu bırakarak, yeni içtihadı birleştirme kararı gereğince inceleme yapmak ve karar vermekle yükümlüdür. (Baki Kuru s. 652)
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; yerel mahkemece her ne kadar bozma ilamına uyularak yeniden hüküm tesis edilmiş ise de, açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun, yukarıda anılan bozma kararından sonra verilen kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.